. [1]"Türk diline kimse bakmaz idi,
. Türklere hergiz gönül akmaz
idi."
……… (ondördüncü yüzyılda Aşık Paşa böyle demiş!)
. "Ulusal bilincin ayakta
kalabilmesi ve uyanık bulunması için dil ve tarih uğrunda çalışmaya
zorunluyuz."
· Kişiliğin gelişimi sürecinde insanın yaşamının ilk yıllarında
"anadili" en büyük etkiyi yapmaktadır. Bu da doğal olarak
Almanya'daki göçmen azınlık durumundaki Türk çocukları için de en az
diğerlerinde olduğu kadar önemlidir.
· Ne yazık ki Almanya'nın en çok konuşulan ikinci anadili konumundaki
Türkçe ve Türkçe dilli yarım milyon kadar öğrenci okul sistemi içinde yeteri kadar temsil edilememektedirler.
· Hiçbir eyalette daha henüz okullarda tüm öğrencilere dönük olmak üzere
yabancı dil kapsamında bir Türkçe dersini görememekteyiz. İkinci ya da üçüncü
"seçmeli yabancı dil" kapsamına alınması ise, pek o kadar da zor
olmasa gerek.
· Son yıllarda bir çok meslek dalları (işverenler) Türkçe dilli gençleri
yanlarına almakta ve onlardan yararlanmayı düşünmektedirler. Avukatlık
büroları, bir çok hekim muayenehaneleri, eczaneler, iş ve işci bulma kurumu,
hastalık sigortaları, bankalar, bazı belediye daireleri, seyahat acentaları,
büyük elektronik mağazaları... sayılamayacak kadar çok iş dalı...
· Bu kişilerin gördüğünü, Türkçe dilinden yararlanmayı, ne yazık ki,
kendi halkımız daha tam kavramış değildir. Tam kavrayabilmiş olmaları durumunda
tüm okullarda düzeyli ve yoğun bir Türkçe öğrenimini istemiş olmaları
gerekir....
· Son yılların en büyük gelişmelerinden biri sayılan, Türkiye'nin bir
gezginlik ülkesi olduğu gerçeği de yine en az iki dilde çok iyi bir
donanım almış meslek çalışanlarını istemektedir. Bu boşluk da eğer, zamanında
önlem alınamazsa, ileride kendisini daha çok gösterecektir.
· Yine son yıllarda Türkiye ile Avrupa arasındaki ekonomik ve politik
ilişkilerin hızlı gelişmesi ve yatırımların artması sonucu, Türkiye'de yatırım
yapmak isteyen büyük işverenlerin sayısı hızla artmaktadır. Almanya'dan
Türkiye'ye yapılan her yatırım, açılan her işyeri, büyük ya da küçük
fabrikalar... bunların hepsinde kesinlikle Almanya'dan, özellikle Türkçe'yi iyi
bildikleri için seçilmiş ve de kendi mesleklerinin uzmanları bulunmaktadır.
· Anadili destekli derslerin görevi çocukların anadilini alması,
kazanması ve geliştirmesidir. Bu dersin tüm uygulanırlılığı Alman çocuklarının
anadil öğretimindeki çağdaş ölçülere uygun olmalıdır. Almanca dili ile uyumlu bir biçim
ve hızda geliştirilmelidir.
· Anadilinin öğrenilmesi Türkiye'ye dönüş yapılması durumunda çok önem
taşıyacaktır. Türkçesi gelişmiş olan çocuk her yaş düzeyinde kendi, kendisine
daha iyi yardım edebilecektir. Türkçe yazılmış yapıtlardan da yararlanabilecek,
kendini daha iyi yetiştirebilecektir.
· Türkçe ona büyük bir dünyanın kapılarını açacaktır. Bu da o insana bir varsıllık
ve bir üstünlük kazandıracaktır. Bu nedenle de tüm okullarda Türkçe dilli bir
destekleme , kesinlikle, aranmalıdır.
· Almanya'da kazandığı parasını Türkiye'ye yatıran kendilerine bir iş
açan işci kökenli Türkler de doğal olarak Türkçe'ye çok egemen olmak
durumundadır.
· Bu ailelerin Türkiye'ye dönen çocukları da orada okuyacaklarına göre
anadillerinde geri kalmış olmamalıdırlar. Burada da eğitimde şans eşitliği
ilkesini arayabilmek için o çocukların Alman okullarında düzeyli bir Türkçe
dersine katılmış olmaları gerekir.
· Almanya'da sayıları 40 bini aştığı söylenilen Türkiye kökenli
işverenlerin / serbest meslek sahiplerinin de yanlarında çalıştıracağı
bireylerin Türkçe diline de egemen olmasını beklemek çok hayalci bir yaklaşım
değildir.
· Öğreniminde anadilini alan çocuklar kendi ailesi ve akrabaları ile çok
daha iyi bir iletişim kuracaktır.
· Daha sevecen ve birbirini daha iyi anlayan bir aile ortamında yetişen
bu çocuklar sınıflarında daha başarılı olacaklardır. Onların suça itilme
oranları diğerlerinden daha az olacaktır.
· Tüm bu olgu da hem çocuk için, hem ailesi, hem de tüm toplum için bir
kazanım olacaktır. İşte bu özelliği anlatabilmek de yine Türkçe dilli halk
grubunun bir görevi olmalıdır.
· Çocuklarımızın Türkçe dersi almadan büyümeleri bizim ile onların
arasında büyük bir ekin boşluğu doğuracaktır. Bunun ileri boyutları ise
göçmenlerin Almanya'ya uyum sağlamış olduğunu değil tam tersine bir asimilasyona
uğramış olduklarını gösterecektir.
· Çocuğun yaşadığı ülke ve toplum gerçeği ise kesinlikle anadili
öğretiminin tabanını oluşturmalıdır. Bu nedenle de "anadili - Türkçe-
dersi yıllık çerçeve planı"nın hazırlanması o eyaletin kendi eğitim
bakanlığınca ve belli ve olmazsa olmaz denilebilecek katılımlardan oluşmuş bir
karma komisyonca hazırlanmış olmalıdır.
· Bu komisyonda Türkiye kökenli olup Almanya'da yaşayan Türk dili
bilimcileri, veli örgütlenmelerinin temsilcisi, eğitim-bilim sendikasının
temsilcisi... gibi katılımcıların olması ilk düşünüleceklerden olmalıdır.
· Çocuğun ailesinin geldiği ülke ve onların tüm tarihsel, ekinel
özellikleri, Türk dilinin yaşama alanları da dil pedagojisinin olanakları
çerçevesinde ders konuları içinde yerlerini almalıdır.
· İnsan haklarına dayalı bir toplum düzeni, kendilerince belirlenen bir
bilinçlenmeyi ve kişiliğin oluşumunu güvence altına alır. Okul da çocukların kişiliklerinin oluşumuna en
uyumlu bir biçimde katkıda bulunmalıdır.
· Çok ekinli bir toplumda, tek bir ekin "ulusal ekin" olarak
kesinlik kazanmamalıdır. Ekinlerin her biri tek, tek ve karşılıklı olarak birbirlerini
etkilerler ve böylece de devinimsel güçlü bir ilişki ortaya çıkar.
· Bir dilin öğrenilmesi ile ancak ona bağlı ekinsel birikimler yaşama
alanları bulur. Bu nedenle de tüm okullarda Türkçe dersi olmalıdır ki Türkçe
dilli halk kendi öz ekinini de yaşatabilsin.
· Tüm ekin varlıklarına çok büyük
önemlerin verildiği günümüz dünyasında, Almanya'da okullarda Türkçe dersinin
olaması durumu için " çok yazık " denilmelidir.
· Dil öğesinin yetersizliğine bağlı olarak diğer tüm ekinsel ve etnik varlıklar da almaları
gereken yeri alamayacaklardır. Bunu Türk müziği, Türk yazını, Türk folkloru,
din... için de düşünmeliyiz.
· Çünkü bir dil yalnızca " dil " olarak ele alınamaz. Onun ile
bir ekin dünyasına girilir. Eğer o dil yoksa o ekin dünyası da yoktur. Türkçe dilli halkın kendi öz dilini yaşatması
ise bir "insan hakkı" olarak algılanmalıdır.
· Türkçe derslerin gerçekleştirilebilmesi için de yeterli düzeyde
öğretmen kadroları açılmış olmalıdır. Öğretmen yetiştiriminde ve öğretmen
seçiminde, onların yerleştirilmesinde temel ilke Almanya'da geçerli kurallar ve
istemler olmalıdır.
· Bu konuya Alman eğitim bakanlıklarının çok ciddi eğilebilmeleri ve "öğretmen" olayının tümüne kendi
sorunları ve kendi sorumluluk alanları olarak görebilmeleri sağlanabilmelidir.
· Bizleri esas çekecek olan tartışma şu çerçevede olmalıdır: Biz ne
istemeliyiz ? Türkçe dili nasıl bir uygulama ile, okullarda hangi çerçevede yer
almalıdır ? Okulun genel yapısı içinde hangi hak ve sorumluluklara sahip
olacaktır? Öğretmenin durumu nasıl olmalıdır ? Türkçe dil dersi mi istiyoruz,
anadili olarak Türkçe mi istiyoruz ya da anadili tamamlama kursu mu istiyoruz
?... Tüm bunları geniş boyutlarda ve derinlemesine incelemek ve ileriye dönük
olarak tasarımlamak gerekir.
· Öyle bir yol bulunmak zorundadır ki tüm anne ve babalar çocuklarının
geleceğinin daha iyi olacağını düşünerek Türkçe dersini istemelidirler.
Ayrıca da bu derse katılan öğrenciler kendi genel ve mesleksel öğrenimlerinde
bu dersden bir yarar görecek olmalıdırlar.
· Ana hedef tüm eğitim ve öğretim kurumlarında Türkçe'nin bir düzenli ve eş değerde, nota
bağlı, sınıf geçmeye etkisi olan ve de ileriki sınıflarda, ileri okullar
düzeyinde de uygulanacak olan bir çağdaş dil dersi durumuna
erişebilmesidir.
· Şimdi bu anadili hakkı ile şilgili Türkçe dersinin öğrenilmesini olası kılabilacek bazı yasal düzenlemelere bir bakalım :
Öğrenim hakkı ve özellikle de anne babaların
çocuklarının öğreniminde "birlikte söz söyleme hakkı" 10. 12. 1948
tarihli " İnsan Hakları Bildirgesi" nin 26. maddesinde ve 19. 12.
1966 tarihli " Uluslararası Ekonomik Sosyal ve Ekinsel Haklar
Antlaşması" nın 13. maddesinde kabul edilmiştir. (Bu anlaşma Almanya
Federal Cumhuriyeti'nde 03. 01. 1975 tarihinde yürürlüğe girmiştir.) |
Ayrıca 20. 03. 1952 tarihli " İnsan Haklarının ve
Temel Özgürlüklerini Korunması Antlaşması" protokoluyla da " Kişinin Kendi Bağlı Bulunduğu
Toplumun Ekinine Katılması ve Öğrenim Hakkı" kesinlikle kabul
edilmiştir. |
"Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı"
nın 01. 08. 1975 tarihinde belirttiği kararının 3. bölümünün 4. paragrafı
"öğrenim alanında işbirliğini ve değiş tokuş"u işleyen bölümü de
şöyle demektedir : " Bir ulusal ekinin diğerlerine karşı egemenlik kurmasına izin verilemez. Halkların birbirlerini daha iyi anlayabilmelerine yönelik olmak üzere öğrenim ve bilim dallarında değiş tokuşu öngörür. Göçmen aileleri ve onların çocukları için kendi dillerinde, ekinlerinde, tarihlerinde ve coğrafyalarında öğrenim görmelerini kesinlikle ister ve destekler." |
Avrupa Parlementosunun bu konudaki yönergeleri da önemli bir rol oynar. Bu yönergeler Avrupa Birliği'nin geçerli yasaları olup, ulusal yasaları ve yönetmelikleri doğrudan olarak geçersiz kılan yönergelerdir. (Richtlinien) . 25 .07. 1977 tarihli " Göçmen Çocuklarının Korunması ile İlgili " yönergenin 3. maddesinde şöyle denilmektedir: "maddede adı geçen çocukların kendi anadillerinde ve anayurtlarıyla ilgili bilgileri geliştirici olmak üzere okullarda verilen düzenli öğretim ile eşgüdümleştirilmesi için "üye devletler" kendi ülkeleri içindeki ilişkileri ve hukuk sistemlerini o ülkelerle işbirliği içinde düzenlemeli ve gerekli önlemleri almalıdır. " Bu madde Avrupa
Toplulu'na üye ülkeleri " düzenli öğretim " ile eşgüdümü yükümlü kılmıştır. |
Anadili öğretiminin "insan hakları" ile ilgili
anlamı, kişinin aile birliğine dönük hakkı, öğretim ve kendi toplumunun
ekinsel yaşamına katılma hakkı ile bağlıdır. Bu da her bir bireyin kendi
bireysel hakları ile bağımlıdır. Bireysel haklar da devlete bazı
yükümlülükler getirmiştir: 23. 05.1949 tarihli Almanya Federal Cumhuriyeti
Anayasası bu konuda maddeler içermektedir ve bunları devletin güvencesi
altına almıştır: §
Madde 1 : İnsan
onuru ve insan hakları §
Madde 2 : Birey
hakları §
Madde 3 : Eşitlik
ilkesi, yasalar önünde eşitlik §
Madde 6 : Evlilik
ve aile §
Madde 7 : Okul
sistemi |
·
Uluslararası
antlaşmalarla sağlanan ve Almanya Federal Cumhuriyeti'nin de anayasa güvencesi
altına aldığı temel haklar çerçevesinde ve onların ruhuna uygun biçimde
düzenlenen " model arayışları" na dönük çalışmalar ancak, biz Türklerin
Alman toplumunda daha iyi yer alabilmemizi sağlar. Tüm uğraşıların yönü bu
doğrultuda yapılmalıdır.
·
Anadili öğretimi
(Türkçe) için verilecek savaşın erekleri ayni zamanda Alman çocukları için de
geçerlidir. Bu da " toplum politikası " ve " eğitim politikası
" nın hedefleridir.
·
Anadili (Türkçe)
öğretimi " ayırımcılığın" " almanlaştırmanın " ya da bir
başka deyişle, bir halkın "eritilip, yok edilmesinin " karşıtıdır.
Ana amacı ise geldikleri yerden dolayı saygı ile karşılanmaları gerekirken,
daha çok, bir ayırımcılığa uğramış; gelecekleri önlerine açılmış olması
gerekirken daha çok kapatılmış genç insanların topluma kazandırılmasıdır.
·
"Türk ulusunu ve
Türk dilini uygarlık tarihinin ve ekin dillerinin dışında görmenin ne yaman bir
yanlış olduğunu dünyaya göstereceğiz."
·
Ama hiç bir politik
baskı ve etki yok iken bunun olmasını beklemek de zor görülüyor.
·
Çocuğun gelişiminden
başlayarak Türkçe'nin uygulanabileceği
alanlara ve derslere yönelelim :
. Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 19.02.2000
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder