15 Temmuz 2018 Pazar

26 - Türkçe'nin Öğretimi Olmalıdır

 Türkçe'nin Öğretimi Olmalıdır! (26)

.   [1]"Türk diline kimse bakmaz idi,

.   Türklere hergiz gönül akmaz idi."

……… (ondördüncü yüzyılda  Aşık Paşa böyle demiş!)

.   "Ulusal bilincin ayakta kalabilmesi ve uyanık bulunması için dil ve tarih uğrunda çalışmaya zorunluyuz."

·       Kişiliğin gelişimi sürecinde insanın yaşamının ilk yıllarında "anadili" en büyük etkiyi yapmaktadır. Bu da doğal olarak Almanya'daki göçmen azınlık durumundaki Türk çocukları için de en az diğerlerinde olduğu kadar önemlidir.

·       Ne yazık ki Almanya'nın en çok konuşulan ikinci anadili konumundaki Türkçe ve Türkçe dilli yarım milyon kadar öğrenci okul sistemi içinde  yeteri kadar temsil edilememektedirler.

·       Hiçbir eyalette daha henüz okullarda tüm öğrencilere dönük olmak üzere yabancı dil kapsamında bir Türkçe dersini görememekteyiz. İkinci ya da üçüncü "seçmeli yabancı dil" kapsamına alınması ise, pek o kadar da zor olmasa gerek.

·       Son yıllarda bir çok meslek dalları (işverenler) Türkçe dilli gençleri yanlarına almakta ve onlardan yararlanmayı düşünmektedirler. Avukatlık büroları, bir çok hekim muayenehaneleri, eczaneler, iş ve işci bulma kurumu, hastalık sigortaları, bankalar, bazı belediye daireleri, seyahat acentaları, büyük elektronik mağazaları... sayılamayacak kadar çok iş dalı...

·       Bu kişilerin gördüğünü, Türkçe dilinden yararlanmayı, ne yazık ki, kendi halkımız daha tam kavramış değildir. Tam kavrayabilmiş olmaları durumunda tüm okullarda düzeyli ve yoğun bir Türkçe öğrenimini istemiş olmaları gerekir....

·       Son yılların en büyük gelişmelerinden biri sayılan, Türkiye'nin bir gezginlik ülkesi olduğu gerçeği de yine en az iki dilde çok iyi bir donanım almış meslek çalışanlarını istemektedir. Bu boşluk da eğer, zamanında önlem alınamazsa, ileride kendisini daha çok gösterecektir.

·       Yine son yıllarda Türkiye ile Avrupa arasındaki ekonomik ve politik ilişkilerin hızlı gelişmesi ve yatırımların artması sonucu, Türkiye'de yatırım yapmak isteyen büyük işverenlerin sayısı hızla artmaktadır. Almanya'dan Türkiye'ye yapılan her yatırım, açılan her işyeri, büyük ya da küçük fabrikalar... bunların hepsinde kesinlikle Almanya'dan, özellikle Türkçe'yi iyi bildikleri için seçilmiş ve de kendi mesleklerinin uzmanları  bulunmaktadır.

·       Anadili destekli derslerin görevi çocukların anadilini alması, kazanması ve geliştirmesidir. Bu dersin tüm uygulanırlılığı Alman çocuklarının anadil öğretimindeki çağdaş ölçülere uygun  olmalıdır. Almanca dili ile uyumlu bir biçim ve hızda geliştirilmelidir.

·       Anadilinin öğrenilmesi Türkiye'ye dönüş yapılması durumunda çok önem taşıyacaktır. Türkçesi gelişmiş olan çocuk her yaş düzeyinde kendi, kendisine daha iyi yardım edebilecektir. Türkçe yazılmış yapıtlardan da yararlanabilecek, kendini daha iyi yetiştirebilecektir.

·       Türkçe ona büyük bir dünyanın kapılarını açacaktır. Bu da o insana bir varsıllık ve bir üstünlük kazandıracaktır. Bu nedenle de tüm okullarda Türkçe dilli bir destekleme , kesinlikle, aranmalıdır.

·       Almanya'da kazandığı parasını Türkiye'ye yatıran kendilerine bir iş açan işci kökenli Türkler de doğal olarak Türkçe'ye çok egemen olmak durumundadır.

·       Bu ailelerin Türkiye'ye dönen çocukları da orada okuyacaklarına göre anadillerinde geri kalmış olmamalıdırlar. Burada da eğitimde şans eşitliği ilkesini arayabilmek için o çocukların Alman okullarında düzeyli bir Türkçe dersine katılmış olmaları gerekir.

·       Almanya'da sayıları 40 bini aştığı söylenilen Türkiye kökenli işverenlerin / serbest meslek sahiplerinin de yanlarında çalıştıracağı bireylerin Türkçe diline de egemen olmasını beklemek çok hayalci bir yaklaşım değildir.

·       Öğreniminde anadilini alan çocuklar kendi ailesi ve akrabaları ile çok daha iyi bir iletişim kuracaktır.

·       Daha sevecen ve birbirini daha iyi anlayan bir aile ortamında yetişen bu çocuklar sınıflarında daha başarılı olacaklardır. Onların suça itilme oranları diğerlerinden daha az olacaktır.

·       Tüm bu olgu da hem çocuk için, hem ailesi, hem de tüm toplum için bir kazanım olacaktır. İşte bu özelliği anlatabilmek de yine Türkçe dilli halk grubunun bir görevi olmalıdır.

·       Çocuklarımızın Türkçe dersi almadan büyümeleri bizim ile onların arasında büyük bir ekin boşluğu doğuracaktır. Bunun ileri boyutları ise göçmenlerin Almanya'ya uyum sağlamış olduğunu değil tam tersine bir asimilasyona uğramış olduklarını gösterecektir.

·       Çocuğun yaşadığı ülke ve toplum gerçeği ise kesinlikle anadili öğretiminin tabanını oluşturmalıdır. Bu nedenle de "anadili - Türkçe- dersi yıllık çerçeve planı"nın hazırlanması o eyaletin kendi eğitim bakanlığınca ve belli ve olmazsa olmaz denilebilecek katılımlardan oluşmuş bir karma komisyonca hazırlanmış olmalıdır.

·       Bu komisyonda Türkiye kökenli olup Almanya'da yaşayan Türk dili bilimcileri, veli örgütlenmelerinin temsilcisi, eğitim-bilim sendikasının temsilcisi... gibi katılımcıların olması ilk düşünüleceklerden olmalıdır.

·       Çocuğun ailesinin geldiği ülke ve onların tüm tarihsel, ekinel özellikleri, Türk dilinin yaşama alanları da dil pedagojisinin olanakları çerçevesinde ders konuları içinde yerlerini almalıdır.

·       İnsan haklarına dayalı bir toplum düzeni, kendilerince belirlenen bir bilinçlenmeyi ve kişiliğin oluşumunu güvence altına alır. Okul  da çocukların kişiliklerinin oluşumuna en uyumlu bir biçimde katkıda bulunmalıdır.

·       Çok ekinli bir toplumda, tek bir ekin "ulusal ekin" olarak kesinlik kazanmamalıdır. Ekinlerin her biri tek, tek ve karşılıklı olarak birbirlerini etkilerler ve böylece de devinimsel güçlü bir ilişki ortaya çıkar.

·       Bir dilin öğrenilmesi ile ancak ona bağlı ekinsel birikimler yaşama alanları bulur. Bu nedenle de tüm okullarda Türkçe dersi olmalıdır ki Türkçe dilli halk kendi öz ekinini de yaşatabilsin.

·       Tüm ekin varlıklarına çok  büyük önemlerin verildiği günümüz dünyasında, Almanya'da okullarda Türkçe dersinin olaması durumu için " çok yazık " denilmelidir.

·       Dil öğesinin yetersizliğine bağlı olarak diğer  tüm ekinsel ve etnik varlıklar da almaları gereken yeri alamayacaklardır. Bunu Türk müziği, Türk yazını, Türk folkloru, din... için de düşünmeliyiz.

·       Çünkü bir dil yalnızca " dil " olarak ele alınamaz. Onun ile bir ekin dünyasına girilir. Eğer o dil yoksa o ekin dünyası da yoktur.  Türkçe dilli halkın kendi öz dilini yaşatması ise bir "insan hakkı" olarak algılanmalıdır.

·       Türkçe derslerin gerçekleştirilebilmesi için de yeterli düzeyde öğretmen kadroları açılmış olmalıdır. Öğretmen yetiştiriminde ve öğretmen seçiminde, onların yerleştirilmesinde temel ilke Almanya'da geçerli kurallar ve istemler olmalıdır.

·       Bu konuya Alman eğitim bakanlıklarının çok ciddi eğilebilmeleri ve  "öğretmen" olayının tümüne kendi sorunları ve kendi sorumluluk alanları olarak görebilmeleri sağlanabilmelidir.     

·       Bizleri esas çekecek olan tartışma şu çerçevede olmalıdır: Biz ne istemeliyiz ? Türkçe dili nasıl bir uygulama ile, okullarda hangi çerçevede yer almalıdır ? Okulun genel yapısı içinde hangi hak ve sorumluluklara sahip olacaktır? Öğretmenin durumu nasıl olmalıdır ? Türkçe dil dersi mi istiyoruz, anadili olarak Türkçe mi istiyoruz ya da anadili tamamlama kursu mu istiyoruz ?... Tüm bunları geniş boyutlarda ve derinlemesine incelemek ve ileriye dönük olarak tasarımlamak gerekir.

·       Öyle bir yol bulunmak zorundadır ki tüm anne ve babalar çocuklarının geleceğinin daha iyi olacağını düşünerek Türkçe dersini istemelidirler. Ayrıca da bu derse katılan öğrenciler kendi genel ve mesleksel öğrenimlerinde bu dersden bir yarar görecek olmalıdırlar.

·       Ana hedef tüm eğitim ve öğretim kurumlarında  Türkçe'nin bir düzenli ve eş değerde, nota bağlı, sınıf geçmeye etkisi olan ve de ileriki sınıflarda, ileri okullar düzeyinde de uygulanacak olan bir çağdaş dil dersi durumuna erişebilmesidir. 

·       Şimdi bu anadili hakkı ile şilgili Türkçe dersinin öğrenilmesini olası kılabilacek bazı yasal düzenlemelere bir bakalım :

Öğrenim hakkı ve özellikle de anne babaların çocuklarının öğreniminde "birlikte söz söyleme hakkı" 10. 12. 1948 tarihli " İnsan Hakları Bildirgesi" nin 26. maddesinde ve 19. 12. 1966 tarihli " Uluslararası Ekonomik Sosyal ve Ekinsel Haklar Antlaşması" nın 13. maddesinde kabul edilmiştir. (Bu anlaşma Almanya Federal Cumhuriyeti'nde 03. 01. 1975 tarihinde yürürlüğe girmiştir.)

Ayrıca 20. 03. 1952 tarihli " İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerini Korunması Antlaşması" protokoluyla  da " Kişinin Kendi Bağlı Bulunduğu Toplumun Ekinine Katılması ve Öğrenim Hakkı" kesinlikle kabul edilmiştir.

"Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı" nın 01. 08. 1975 tarihinde belirttiği kararının 3. bölümünün 4. paragrafı "öğrenim alanında işbirliğini ve değiş tokuş"u işleyen bölümü de şöyle demektedir :

" Bir ulusal ekinin diğerlerine karşı egemenlik kurmasına izin verilemez. Halkların birbirlerini daha iyi anlayabilmelerine yönelik olmak üzere öğrenim ve bilim dallarında değiş tokuşu öngörür. 

Göçmen aileleri ve onların çocukları için kendi dillerinde, ekinlerinde, tarihlerinde ve coğrafyalarında öğrenim görmelerini kesinlikle ister ve destekler."

Avrupa Parlementosunun bu konudaki yönergeleri da önemli bir rol oynar. Bu yönergeler Avrupa Birliği'nin geçerli yasaları olup, ulusal yasaları ve yönetmelikleri doğrudan olarak geçersiz kılan yönergelerdir. (Richtlinien) . 25 .07. 1977 tarihli " Göçmen Çocuklarının Korunması ile İlgili " yönergenin 3. maddesinde şöyle denilmektedir: "maddede adı geçen çocukların kendi anadillerinde ve anayurtlarıyla ilgili bilgileri geliştirici olmak üzere okullarda verilen düzenli öğretim ile eşgüdümleştirilmesi için "üye devletler" kendi ülkeleri içindeki ilişkileri ve hukuk sistemlerini o ülkelerle işbirliği içinde düzenlemeli ve gerekli önlemleri almalıdır. " 

Bu madde Avrupa Toplulu'na üye ülkeleri " düzenli öğretim " ile eşgüdümü  yükümlü kılmıştır.

Anadili öğretiminin "insan hakları" ile ilgili anlamı, kişinin aile birliğine dönük hakkı, öğretim ve kendi toplumunun ekinsel yaşamına katılma hakkı ile bağlıdır. Bu da her bir bireyin kendi bireysel hakları ile bağımlıdır. Bireysel haklar da devlete bazı yükümlülükler getirmiştir: 23. 05.1949 tarihli Almanya Federal Cumhuriyeti Anayasası bu konuda maddeler içermektedir ve bunları devletin güvencesi altına almıştır:

§  Madde 1 : İnsan onuru ve insan hakları

§  Madde 2 : Birey hakları

§  Madde 3 : Eşitlik ilkesi, yasalar önünde eşitlik

§  Madde 6 : Evlilik ve aile

§  Madde 7 : Okul sistemi

·       Uluslararası antlaşmalarla sağlanan ve Almanya Federal Cumhuriyeti'nin de anayasa güvencesi altına aldığı temel haklar çerçevesinde ve onların ruhuna uygun biçimde düzenlenen " model arayışları" na dönük çalışmalar ancak, biz Türklerin Alman toplumunda daha iyi yer alabilmemizi sağlar. Tüm uğraşıların yönü bu doğrultuda yapılmalıdır.

·       Anadili öğretimi (Türkçe) için verilecek savaşın erekleri ayni zamanda Alman çocukları için de geçerlidir. Bu da " toplum politikası " ve " eğitim politikası " nın hedefleridir.

·       Anadili (Türkçe) öğretimi " ayırımcılığın" " almanlaştırmanın " ya da bir başka deyişle, bir halkın "eritilip, yok edilmesinin " karşıtıdır. Ana amacı ise geldikleri yerden dolayı saygı ile karşılanmaları gerekirken, daha çok, bir ayırımcılığa uğramış; gelecekleri önlerine açılmış olması gerekirken daha çok kapatılmış genç insanların topluma kazandırılmasıdır.

·       "Türk ulusunu ve Türk dilini uygarlık tarihinin ve ekin dillerinin dışında görmenin ne yaman bir yanlış olduğunu dünyaya göstereceğiz."

·       Ama hiç bir politik baskı ve etki yok iken bunun olmasını beklemek de zor görülüyor.

·       Çocuğun gelişiminden başlayarak  Türkçe'nin uygulanabileceği alanlara ve  derslere yönelelim :

.      Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 19.02.2000



[1] B k v ö d o T- S 527




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder