30-
ÖĞRETMEN YETİŞTİRME VE YERLEŞTİRME
a ) Öğretmenlere Gereksinim Çoktur !
Almanya'da var olan tüm eğitim ve öğretim kurumlarında Alman dilinin yanı sıra Türkçe dilinin yer almasını istiyoruz. Bu nedenle de ortaya çıkacak olan çok büyük sayıdaki "öğretmen" gereksinmesi nasıl karşılanacaktır?
Türkçe dilli eğitim ve öğretimin sağlanabilmesi için aşağıdaki
kurumlarda eğitmen ya da öğretmenlere çok sayıda gereksinim vardır:
· Okul
öncesi eğitim ve öğretim kurumlarında... |
· Temel okullarda... |
· Engelliler
eğitim ve öğretim okullarında... |
· Orta
dereceli okullar... |
· Meslek
okulları... |
· Dil
öğretimi veren okullarda... |
· Yüksek
öğrenim kurumları... |
· Gençlik
çalışmaları merkezlerinde... |
· Okul
dışı eğitim ve öğretim kurumları, |
· Yetişkinler
eğitiminde... |
· Tüm
özel eğitim ve öğretim kurumlarında... |
(Anaokulu, Grundschule, Hauptschule,
Förderschule, Gesamtschule, Realschule, Gymnasium, Berufsschule, Fachschule,
Hochschule, Volkshochschule, Realschule...)...ve benzeri tüm alanlarda Türk
dili ile eğitim ve öğretim verebilecek eğitmen, öğretmen ve benzeri meslek
dallarında çalışacaklara büyük gereksinim vardır.
Tüm bu meslek gruplarının Almanya'da
toplumsal yaşamda çok önemli yeri vardır. Barışçıl ve insancıl
birlikte yaşam sağlanacak ise bu meslekte görev alacakların da çok iyi
yetişmiş, üst düzeyde donanımlı olmaları da gerekir. Nitelik ve nicelik
yönünden de en iyisini istemeliyiz.
b) Öğretmenlerin Sorunları
Aslında Alman eğitim ve öğretim
düzeni içinde Türk öğretmenleri sahipsiz bırakılmış ve kendine tam bir yer
bulamamış, sorunlarını pek anlatamamış çok küçük bir topluluk olarak yer
almıştır. Bu insanların tümü de öğrencilere yararlı olmak ana düşüncesini
taşımışlardır. Ama, ne Türk ne de Alman toplumu bu küçük topluluğa tam
anlamıyla sahip çıkmamıştır. Genelde yalnızca eleştirilmişlerdir ve yalnızlığa
bırakılmışlardır. Kendilerinin Alman okul toplumunun tüm canlılığı ile
kaynaştırılması sağlanamamıştır.
Görev içi eğitim kurslarına
katılımları pek gerçekleşmemiştir. Kendilerini yenilemelerinin ve huzurlu bir
çalışma ortamına kavuşmalarının yolları tam olarak açılamamıştır. Çoğu buradaki
genel öğretmen sorunlarına, eğitim politikalarına yabancı kalmışlardır.
Alman öğretmenlerinin bakışları ise
genelde çok soğuktur. Türk öğretmenlerinden yararlanma ve onlarla iletişim
kurma gibi bir yaklaşımları yoktur. Ancak az sayıda da olsa bireysel küçük
dostluklardan söz edilebilir. Türk öğretmenlerini yargılamaları daha çok onları
"yok sayma" ile eş durumdadır. Bu da okul toplululuğu için hiç de
yararlı olmadığı gibi, aslında onur kırıcı bir durumdur ve Avrupa merkeziyetçi
bir düşünce yapısının bir yansımasıdır.
Genel olarak şu an Almanya'da çalışan
Türkçe öğretmenlerinin çalışma koşulları çok da uygun değildir. En önemli
özellik olarak bu öğretmenlerin bir hafta içinde çok sayıda okula gidip,
oralardaki değişik düzeylerdeki sınıflarda ders vermeleridir. Bu
"kurs" anlamındaki derslerdeki öğrencilerin bu dersi şu anki koşuları
içinde pek de ciddiye almamaları ayrı bir sorun kaynağı olarak
gözlemlenmektedir.
Bir de Türkçe öğretmenlerinin ders
verdikleri okul bölümünde ya da ders saati sırasında diğer tüm okul yaşamı ile
bağlantılarının kesik olması ve yoğun bir yalıtım içinde bulunmaları sorunların
en büyüklerindendir. öğretmen bir okuldan, bir diğer okula koşarken diğer
öğretmenlerle ve okul yaşamıyla bağlantı kurma olanağını bulamamaktadırlar.
Bunu çözümlenmesinin en akılcı yolu,
aslında, okullarda bulunan her Türkçe dilli öğrencinin bu tür derslere
katılmasını sağlamak, bunun koşullarını yaratmak olmalıdır. Böylelikle bir
okulda yoğun bir katılım olduğunda oranın Türkçe dili öğretmeni de bunun doğal
sonucu olarak o okul topluluğunda her zaman yer alacaktır, diğer öğretmenlerle
ilişkileri kurulacaktır. Hem Alman hem de Türk kesimine çok daha yararlı
olacaktır. Çabalarının olumlu sonuçları okul yaşamında kendisini gösterecektir.
Birçok bölgede yabancı öğretmenlere
danışmanlık yapmak üzere yerel bir Alman öğretmen belirlenmektedir. Bu kişiler
de kendi kişisel eğilimlerine ve konulara verdikleri öneme göre bazı
seminerlerle özellikle Türkiye'den gelen öğretmenlere yol göstermek
istemektedirler. Yararlılıkları ve Türk öğretmenleri ile uyumları çok
değişiktir. Bu alanda da yine Almanya'nın koşullarına uygun biçimde yetişmiş
Türk öğretmenlerin deneyim ve rehberliğinden yararlanılabilir. Bu iş için de
yine bir rehberlik öğretmenliği çalışmasına gidilmelidir.
c) Öğretmen ve Toplum İlişkisi
Türkçe dilli halk da yine kendi
içindeki parçalanışına eşgüdümlü olarak kendi öğretmenleri ile tam sağlıklı bir
iletişim kuramamışlardır. Bunda Türkiye'nin kendi içindeki politik
dalgalanmalarının buraya yansıması büyük bir rol
oynamaktadır. Ortadaki bu tür sorunlara sahip çıkmak ise konuyu
ilgilendiren her türlü kesime düşmektedir.
Genelde Almanya'ya geçici bir dönem
için gelen öğretmenler okul toplumunun içine bile girememektedirler. Bu
öğretmen belli bir dönem sonunda hem çevresiyle hem
de öğrencileriyle uyum sağlamaya başlandığında ve tam başarılı
olmaya başladığında, eğer, Türkiye'ye dönecekse bu yolun doğru bir yol olduğu
söylenemez. Yapılacak olan tüm yatırımlar ileriye dönük ve köklü olmalıdır.
Almanya'da Türk ekini, müziği,
tiyatrosu, halk bilimi, yazını ve tüm diğer yönleri daha
iyi ve yaygın olarak tanınmalıdır. Bunun sonucu olarak da Türkçe dilli halk bu
toplumda kendini daha iyi duyacaktır. Toplumda şans eşitliğine kavuşacaklardır.
Alman toplumu da kendi içindeki diğer halklara daha hoşgörülü davranacaktır.
Tüm bu oluşumlara Türk dilli öğretmen ve eğitmenlerin katkıları ve görevleri
çok önemli olacaktır. Türkçe dilli eğitim ve öğretime ve burada yerleştirilecek
personele yönelik sağlıklı tartışma ve işbirliğine gidilebilsin.
Türkçe dilli anne ve babalar kendi
çocukları için, kendi gelecekleri için en başta eğitim ve öğretime çok önem
vermelidirler. Bu konuda onlara en büyük yardımı da Türkçe öğretmenleri
yapacaktır. Hiç bir art niyet ve politik ayrımcılığa gitmeksizin karşılıklı
olarak çok daha iyi bir iletişime gitmek gerekir. Öğretmenler ailelere daha
tarafsız ve sıcak yaklaşabilmeli, çocukların sorunlarının çözümünde yol
göstermelidirler. Ayni biçimde de aileler Türkçe öğretmenlerine gidebilmeliler
onlardan yararlanabilmeli ve en iyi iletişimi sağlayabilmelidirler.
d) Öğretmen yetiştirme ve yerleştirme
Almanya ile Türkiye arasında yapılan
anlaşmalar çerçevesinde Almanya'da okullarda anadilinin verilmesi kararlaştırılmıştır.
Bazı eyaletler Türkiye'den öğretmenler getirtmişlerdir. Bu öğretmenlerin seçimi
ve donanımı ise Türkiye'ye bırakılmış idi. Bazı eyaletlerde görev yapan Türkiye
Milli Eğitim Bakanlığı'nın gönderdiği öğretmenlerin parasını Türkiye
ödemektedir.
Almanya'nın toplumu ve yaşam biçimi
kendine özgüdür. Almanya bir tüketim ve bir endüstri toplumudur.
Kendine özgü tarihsel ve ekinsel değerleri vardır. Ekonomik ve toplumsal,
politik sorunları kendine göredir. Çözüm arayışları ve yolları kendine göredir.
Devletin, eyaletlerin, kentlerin örgütlenmesi kendine özgüdür. Federal yapı çok
belirleyicidir.
Almanya Federal Cumhuriyetinde genel
eğitim veren okullarda 6600 meslek okullarında da 950 yabancı öğretmen vardı.
Bunların 2300 kadarı Türkiye'den gelen öğretmenler idi.
Buradaki halkların da kendi içlerinde
ayrı ekinsel özellikleri olduğu gibi buraya özgü özellikleri ve sorunları
vardır. Tüm bu genel özellikleri yine toplumun bir parçası olan okul ve
öğrencileri de taşımaktadır. Alman olan ya da burada yetişen ya da
çok uzun yıllardır burada çalışan göçmen öğretmenler bile
şu an Almanya'nın kendi iç toplumsal sorunlarına bağlı olarak okullarda değişik
sorunlarla karşı karşıyadırlar.
Özellikle son yılların getirdiği
toplumsal değişiklikler daha henüz eğitim politikalarına bile tam olarak
yansıyamamıştır. Bu çerçeve içerisinde baktığımızda buradaki Türkçe dilli
öğrencilerin, Türkiye'deki öğrencilerle ayni dünyaları paylaşmadıkları açıkça
görülecektir.
Bu nedenle de burada ders verecek
öğretmenlerin bu toplumu ve öğrencilerini çok iyi tanıyor olması gerekir.
Okullardaki ders programlarını tanıyor olmalıdırlar. Öğretmen ve eğitmenlerin
Almanya'da nasıl en iyi biçimde yetiştirilmesi gerektiğini, duygusallığa
kapılmadan, incelemenin, tartışmanın zamanı gelmiştir.
Almanya'nın okullarındaki, kendi
içinde bile çok farklı örgütsellikleri içinde dışarıdan gelen bir öğretmenin
uyum sağlaması oldukça zordur. Yeni gelen öğretmenlere genelde o bölgede daha
önceden görev almış Türk öğretmeler yardımcı olmaktadırlar. Yeni gelenlerin
özel sorunları, konut sorunları , yazışma sorunları v. b... konularda yardımcı
olmaya çalışmaktadırlar.
Tüm eğitmen ve öğretmen
gereksinmesinin Türkiye'den karşılanması hiç düşünülmeyecek bir durumdur. Bunun
en başta gelen nedeni bu denli büyük sayıda bir kitleyi Türkiye'nin
sağlaması olası değildir. Türkiye kendi ulusal kalkınmasında en önemli yeri
alacak olan kendi öğretmenlerini doğaldır ki kendisi yetiştirecektir
ve halkına sunacaktır.
Ama çok büyük masraflarla
yetiştirilen eğitmen ve öğretmenlerin çok kolay bir yolla Almanya'ya
gönderilmesi ve orada değerlendirilmesi, Türkiye'nin
özellikle ekonomik bir dar boğazdan geçtiği bu dönemde, hiç
beklenmemesi gereken bir durumdur. 2000 yılına değin Türkiye'nin 140 bin yeni
derslik ve 160 bin yeni öğretmen kadrosu açması gerektiği düşünülürse bu olayın
ekonomik boyutu daha iyi anlaşılabilir.
Almanya nasıl ki kendi tüm
eğitim ve öğretim kurumlarında çalışacak tüm meslek çalışanlarını
kendisi yetiştiriyor ve yerleştiriyorsa ayni biçimde yine Türkçe
dilli çalışma alanları için de personel yetiştirmelidir. Burada Türkçe anadili
dersi, yabancı dil olarak Türkçe, İslam dini bilgileri, Türk dili ve yazını,
Türk dili - tarihi ve yazını.. gibi çalışma alanları akla gelmelidir. Bunun
gerçekleşmesi için ne gerekiyorsa tümü burada yapılmalıdır. Masrafları da
karşılanmalıdır. Var olan öğretmen yetiştirme kurumlarından, genişletilerek
yararlanılmalıdır.
Şu an Almanya'da görevli bulunan tüm
Türkçe dilli öğretmenleri incelediğimizde göreceğiz ki Türkiye'den buraya belli
bir süre için anlaşmalı olarak gönderilen öğretmenlerin sayısı o kadar da çok
değildir, eyaletler arasında değişik uygulamalar görülmektedir.
Örneğin Türkiye ile yaptığı antlaşma
gereği Türkiye'den beşer yıllık dönemler olarak öğretmen alan Bavyera
eyaletinde burada devamlı kalan 52 öğretmen ve Türkiye'den zaman dilimli
anlaşmalı olarak gönderilen 139 öğretmen çalışmaktadır. Bavyera genelinde Türk
öğretmenlerin yaş ortalaması 44,18 olup, burada devamlı çalışabilenlerin 52,5
Türkiye'den dönüşümlü olarak gönderilenlerin ise 41.1 olduğu saptanmıştır. Bu
örnek de göstermektedir ki nedeni ne olursa olsun Almanya kendi öğretmenini
kendi tutma eğilimini taşımaktadır.
Burada sayısal bir örnek verebiliriz:
Bavyera'da 89/90 öğretim
yılında 34768 Türk öğrenci ve 458 öğretmen vardı. 96/97 öğretim
yılında ise 34670 Türk öğrenci ve 234 öğretmen var. Görüldüğü gibi öğrenci
sayısı ayni kalırken bu öğrencilere ders veren öğretmen sayısı yarıya
düşmüştür.
Bunun açıklaması ilk olarak şöyledir:
Bavyera'daki veliler kendi
çocuklarının Türkçe dersine gidip gitmeyeceğine kendileri karar vermekte bunu
da bir yazılı dilekçe ile yapmaktadırlar. Sonuç olarak görülen şudur:
Türk anne ve babalar ve öğrenciler
Türkçe dersine katılmak istememektedirler. Böylece de öğretmen gereksinimi
düşmektedir, Türkiye'ye dönenlerin yerine daha az öğretmen istenmektedir. Sorun
görüldüğü gibi yine ortada bırakılmıştır.
Aslında bunun daha bilimsel destekli
ve eyalet düzeyinde öğretmen yetiştirme ve meslek içi geliştirme kurumları da
haftalık seminerler ya da Alman öğretmenlerle birlikte gerçekleştirilebilecek
işlik çalışmalarıyla olması çok daha verimli olacaktır. Öğretmenlerin meslek
içi yetiştirilmesinde yine Türkçe dilli bilimcilerden ya da burada kendini iyi
yetiştirmiş Türkçe dilli öğretmenlerden yararlanmalıdır. Bunu da zaten birçok
Alman yetkili ve sorumlu da açıkça belirtmektedir.
Bu arada yine bir kez daha
belirtmekte yarar var, dönüşümlü olarak (rotasyon) öğretmen yerleştirme çok
sakıncalıdır ve burada yaşayan Türkçe dilli halka büyük yararı yoktur.
Hem öğrencilerine, hem ailelerine,
okuldaki topluluğa ve çevresindeki Türkçe dilli halka yararlı
olacak, çağdaş öğretmenlik donanımını almış öğretmenlerin yetiştirilmesini ve
yerleştirilmesini istemeliyiz. Bu öğretmenlerin Almanya'da yaşayan Türkçe dilli
halkın çocuklarından olması onların hem kendi, hem de tüm toplumun özelliklerini
tanıması çok önemli olacaktır. Bu yol açılabilirse, göçmen çocuklarının kendi
öz güvenleri artacaktır.
Eğitim ve öğretimden daha çok ve daha
iyi pay alma istemine yöneleceklerdir. Burada yetişmiş bu öğretmenler kendi
okullarında çok ekinli toplumun sağlıklı işlemesine katkılarda bulunacaklardır.
Karşılıklı ön yargıların yok edilmesine ve hoşgörülü, insancıl bir okul
yaşamının gerçekleşmesine yarayacaktır.
Kendilerini çok iyi anlayan, günün
sorunlarını iyi tanıyabilen ve çok iyi yetişmiş bir Türkçe dilli öğretmen ile
de çocuklarımızın o derse katılma istekleri artacak ve bunun sonucu olarak da
Türkçe "istenilen ve aranılan" bir ders olacaktır.
Türkiye Milli eğitim Bakanlığı
Almanya'da Türkçe dilli eğitmen ve öğretmen yetiştirme çalışmalarına çok büyük
katkılarda bulunabilir. Buradaki yüksek okullarda gerekli olacak olan öğretim
görevlileri Türkiye ile ortak programlar aracılığı ile sağlanabilir. Ülkeler
arası öğretmen işlikleri kurulabilir, birlikte meslek içi kurslar düzenlenebilir.
Ayni yolla Almanca dili öğretmeni yetiştirilmesi yoluna gidilmelidir.
Çok ekinli bir toplum olan
Almanya'nın kültürler arası eğitime ve öğretime daha çok gerek vermesi
gerekmektedir. Öğretim kurumlarında bu derslerde çalışacak öğretmenlerin hem
Almanca, hem de Türkçe dersini verecek biçimde yetiştirilmesi sağlanabilir.
Öğretmen yetiştiren okullarda Alman dili dersi öğretmenliği bölümüne yine
özendirici olarak Türkçe ikinci dal olanağı sunulabilir.
Bu bileşimi benzer bir biçimde
[Almanca dili ve yazını + Türk dili ve yazını + İslam din bilgisi] olarak da
uygulayabilecek öğretmen yetiştirme kurumları düşünülmelidir. Almanya'da
yetişmiş olan bu yeni öğretmen kuşağı ile hem Alman eğitim düzeninin genel
istemlerine hem de Türkçe dilli halkın genel gereksinimlerine yanıt
verilebilecektir.
Buradan çıkacak, göçmen kökenli
Türkçe anadilli öğretmenler gayet doğal biçimde Alman sınıflarında Almanca
dersi verebilecekler. Ayrıca da ikinci dalları olan Türkçe dili ile de Türkçe
dilli derslerin öğretmenliğini yapabilecektir. Bu tür öğretmenlere sahip olan
eğitim düzeni daha çağdaş ve karşılaştırmalı bir dil öğrenimin,
uygulamasını açacaktır. Yine bu öğretmenlerin isterlerse Türkiye'de
çalışabilmeleri de olası olacaktır.
Burada yetişecek tüm öğretmen ve
eğitmenlerin yerleştirilmesi ve denetlenmesi de diğer Alman kökenlilerle eş
durumda olacaktır. Her türlü sorunları ve şansları eşit olacaktır. Bu
öğretmenler de yine Alman eğitim kurumlarınca denetlenecektir. Onların ödentileri
ve memurluk hakları da tüm diğer meslektaşlarıyla eş değerde olacaktır.
Kendilerinden istenilen memur olma koşulu olan "Alman" yurttaşlığını
zaten çok önceden almış olacaklarından, yasal olarak da memurluk yolu açık
olacaktır.
Doğal olarak da öğrenciler ileride
öğretmen, eğitmen v. b. olarak istediklerinde kendilerini buna göre
yetiştirecekler ve her iki dilde de başarılı olmak isteyeceklerdir. Tüm bu
olgunun içinde iki dilde egemen, ailesi ile iyi iletişim kurmuş, her iki ekinde
de yetişebilmiş, öz güvenli öğrenciler yer alacaktır.
Bu yola girildiğinde Türkiye ülkeler
arasında sağlıklı bir işbirliğine gidecektir. Şu an yurt dışına gönderdiği
öğretmenlere yaptığı harcamaları diğer alanlarda kullanma olanağı bulacaktır.
Türk dilinin bir dünya dili, bir dili olarak kullanılmasında bir de Almanya
kullanım alanına kavuşacaktır. Türk dili de Avrupa'da alması gereken yere doğru
ilerleyecektir. Türkçe'nin çağdaş yöntemlerle öğretildiği ve öğrenildiği,
yaygınlığının genişlediği günler gelecektir.
Türkiye ve Almanya öğretmen
yetiştirme kurumları ortak çalışmalar yapmalıdır. Örneğin görev içi haftalık
seminerler ya da birlikte işlik çalışmaları ...düzenlenmelidir. Almanya'da
öğretmen yetiştirme kurumlarındaki çalışmalara bilimsel destek verilmelidir.
Almanya'da var olan tüm eğitim ve
öğretim kurumlarında Türkçe dilinin Alman dilinin yanı sıra yer
almasını istiyoruz. Bu nedenle de ortaya çıkacak
olan çok büyük
sayıdaki "öğretmen" gereksinmesi nasıl
karşılanacaktır?
Tüm eğitmen ve öğretmen
gereksinmesinin Türkiye'den karşılanması hiç düşünülmeyecek bir
durumdur. Bunun en başta gelen nedeni bu denli büyük sayıda bir
kitleyi Türkiye'nin sağlaması olası değildir.
Türkiye kendi ulusal kalkınmasında en
önemli yeri alacak olan kendi öğretmenlerini doğaldır ki kendisi
yetiştirecektir ve halkına sunacaktır. Ama çok büyük masraflarla yetiştirilecek eğitmen
ve öğretmenlerin çok kolay bir yolla Almanya'ya gönderilmesi ve orada
değerlendirilmesi, özellikle ekonomik bir dar boğazdan geçtiği bu
dönemde, hiç beklenmemesi gereken bir durumdur.
2000 yılına değin Türkiye'nin 140 bin
yeni derslik ve 160 bin yeni öğretmen kadrosu açması gerektiği düşünülürse bu
olayın ekonomik boyutu daha iyi anlaşılabilir.
Almanya nasıl ki kendi tüm
eğitim ve öğretim kurumlarında çalışacak tüm meslek çalışanlarını
kendisi yetiştiriyor ve yerleştiriyorsa ayni biçimde yine Türkçe
dilli çalışma alanları için de personel yetiştirmelidir.
Burada Türkçe anadili dersi, yabancı
dil olarak Türkçe, İslam dini bilgileri, Türk dili ve yazını, Türk dili -
tarihi ve yazını... gibi çalışma alanları akla gelmelidir. Bunun gerçekleşmesi
için ne gerekiyorsa tümü burada yapılmalıdır. Masrafları da karşılanmalıdır.
Var olan öğretmen yetiştirme kurumlarından, genişletilerek yararlanılmalıdır.
Almanya'da toplum ve yaşam biçimi
kendine özgüdür.
Almanya çağdaş hukuk devletidir.
Almanya bir tüketim ve bir
endüstri toplumudur. Kendine özgü tarihsel ve ekinsel değerleri vardır.
Ekonomik ve toplumsal, politik sorunları kendine göredir. Çözüm arayışları ve
yolları kendine göredir. Devletin, eyaletlerin, kentlerin örgütlenmesi kendine
özgüdür. Federal yapı çok belirleyicidir.
Buradaki halkların da kendi içlerinde
ayrı ekinsel özellikleri olduğu halde buraya özgü özellikleri ve sorunları
vardır. Tüm bu genel özellikleri yine toplumun bir parçası olan okul ve
öğrencileri de taşımaktadır. Alman olan ya da burada yetişen ya da
çok uzun yıllardır burada çalışan göçmen öğretmenler bile
şu an Almanya'nın kendi iç toplumsal sorunlarına bağlı olarak okullarda değişik
sorunlarla karşı karşıyadır.
Özellikle son yılların getirdiği
toplumsal değişiklikler daha henüz eğitim politikalarına bile tam olarak
yansıyamamıştır. Bu çerçeve içerisinde baktığımızda buradaki Türkçe
dilli öğrencilerin, Türkiye'deki öğrencilerle ayni dünyaları paylaşmadıkları
açıkça görülecektir.
Bu nedenle de burada ders verecek
öğretmenlerin bu toplumu ve öğrencilerini çok iyi tanıyor olması gerekir.
Okullardaki ders programlarını tanıyor olmalıdırlar. Öğretmen ve eğitmenlerin
Almanya'da nasıl en iyi biçimde yetiştirilmesi gerektiğini, duygusallığa
kapılmadan, incelemenin, tartışmanın zamanı gelmiştir.
Genelde Almanya'ya geçici bir dönem
için gelen öğretmenler okul toplumunun içine bile girememektedirler. Bu
öğretmen belli bir dönem sonunda hem çevresiyle hem
de öğrencileriyle uyum sağlamaya başlandığında ve tam başarılı
olmaya başladığında, eğer, Türkiye'ye dönecekse bu yolun doğru bir yol olduğu
söylenemez. Yapılacak olan tüm yatırımlar ileriye dönük ve köklü olmalıdır.
Şu an Almanya'da görevli bulunan tüm
Türkçe dilli öğretmenleri incelediğimizde göreceğiz ki Türkiye'den buraya belli
bir süre için anlaşmalı olarak gönderilen öğretmenlerin sayısı o kadar da çok
değildir, eyaletler arasında değişik uygulamalar görülmektedir.
Örneğin Türkiye ile yaptığı antlaşma
gereği Türkiye'den beşer yıllık dönemler olarak öğretmen alan Bavyera
eyaletinde burada devamlı kalan 52 öğretmen ve Türkiye'den zaman dilimli
anlaşmalı olarak gönderilen 139 öğretmen çalışmaktadır. Bavyera genelinde Türk
öğretmenlerin yaş ortalaması 44,18 olup, burada devamlı çalışabilenlerin 52,5
Türkiye'den dönüşümlü olarak gönderilenlerin ise 41.1 olduğu saptanmıştır. Bu
örnek de göstermektedir ki nedeni ne olursa olsun Almanya kendi öğretmenini
kendi tutma eğilimini taşımaktadır.
Birçok bölgede yabancı öğretmenlere
danışmanlık yapmak üzere yerel bir Alman öğretmen belirlenmektedir. Bu kişiler
de kendi kişisel eğilimlerine ve konulara verdikleri öneme göre bazı
seminerlerle özellikle Türkiye'den gelen öğretmenlere yol göstermek
istemektedirler. Yararlılıkları ve Türk öğretmenleri ile uyumları çok
değişiktir.
Aslında Alman eğitim ve öğretim
düzeni içinde Türk öğretmenleri sahipsiz bırakılmış ve kendine tam bir yer
bulamamış, sorunlarını pek anlatamamış çok küçük bir topluluk olarak yer
almıştır. Bu insanların tümü de öğrencilere yararlı olmak ana
düşüncesini taşımışlardır.
Ama ne Türk ne de Alman toplumu bu
küçük topluluğa tam anlamıyla sahip çıkmamıştır. Genelde yalnızca
eleştirilmişlerdir ve yalnızlığa bırakılmışlardır. Kendilerinin Alman okul
toplumunun tüm canlılığı ile kaynaştırılması sağlanamamıştır. Görev içi eğitim
kurslarına katılımları pek gerçekleşmemiştir. Kendilerini yenilemelerinin ve
huzurlu bir çalışma ortamına kavuşmalarının yolları tam olarak açılmamıştır.
Çoğu buradaki genel öğretmen
sorunlarına, eğitim politikalarına yabancı kalmışlardır. Alman öğretmenlerinin
bakışları ise genelde çok soğuktur. Türk öğretmenlerinden yararlanma ve onlarla
iletişim kurma gibi bir yaklaşımları yoktur. Ancak az sayıda da olsa bireysel
küçük dostluklardan söz edilebilinir.
Türk öğretmenlerini yargılamaları
daha çok onları "yok sayma" ile eş durumdadır. Bu da okul toplululuğu
için hiçde yararlı olmadığı gibi, aslında onur kırıcı bir durumdur ve Avrupa
merkeziyetci bir düşünce yapısının bir yansımasıdır.
Genel olarak şu an Almanya'da çalışan
Türkçe öğretmenlerinin çalışma koşulları çok da uygun değildir. En önemli
özellik olarak bu öğretmenlerin bir hafta içinde çok sayıda okula gidip,
oralardaki değişik düzeylerdeki sınıflarda ders vermeleridir. Bu
"kurs" anlamındaki derslerdeki öğrencilerin bu dersi şu anki koşuları
içinde pek de ciddiye almamaları ayrı bir sorun kaynağı olarak
gözlemlenmektedir.
Bir de Türkçe öğretmenlerinin ders
verdikleri okul bölümünde ya da ders saati sırasında diğer tüm okul yaşamı ile
bağlantılarının kesik olması ve yoğun bir yalıtım içinde bulunmaları sorunların
en büyüklerindendir. öğretmen bir okuldan, bir diğer okula koşarken diğer
öğretmenlerle ve okul yaşamıyla bağlantı kurma olanağını bulamamaktadırlar.
Bunu çözümlenmesinin en akılcı yolu,
aslında, okullarda bulunan her Türkçe dilli öğrencinin bu tür derslere
katılmasını sağlamak, bunun koşullarını yaratmak olmalıdır. Böylelikle bir
okulda yoğun bir katılım olduğunda oranın Türkçe dili öğretmeni de bunun doğal
sonucu olarak o okul topluluğunda her zaman yer alacaktır, diğer öğretmenlerle
ilişkileri kurulacaktır. Hem Alman hem de Türk kesimine çok daha yararlı
olacaktır. Çabalarının olumlu sonuçları okul yaşamında kendisini gösterecektir.
Türkçe dilli halk da yine kendi
içindeki parçalanışına eş güdümlü olarak bu öğretmenler ile tam sağlıklı bir
iletişim kuramamışlardır. Bunda Türkiye'nin kendi içindeki politik
dalgalanmalarının buraya yansıması büyük bir rol oynamaktadır.
Ortadaki bu tür sorunlara sahip
çıkmak ise konuyu ilgilendiren her türlü kesime düşmektedir.
Hem öğrencilerine, hem ailelerine,
okuldaki topluluğa ve çevresindeki Türkçe dilli halka yararlı
olacak, çağdaş öğretmenlik donanımını almış öğretmenlerin yetiştirilmesini ve
yerleştirilmesini istemeliyiz. Bu öğretmenlerin Almanya'da yaşayan
Türkçe dilli halkın çocuklarından olması onların hem kendi, hem de tüm toplumun
özelliklerini tanıması çok önemli olacaktır. Bu yol açılabilirse, göçmen
çocuklarının kendi öz güvenleri artacaktır.
Eğitim ve öğretimden daha çok ve daha
iyi pay alma istemine yöneleceklerdir. Burada yetişmiş bu öğretmenler kendi
okullarında çok ekinli toplumun sağlıklı işlemesine katkılarda bulunacaklardır.
Karşılıklı ön yargıların yok edilmesine ve hoşgörülü, insancıl bir okul
yaşamının gerçekleşmesine yarayacakdır.
Kendilerini çok iyi anlayan, günün
sorunlarını iyi tanıyabilen ve çok iyi yetişmiş bir Türkçe dilli öğretmen ile
de çocuklarımızın o ders yapma zevkleri artacak ve bunun sonucu olarak da
Türkçe "istenilen ve aranılan" bir ders olacaktır.
Burada sayısal bir örnek verebiliriz.
Bavyera'da 89/90 öğretim yılında 34768 Türk öğrenci ve
458 öğretmen vardı. 96/97 öğretim yılında ise 34670 Türk öğrenci ve 234
öğretmen var.
Görüldüğü gibi öğrenci sayısı ayni
kalırken bu öğrencilere ders veren öğretmen sayısı yarıya düşmüştür.
Türkiye Milli eğitim Bakanlığı
Almanya'da Türkçe dilli eğitmen ve öğretmen yetiştirme çalışmalarına çok büyük
katkılarda bulunabilir. Buradaki yüksek okullarda gerekli olacak olan öğretim
görevlileri Türkiye ile ortak programlar aracılığı ile sağlanabilir. Ülkeler
arası öğretmen işlikleri kurulabilir, birlikte meslek içi kurslar
düzenlenebilir. Ayni yolla Almanca dili öğretmeni yetiştirilmesi yoluna
gidilmelidir.
Çok ekinli bir toplum olan
Almanya'nın kültürler arası eğitime ve öğretime daha çok gerek vermesi
gerekmektedir. Öğretim kurumlarında bu derslerde çalışacak öğretmenlerin hem
Almanca, hem de Türkçe dersini verecek biçimde yetiştirilmesi sağlanabilir.
Öğretmen yetiştiren okullarda Alman dili dersi öğretmenliği bölümüne yine
özendirici olarak Türkçe ikinci dal olanağı sunulabilir.
Bu bileşimi benzer bir biçimde
[Almanca dili ve yazını+Türk dili ve yazını+İslam din bilgisi] olarak da
uygulayabilecek öğretmen yetiştirme kurumları düşünülmelidir. Almanya'da
yetişmiş olan bu yeni öğretmen kuşağı ile hem Alman eğitim düzeninin genel
istemlerine hem de Türkçe dilli halkın genel gereksinimlerine yanıt
verilebilecektir.
Buradan çıkacak, göçmen kökenli
Türkçe anadilli öğretmenler gayet doğal biçimde Alman sınıflarında Almanca
dersi verebilecekler. Ayrıca da ikinci dalları olan Türkçe dili ile de Türkçe
dilli derslerin öğretmenliğini yapabileceklerdir. Bu tür öğretmenlere sahip
olan eğitim düzeni daha çağdaş ve karşılaştırmalı bir dil öğrenimin,
uygulamasını açacaktır. Yine bu öğretmenlerin isterlerse Türkiye'de
çalışabilmeleri de olası olacaktır.
Burada yetişecek tüm öğretmen ve
eğitmenlerin yerleştirilmesi ve denetlenmesi de diğer Alman kökenlilerle eş
durumda olacaktır. Her türlü sorunları ve şansları eşit olacaktır. Bu
öğretmenler de yine Alman eğitim kurumlarınca denetlenecektir. Onların
ödentileri ve memurluk hakları da tüm diğer meslektaşlarıyla eş değerde olacaktır.
Kendilerinden istenilen memur olma koşulu olan "Alman" yurttaşlığını
zaten çok önceden almış olacaklarından, yasal olarak da memurluk yolu açık
olacaktır.
Doğal olarak da öğrenciler ileride
öğretmen, eğitmen v. b. olarak istediklerinde kendilerini buna göre
yetiştirecekler ve her iki dilde de başarılı olmak isteyeceklerdir. Tüm bu
olgunun içinde iki dilde egemen, ailesi ile iyi iletişim kurmuş, her iki ekinde
de yetişebilmiş, öz güvenli öğrenciler yer alacaktır.
Bu yola girildiğinde Türkiye ülkeler
arasında sağlıklı bir işbirliğine gidecektir. Şu an yurt dışına gönderdiği
öğretmenlere yaptığı harcamaları diğer alanlarda kullanma olanağı bulacaktır.
Türk dilinin bir dünya dili, bir dili olarak kullanılmasında bir de Almanya
kullanım alanına kavuşacaktır. Türk dili de Avrupa'da alması gereken yere doğru
ilerleyecektir. Türkçe'nin çağdaş yöntemlerle öğretildiği ve öğrenildiği,
yaygınlığının genişlediği günler gelecektir.
Bunların yanı sıra da Türk ekini,
Türkiye ekini müziği, tiyatrosu, halk bilimi, yazını ve
tüm diğer yönleriyle Avrupa'da daha iyi ve yaygın olarak tanınacaktır. Bunun
sonucu da Türkçe dilli halk bu toplumda kendini daha iyi duyacaktır. Toplumda
şans eşitliğine kavuşacaklardır. Alman toplumu da kendi içindeki diğer halklara
daha hoşgörülü davranacaktır. Tüm bu oluşumlara Türk dilli öğretmen ve
eğitmenlerin katkıları ve görevleri çok önemli katkıları olacaktır. Önemli olan
şu an Türkçe dilli eğitim ve öğretime ve burada yerleştirilecek personele
yönelik sağlıklı tartışma ve işbirliğine gidilebilsin.
. Öğretmen
Gönen Çıbıkcı, 14.11.1996, GOLDBACH
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder