15 Temmuz 2018 Pazar

37 - Öğretmen Yetiştirme

30- ÖĞRETMEN YETİŞTİRME VE YERLEŞTİRME

a ) Öğretmenlere Gereksinim Çoktur !

Almanya'da var olan tüm eğitim ve öğretim kurumlarında Alman  dilinin yanı sıra Türkçe dilinin yer almasını istiyoruz. Bu nedenle de ortaya çıkacak olan çok büyük sayıdaki  "öğretmen" gereksinmesi nasıl karşılanacaktır? 

Türkçe dilli eğitim ve öğretimin sağlanabilmesi için aşağıdaki kurumlarda eğitmen ya da öğretmenlere çok sayıda gereksinim vardır:

· Okul öncesi eğitim ve öğretim kurumlarında...

· Temel okullarda...

· Engelliler eğitim ve öğretim okullarında...

· Orta dereceli okullar...

· Meslek okulları...

· Dil öğretimi veren okullarda...

· Yüksek öğrenim kurumları...

· Gençlik çalışmaları merkezlerinde...

· Okul dışı eğitim ve öğretim kurumları,

· Yetişkinler eğitiminde...

· Tüm özel eğitim ve öğretim kurumlarında...

 (Anaokulu, Grundschule, Hauptschule, Förderschule, Gesamtschule, Realschule, Gymnasium, Berufsschule, Fachschule, Hochschule, Volkshochschule, Realschule...)...ve benzeri tüm alanlarda Türk dili ile eğitim ve öğretim verebilecek eğitmen, öğretmen ve benzeri meslek dallarında çalışacaklara büyük gereksinim vardır.

Tüm bu meslek gruplarının Almanya'da toplumsal yaşamda çok  önemli yeri vardır. Barışçıl ve insancıl birlikte yaşam sağlanacak ise bu meslekte görev alacakların da çok iyi yetişmiş, üst düzeyde donanımlı olmaları da gerekir. Nitelik ve nicelik yönünden de en iyisini istemeliyiz.

b) Öğretmenlerin Sorunları

Aslında Alman eğitim ve öğretim düzeni içinde Türk öğretmenleri sahipsiz bırakılmış ve kendine tam bir yer bulamamış, sorunlarını pek anlatamamış çok küçük bir topluluk olarak yer almıştır. Bu insanların tümü de  öğrencilere yararlı olmak ana düşüncesini taşımışlardır. Ama, ne Türk ne de Alman toplumu bu küçük topluluğa tam anlamıyla sahip çıkmamıştır. Genelde yalnızca eleştirilmişlerdir ve yalnızlığa bırakılmışlardır. Kendilerinin Alman okul toplumunun tüm canlılığı ile kaynaştırılması sağlanamamıştır.

Görev içi eğitim kurslarına katılımları pek gerçekleşmemiştir. Kendilerini yenilemelerinin ve huzurlu bir çalışma ortamına kavuşmalarının yolları tam olarak açılamamıştır. Çoğu buradaki genel öğretmen sorunlarına, eğitim politikalarına yabancı kalmışlardır.

Alman öğretmenlerinin bakışları ise genelde çok soğuktur. Türk öğretmenlerinden yararlanma ve onlarla iletişim kurma gibi bir yaklaşımları yoktur. Ancak az sayıda da olsa bireysel küçük dostluklardan söz edilebilir. Türk öğretmenlerini yargılamaları daha çok onları "yok sayma" ile eş durumdadır. Bu da okul toplululuğu için hiç de yararlı olmadığı gibi, aslında onur kırıcı bir durumdur ve Avrupa merkeziyetçi bir düşünce yapısının bir yansımasıdır.

Genel olarak şu an Almanya'da çalışan Türkçe öğretmenlerinin çalışma koşulları çok da uygun değildir. En önemli özellik olarak bu öğretmenlerin bir hafta içinde çok sayıda okula gidip, oralardaki değişik düzeylerdeki sınıflarda ders vermeleridir. Bu "kurs" anlamındaki derslerdeki öğrencilerin bu dersi şu anki koşuları içinde pek de ciddiye almamaları ayrı bir sorun kaynağı olarak gözlemlenmektedir.

Bir de Türkçe öğretmenlerinin ders verdikleri okul bölümünde ya da ders saati sırasında diğer tüm okul yaşamı ile bağlantılarının kesik olması ve yoğun bir yalıtım içinde bulunmaları sorunların en büyüklerindendir. öğretmen bir okuldan, bir diğer okula koşarken diğer öğretmenlerle ve okul yaşamıyla bağlantı kurma olanağını bulamamaktadırlar.

Bunu çözümlenmesinin en akılcı yolu, aslında, okullarda bulunan her Türkçe dilli öğrencinin bu tür derslere katılmasını sağlamak, bunun koşullarını yaratmak olmalıdır. Böylelikle bir okulda yoğun bir katılım olduğunda oranın Türkçe dili öğretmeni de bunun doğal sonucu olarak o okul topluluğunda her zaman yer alacaktır, diğer öğretmenlerle ilişkileri kurulacaktır. Hem Alman hem de Türk kesimine çok daha yararlı olacaktır. Çabalarının olumlu sonuçları okul yaşamında kendisini gösterecektir.

Birçok bölgede yabancı öğretmenlere danışmanlık yapmak üzere yerel bir Alman öğretmen belirlenmektedir. Bu kişiler de kendi kişisel eğilimlerine ve konulara verdikleri öneme göre bazı seminerlerle özellikle Türkiye'den gelen öğretmenlere yol göstermek istemektedirler. Yararlılıkları ve Türk öğretmenleri ile uyumları çok değişiktir. Bu alanda da yine Almanya'nın koşullarına uygun biçimde yetişmiş Türk öğretmenlerin deneyim ve rehberliğinden yararlanılabilir. Bu iş için de yine bir rehberlik öğretmenliği çalışmasına gidilmelidir.

c) Öğretmen ve Toplum İlişkisi

Türkçe dilli halk da yine kendi içindeki parçalanışına eşgüdümlü olarak kendi öğretmenleri ile tam sağlıklı bir iletişim kuramamışlardır. Bunda Türkiye'nin kendi içindeki politik dalgalanmalarının buraya yansıması büyük bir rol oynamaktadır.  Ortadaki bu tür sorunlara sahip çıkmak ise konuyu ilgilendiren her türlü kesime düşmektedir.

Genelde Almanya'ya geçici bir dönem için gelen öğretmenler okul toplumunun içine bile girememektedirler. Bu öğretmen belli bir dönem sonunda hem çevresiyle hem de  öğrencileriyle uyum sağlamaya başlandığında ve tam başarılı olmaya başladığında, eğer, Türkiye'ye dönecekse bu yolun doğru bir yol olduğu söylenemez. Yapılacak olan tüm yatırımlar ileriye dönük ve köklü olmalıdır.

Almanya'da Türk ekini, müziği, tiyatrosu, halk bilimi,  yazını  ve tüm diğer yönleri daha iyi ve yaygın olarak tanınmalıdır. Bunun sonucu olarak da Türkçe dilli halk bu toplumda kendini daha iyi duyacaktır. Toplumda şans eşitliğine kavuşacaklardır. Alman toplumu da kendi içindeki diğer halklara daha hoşgörülü davranacaktır. Tüm bu oluşumlara Türk dilli öğretmen ve eğitmenlerin katkıları ve görevleri çok önemli olacaktır. Türkçe dilli eğitim ve öğretime ve burada yerleştirilecek personele yönelik sağlıklı tartışma ve işbirliğine gidilebilsin.

Türkçe dilli anne ve babalar kendi çocukları için, kendi gelecekleri için en başta eğitim ve öğretime çok önem vermelidirler. Bu konuda onlara en büyük yardımı da Türkçe öğretmenleri yapacaktır. Hiç bir art niyet ve politik ayrımcılığa gitmeksizin karşılıklı olarak çok daha iyi bir iletişime gitmek gerekir. Öğretmenler ailelere daha tarafsız ve sıcak yaklaşabilmeli, çocukların sorunlarının çözümünde yol göstermelidirler. Ayni biçimde de aileler Türkçe öğretmenlerine gidebilmeliler onlardan yararlanabilmeli ve en iyi iletişimi sağlayabilmelidirler.

d) Öğretmen yetiştirme ve yerleştirme

Almanya ile Türkiye arasında yapılan anlaşmalar çerçevesinde Almanya'da okullarda anadilinin verilmesi kararlaştırılmıştır. Bazı eyaletler Türkiye'den öğretmenler getirtmişlerdir. Bu öğretmenlerin seçimi ve donanımı ise Türkiye'ye bırakılmış idi. Bazı eyaletlerde görev yapan Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı'nın gönderdiği öğretmenlerin parasını Türkiye ödemektedir.

Almanya'nın toplumu ve yaşam biçimi kendine özgüdür. Almanya bir tüketim ve  bir endüstri toplumudur. Kendine özgü tarihsel ve ekinsel değerleri vardır. Ekonomik ve toplumsal, politik sorunları kendine göredir. Çözüm arayışları ve yolları kendine göredir. Devletin, eyaletlerin, kentlerin örgütlenmesi kendine özgüdür. Federal yapı çok belirleyicidir.

Almanya Federal Cumhuriyetinde genel eğitim veren okullarda 6600 meslek okullarında da 950 yabancı öğretmen vardı. Bunların 2300 kadarı Türkiye'den gelen öğretmenler idi.

Buradaki halkların da kendi içlerinde ayrı ekinsel özellikleri olduğu gibi buraya özgü özellikleri ve sorunları vardır. Tüm bu genel özellikleri yine toplumun bir parçası olan okul ve öğrencileri de taşımaktadır. Alman olan ya da burada yetişen ya da çok  uzun  yıllardır burada çalışan göçmen öğretmenler bile şu an Almanya'nın kendi iç toplumsal sorunlarına bağlı olarak okullarda değişik sorunlarla karşı karşıyadırlar.

Özellikle son yılların getirdiği toplumsal değişiklikler daha henüz eğitim politikalarına bile tam olarak yansıyamamıştır. Bu çerçeve içerisinde baktığımızda buradaki Türkçe dilli öğrencilerin, Türkiye'deki öğrencilerle ayni dünyaları paylaşmadıkları açıkça görülecektir.

Bu nedenle de burada ders verecek öğretmenlerin bu toplumu ve öğrencilerini çok iyi tanıyor olması gerekir. Okullardaki ders programlarını tanıyor olmalıdırlar. Öğretmen ve eğitmenlerin Almanya'da nasıl en iyi biçimde yetiştirilmesi gerektiğini, duygusallığa kapılmadan, incelemenin, tartışmanın zamanı gelmiştir.

Almanya'nın okullarındaki, kendi içinde bile çok farklı örgütsellikleri içinde dışarıdan gelen bir öğretmenin uyum sağlaması oldukça zordur. Yeni gelen öğretmenlere genelde o bölgede daha önceden görev almış Türk öğretmeler yardımcı olmaktadırlar. Yeni gelenlerin özel sorunları, konut sorunları , yazışma sorunları v. b... konularda yardımcı olmaya çalışmaktadırlar.

Tüm eğitmen ve öğretmen gereksinmesinin Türkiye'den karşılanması hiç düşünülmeyecek bir durumdur. Bunun en başta gelen nedeni bu denli büyük  sayıda bir kitleyi Türkiye'nin sağlaması olası değildir. Türkiye kendi ulusal kalkınmasında en önemli yeri alacak olan kendi öğretmenlerini doğaldır ki  kendisi yetiştirecektir ve halkına sunacaktır.

Ama çok büyük masraflarla yetiştirilen eğitmen ve öğretmenlerin çok kolay bir yolla Almanya'ya gönderilmesi ve orada değerlendirilmesi, Türkiye'nin özellikle  ekonomik bir dar boğazdan geçtiği bu dönemde, hiç beklenmemesi gereken bir durumdur. 2000 yılına değin Türkiye'nin 140 bin yeni derslik ve 160 bin yeni öğretmen kadrosu açması gerektiği düşünülürse bu olayın ekonomik boyutu daha iyi anlaşılabilir.

Almanya nasıl ki  kendi tüm eğitim ve öğretim kurumlarında çalışacak tüm meslek çalışanlarını kendisi  yetiştiriyor ve yerleştiriyorsa ayni biçimde yine Türkçe dilli çalışma alanları için de personel yetiştirmelidir. Burada Türkçe anadili dersi, yabancı dil olarak Türkçe, İslam dini bilgileri, Türk dili ve yazını, Türk dili - tarihi ve yazını.. gibi çalışma alanları akla gelmelidir. Bunun gerçekleşmesi için ne gerekiyorsa tümü burada yapılmalıdır. Masrafları da karşılanmalıdır. Var olan öğretmen yetiştirme kurumlarından, genişletilerek yararlanılmalıdır.

Şu an Almanya'da görevli bulunan tüm Türkçe dilli öğretmenleri incelediğimizde göreceğiz ki Türkiye'den buraya belli bir süre için anlaşmalı olarak gönderilen öğretmenlerin sayısı o kadar da çok değildir, eyaletler arasında değişik uygulamalar görülmektedir.

Örneğin Türkiye ile yaptığı antlaşma gereği Türkiye'den beşer yıllık dönemler olarak öğretmen alan Bavyera eyaletinde burada devamlı kalan 52 öğretmen ve Türkiye'den zaman dilimli anlaşmalı olarak gönderilen 139 öğretmen çalışmaktadır. Bavyera genelinde Türk öğretmenlerin yaş ortalaması 44,18 olup, burada devamlı çalışabilenlerin 52,5 Türkiye'den dönüşümlü olarak gönderilenlerin ise 41.1 olduğu saptanmıştır. Bu örnek de göstermektedir ki nedeni ne olursa olsun Almanya kendi öğretmenini kendi tutma eğilimini taşımaktadır.

Burada sayısal bir örnek verebiliriz:

Bavyera'da  89/90 öğretim yılında 34768 Türk öğrenci  ve 458 öğretmen vardı. 96/97 öğretim yılında ise 34670 Türk öğrenci ve 234 öğretmen var. Görüldüğü gibi öğrenci sayısı ayni kalırken bu öğrencilere ders veren öğretmen sayısı yarıya düşmüştür.

Bunun açıklaması ilk olarak şöyledir:

Bavyera'daki veliler kendi çocuklarının Türkçe dersine gidip gitmeyeceğine kendileri karar vermekte bunu da bir yazılı dilekçe ile yapmaktadırlar. Sonuç olarak görülen şudur:

Türk anne ve babalar ve öğrenciler Türkçe dersine katılmak istememektedirler. Böylece de öğretmen gereksinimi düşmektedir, Türkiye'ye dönenlerin yerine daha az öğretmen istenmektedir. Sorun görüldüğü gibi yine ortada bırakılmıştır.

          

Aslında bunun daha bilimsel destekli ve eyalet düzeyinde öğretmen yetiştirme ve meslek içi geliştirme kurumları da haftalık seminerler ya da Alman öğretmenlerle birlikte gerçekleştirilebilecek işlik çalışmalarıyla olması çok daha verimli olacaktır. Öğretmenlerin meslek içi yetiştirilmesinde yine Türkçe dilli bilimcilerden ya da burada kendini iyi yetiştirmiş Türkçe dilli öğretmenlerden yararlanmalıdır. Bunu da zaten birçok Alman yetkili ve sorumlu da açıkça belirtmektedir.

        

Bu arada yine bir kez daha belirtmekte yarar var, dönüşümlü olarak (rotasyon) öğretmen yerleştirme çok sakıncalıdır ve burada yaşayan Türkçe dilli halka büyük yararı yoktur. 

          

Hem öğrencilerine, hem ailelerine, okuldaki topluluğa ve çevresindeki Türkçe dilli  halka yararlı olacak, çağdaş öğretmenlik donanımını almış öğretmenlerin yetiştirilmesini ve yerleştirilmesini istemeliyiz. Bu öğretmenlerin Almanya'da yaşayan Türkçe dilli halkın çocuklarından olması onların hem kendi, hem de tüm toplumun özelliklerini tanıması çok önemli olacaktır. Bu yol açılabilirse, göçmen çocuklarının kendi öz güvenleri artacaktır.

          

Eğitim ve öğretimden daha çok ve daha iyi pay alma istemine yöneleceklerdir. Burada yetişmiş bu öğretmenler kendi okullarında çok ekinli toplumun sağlıklı işlemesine katkılarda bulunacaklardır. Karşılıklı ön yargıların yok edilmesine ve hoşgörülü, insancıl bir okul yaşamının gerçekleşmesine yarayacaktır.

Kendilerini çok iyi anlayan, günün sorunlarını iyi tanıyabilen ve çok iyi yetişmiş bir Türkçe dilli öğretmen ile de çocuklarımızın o derse katılma istekleri artacak ve bunun sonucu olarak da Türkçe "istenilen ve aranılan" bir ders olacaktır.

Türkiye Milli eğitim Bakanlığı Almanya'da Türkçe dilli eğitmen ve öğretmen yetiştirme çalışmalarına çok büyük katkılarda bulunabilir. Buradaki yüksek okullarda gerekli olacak olan öğretim görevlileri Türkiye ile ortak programlar aracılığı ile sağlanabilir. Ülkeler arası öğretmen işlikleri kurulabilir, birlikte meslek içi kurslar düzenlenebilir. Ayni yolla Almanca dili öğretmeni yetiştirilmesi yoluna gidilmelidir.

Çok ekinli bir toplum olan Almanya'nın kültürler arası eğitime ve öğretime daha çok gerek vermesi gerekmektedir. Öğretim kurumlarında bu derslerde çalışacak öğretmenlerin hem Almanca, hem de Türkçe dersini verecek biçimde yetiştirilmesi sağlanabilir. Öğretmen yetiştiren okullarda Alman dili dersi öğretmenliği bölümüne yine özendirici olarak Türkçe ikinci dal olanağı sunulabilir.

Bu bileşimi benzer bir biçimde [Almanca dili ve yazını + Türk dili ve yazını + İslam din bilgisi] olarak da uygulayabilecek öğretmen yetiştirme kurumları düşünülmelidir. Almanya'da yetişmiş olan bu yeni öğretmen kuşağı ile hem Alman eğitim düzeninin genel istemlerine hem de Türkçe dilli halkın genel gereksinimlerine yanıt verilebilecektir.

Buradan çıkacak, göçmen kökenli Türkçe anadilli öğretmenler gayet doğal biçimde Alman sınıflarında Almanca dersi verebilecekler. Ayrıca da ikinci dalları olan Türkçe dili ile de Türkçe dilli derslerin öğretmenliğini yapabilecektir. Bu tür öğretmenlere sahip olan eğitim düzeni daha çağdaş  ve karşılaştırmalı bir dil öğrenimin, uygulamasını açacaktır. Yine bu öğretmenlerin isterlerse Türkiye'de çalışabilmeleri de olası olacaktır.

Burada yetişecek tüm öğretmen ve eğitmenlerin yerleştirilmesi ve denetlenmesi de diğer Alman kökenlilerle eş durumda olacaktır. Her türlü sorunları ve şansları eşit olacaktır. Bu öğretmenler de yine Alman eğitim kurumlarınca denetlenecektir. Onların ödentileri ve memurluk hakları da tüm diğer meslektaşlarıyla eş değerde olacaktır. Kendilerinden istenilen memur olma koşulu olan "Alman" yurttaşlığını zaten çok önceden almış olacaklarından, yasal olarak da memurluk yolu açık olacaktır.

Doğal olarak da öğrenciler ileride öğretmen, eğitmen v. b. olarak istediklerinde kendilerini buna göre yetiştirecekler ve her iki dilde de başarılı olmak isteyeceklerdir. Tüm bu olgunun içinde iki dilde egemen, ailesi ile iyi iletişim kurmuş, her iki ekinde de yetişebilmiş, öz güvenli öğrenciler yer alacaktır. 

Bu yola girildiğinde Türkiye ülkeler arasında sağlıklı bir işbirliğine gidecektir. Şu an yurt dışına gönderdiği öğretmenlere yaptığı harcamaları diğer alanlarda kullanma olanağı bulacaktır. Türk dilinin bir dünya dili, bir dili olarak kullanılmasında bir de Almanya kullanım alanına kavuşacaktır. Türk dili de Avrupa'da alması gereken yere doğru ilerleyecektir. Türkçe'nin çağdaş yöntemlerle öğretildiği ve öğrenildiği, yaygınlığının genişlediği günler gelecektir.

Türkiye ve Almanya öğretmen yetiştirme kurumları ortak çalışmalar yapmalıdır. Örneğin görev içi haftalık seminerler ya da birlikte işlik çalışmaları ...düzenlenmelidir. Almanya'da öğretmen yetiştirme kurumlarındaki çalışmalara bilimsel destek verilmelidir.

Almanya'da var olan tüm eğitim ve öğretim kurumlarında Türkçe dilinin Alman  dilinin yanı sıra yer almasını istiyoruz. Bu nedenle de ortaya çıkacak olan  çok  büyük sayıdaki "öğretmen"  gereksinmesi nasıl karşılanacaktır?

Tüm eğitmen ve öğretmen gereksinmesinin Türkiye'den karşılanması hiç düşünülmeyecek bir durumdur.  Bunun en başta gelen nedeni bu denli büyük sayıda bir kitleyi Türkiye'nin sağlaması olası değildir.

Türkiye kendi ulusal kalkınmasında en önemli yeri alacak olan kendi öğretmenlerini doğaldır ki  kendisi yetiştirecektir ve halkına sunacaktır. Ama çok büyük masraflarla yetiştirilecek  eğitmen ve öğretmenlerin çok kolay bir yolla Almanya'ya gönderilmesi ve orada değerlendirilmesi, özellikle  ekonomik bir dar boğazdan geçtiği bu dönemde, hiç beklenmemesi gereken bir durumdur.

2000 yılına değin Türkiye'nin 140 bin yeni derslik ve 160 bin yeni öğretmen kadrosu açması gerektiği düşünülürse bu olayın ekonomik boyutu daha iyi anlaşılabilir.

Almanya nasıl ki kendi tüm eğitim ve öğretim kurumlarında çalışacak tüm meslek çalışanlarını kendisi  yetiştiriyor ve yerleştiriyorsa ayni biçimde yine Türkçe dilli çalışma alanları için de personel yetiştirmelidir.       

Burada Türkçe anadili dersi, yabancı dil olarak Türkçe, İslam dini bilgileri, Türk dili ve yazını, Türk dili - tarihi ve yazını... gibi çalışma alanları akla gelmelidir. Bunun gerçekleşmesi için ne gerekiyorsa tümü burada yapılmalıdır. Masrafları da karşılanmalıdır. Var olan öğretmen yetiştirme kurumlarından, genişletilerek yararlanılmalıdır.

Almanya'da toplum ve yaşam biçimi kendine özgüdür.

Almanya çağdaş hukuk devletidir.

Almanya bir tüketim ve  bir endüstri toplumudur. Kendine özgü tarihsel ve ekinsel değerleri vardır. Ekonomik ve toplumsal, politik sorunları kendine göredir. Çözüm arayışları ve yolları kendine göredir. Devletin, eyaletlerin, kentlerin örgütlenmesi kendine özgüdür. Federal yapı çok belirleyicidir.

          

Buradaki halkların da kendi içlerinde ayrı ekinsel özellikleri olduğu halde buraya özgü özellikleri ve sorunları vardır. Tüm bu genel özellikleri yine toplumun bir parçası olan okul ve öğrencileri de taşımaktadır. Alman olan ya da burada yetişen ya da çok  uzun  yıllardır burada çalışan göçmen öğretmenler bile şu an Almanya'nın kendi iç toplumsal sorunlarına bağlı olarak okullarda değişik sorunlarla karşı karşıyadır.

Özellikle son yılların getirdiği toplumsal değişiklikler daha henüz eğitim politikalarına bile tam olarak yansıyamamıştır. Bu çerçeve içerisinde  baktığımızda buradaki Türkçe dilli öğrencilerin, Türkiye'deki öğrencilerle ayni dünyaları paylaşmadıkları açıkça görülecektir.

Bu nedenle de burada ders verecek öğretmenlerin bu toplumu ve öğrencilerini çok iyi tanıyor olması gerekir. Okullardaki ders programlarını tanıyor olmalıdırlar. Öğretmen ve eğitmenlerin Almanya'da nasıl en iyi biçimde yetiştirilmesi gerektiğini, duygusallığa kapılmadan, incelemenin, tartışmanın zamanı gelmiştir.

Genelde Almanya'ya geçici bir dönem için gelen öğretmenler okul toplumunun içine bile girememektedirler. Bu öğretmen belli bir dönem sonunda hem çevresiyle hem de  öğrencileriyle uyum sağlamaya başlandığında ve tam başarılı olmaya başladığında, eğer, Türkiye'ye dönecekse bu yolun doğru bir yol olduğu söylenemez. Yapılacak olan tüm yatırımlar ileriye dönük ve köklü olmalıdır.

Şu an Almanya'da görevli bulunan tüm Türkçe dilli öğretmenleri incelediğimizde göreceğiz ki Türkiye'den buraya belli bir süre için anlaşmalı olarak gönderilen öğretmenlerin sayısı o kadar da çok değildir, eyaletler arasında değişik uygulamalar görülmektedir.

Örneğin Türkiye ile yaptığı antlaşma gereği Türkiye'den beşer yıllık dönemler olarak öğretmen alan Bavyera eyaletinde burada devamlı kalan 52 öğretmen ve Türkiye'den zaman dilimli anlaşmalı olarak gönderilen 139 öğretmen çalışmaktadır. Bavyera genelinde Türk öğretmenlerin yaş ortalaması 44,18 olup, burada devamlı çalışabilenlerin 52,5 Türkiye'den dönüşümlü olarak gönderilenlerin ise 41.1 olduğu saptanmıştır. Bu örnek de göstermektedir ki nedeni ne olursa olsun Almanya kendi öğretmenini kendi tutma eğilimini taşımaktadır.

Birçok bölgede yabancı öğretmenlere danışmanlık yapmak üzere yerel bir Alman öğretmen belirlenmektedir. Bu kişiler de kendi kişisel eğilimlerine ve konulara verdikleri öneme göre bazı seminerlerle özellikle Türkiye'den gelen öğretmenlere yol göstermek istemektedirler. Yararlılıkları ve Türk öğretmenleri ile uyumları çok değişiktir.

Aslında Alman eğitim ve öğretim düzeni içinde Türk öğretmenleri sahipsiz bırakılmış ve kendine tam bir yer bulamamış, sorunlarını pek anlatamamış çok küçük bir topluluk olarak yer almıştır. Bu insanların tümü de  öğrencilere yararlı olmak ana düşüncesini taşımışlardır.

Ama ne Türk ne de Alman toplumu bu küçük topluluğa tam anlamıyla sahip çıkmamıştır. Genelde yalnızca eleştirilmişlerdir ve yalnızlığa bırakılmışlardır. Kendilerinin Alman okul toplumunun tüm canlılığı ile kaynaştırılması sağlanamamıştır. Görev içi eğitim kurslarına katılımları pek gerçekleşmemiştir. Kendilerini yenilemelerinin ve huzurlu bir çalışma ortamına kavuşmalarının yolları tam olarak açılmamıştır.

Çoğu buradaki genel öğretmen sorunlarına, eğitim politikalarına yabancı kalmışlardır. Alman öğretmenlerinin bakışları ise genelde çok soğuktur. Türk öğretmenlerinden yararlanma ve onlarla iletişim kurma gibi bir yaklaşımları yoktur. Ancak az sayıda da olsa bireysel küçük dostluklardan söz edilebilinir.

Türk öğretmenlerini yargılamaları daha çok onları "yok sayma" ile eş durumdadır. Bu da okul toplululuğu için hiçde yararlı olmadığı gibi, aslında onur kırıcı bir durumdur ve Avrupa merkeziyetci bir düşünce yapısının bir yansımasıdır.

Genel olarak şu an Almanya'da çalışan Türkçe öğretmenlerinin çalışma koşulları çok da uygun değildir. En önemli özellik olarak bu öğretmenlerin bir hafta içinde çok sayıda okula gidip, oralardaki değişik düzeylerdeki sınıflarda ders vermeleridir. Bu "kurs" anlamındaki derslerdeki öğrencilerin bu dersi şu anki koşuları içinde pek de ciddiye almamaları ayrı bir sorun kaynağı olarak gözlemlenmektedir.

Bir de Türkçe öğretmenlerinin ders verdikleri okul bölümünde ya da ders saati sırasında diğer tüm okul yaşamı ile bağlantılarının kesik olması ve yoğun bir yalıtım içinde bulunmaları sorunların en büyüklerindendir. öğretmen bir okuldan, bir diğer okula koşarken diğer öğretmenlerle ve okul yaşamıyla bağlantı kurma olanağını bulamamaktadırlar.

Bunu çözümlenmesinin en akılcı yolu, aslında, okullarda bulunan her Türkçe dilli öğrencinin bu tür derslere katılmasını sağlamak, bunun koşullarını yaratmak olmalıdır. Böylelikle bir okulda yoğun bir katılım olduğunda oranın Türkçe dili öğretmeni de bunun doğal sonucu olarak o okul topluluğunda her zaman yer alacaktır, diğer öğretmenlerle ilişkileri kurulacaktır. Hem Alman hem de Türk kesimine çok daha yararlı olacaktır. Çabalarının olumlu sonuçları okul yaşamında kendisini gösterecektir.

Türkçe dilli halk da yine kendi içindeki parçalanışına eş güdümlü olarak bu öğretmenler ile tam sağlıklı bir iletişim kuramamışlardır. Bunda Türkiye'nin kendi içindeki politik dalgalanmalarının buraya yansıması büyük bir rol oynamaktadır.  

Ortadaki bu tür sorunlara sahip çıkmak ise konuyu ilgilendiren her türlü kesime düşmektedir.

Hem öğrencilerine, hem ailelerine, okuldaki topluluğa ve çevresindeki Türkçe dilli  halka yararlı olacak, çağdaş öğretmenlik donanımını almış öğretmenlerin yetiştirilmesini ve yerleştirilmesini istemeliyiz.  Bu öğretmenlerin Almanya'da yaşayan Türkçe dilli halkın çocuklarından olması onların hem kendi, hem de tüm toplumun özelliklerini tanıması çok önemli olacaktır. Bu yol açılabilirse, göçmen çocuklarının kendi öz güvenleri artacaktır.

          

Eğitim ve öğretimden daha çok ve daha iyi pay alma istemine yöneleceklerdir. Burada yetişmiş bu öğretmenler kendi okullarında çok ekinli toplumun sağlıklı işlemesine katkılarda bulunacaklardır. Karşılıklı ön yargıların yok edilmesine ve hoşgörülü, insancıl bir okul yaşamının gerçekleşmesine yarayacakdır.

Kendilerini çok iyi anlayan, günün sorunlarını iyi tanıyabilen ve çok iyi yetişmiş bir Türkçe dilli öğretmen ile de çocuklarımızın o ders yapma zevkleri artacak ve bunun sonucu olarak da Türkçe "istenilen ve aranılan" bir ders olacaktır.

Burada sayısal bir örnek verebiliriz. Bavyera'da  89/90 öğretim yılında 34768 Türk öğrenci ve 458 öğretmen vardı. 96/97 öğretim yılında ise 34670 Türk öğrenci ve 234 öğretmen var.

Görüldüğü gibi öğrenci sayısı ayni kalırken bu öğrencilere ders veren öğretmen sayısı yarıya düşmüştür.

Türkiye Milli eğitim Bakanlığı Almanya'da Türkçe dilli eğitmen ve öğretmen yetiştirme çalışmalarına çok büyük katkılarda bulunabilir. Buradaki yüksek okullarda gerekli olacak olan öğretim görevlileri Türkiye ile ortak programlar aracılığı ile sağlanabilir. Ülkeler arası öğretmen işlikleri kurulabilir, birlikte meslek içi kurslar düzenlenebilir. Ayni yolla Almanca dili öğretmeni yetiştirilmesi yoluna gidilmelidir.

Çok ekinli bir toplum olan Almanya'nın kültürler arası eğitime ve öğretime daha çok gerek vermesi gerekmektedir. Öğretim kurumlarında bu derslerde çalışacak öğretmenlerin hem Almanca, hem de Türkçe dersini verecek biçimde yetiştirilmesi sağlanabilir. Öğretmen yetiştiren okullarda Alman dili dersi öğretmenliği bölümüne yine özendirici olarak Türkçe ikinci dal olanağı sunulabilir.

Bu bileşimi benzer bir biçimde [Almanca dili ve yazını+Türk dili ve yazını+İslam din bilgisi] olarak da uygulayabilecek öğretmen yetiştirme kurumları düşünülmelidir. Almanya'da yetişmiş olan bu yeni öğretmen kuşağı ile hem Alman eğitim düzeninin genel istemlerine hem de Türkçe dilli halkın genel gereksinimlerine yanıt verilebilecektir.

Buradan çıkacak, göçmen kökenli Türkçe anadilli öğretmenler gayet doğal biçimde Alman sınıflarında Almanca dersi verebilecekler. Ayrıca da ikinci dalları olan Türkçe dili ile de Türkçe dilli derslerin öğretmenliğini yapabileceklerdir. Bu tür öğretmenlere sahip olan eğitim düzeni daha çağdaş  ve karşılaştırmalı bir dil öğrenimin, uygulamasını açacaktır. Yine bu öğretmenlerin isterlerse Türkiye'de çalışabilmeleri de olası olacaktır.

Burada yetişecek tüm öğretmen ve eğitmenlerin yerleştirilmesi ve denetlenmesi de diğer Alman kökenlilerle eş durumda olacaktır. Her türlü sorunları ve şansları eşit olacaktır. Bu öğretmenler de yine Alman eğitim kurumlarınca denetlenecektir. Onların ödentileri ve memurluk hakları da tüm diğer meslektaşlarıyla eş değerde olacaktır. Kendilerinden istenilen memur olma koşulu olan "Alman" yurttaşlığını zaten çok önceden almış olacaklarından, yasal olarak da memurluk yolu açık olacaktır.

Doğal olarak da öğrenciler ileride öğretmen, eğitmen v. b. olarak istediklerinde kendilerini buna göre yetiştirecekler ve her iki dilde de başarılı olmak isteyeceklerdir. Tüm bu olgunun içinde iki dilde egemen, ailesi ile iyi iletişim kurmuş, her iki ekinde de yetişebilmiş, öz güvenli öğrenciler yer alacaktır. 

Bu yola girildiğinde Türkiye ülkeler arasında sağlıklı bir işbirliğine gidecektir. Şu an yurt dışına gönderdiği öğretmenlere yaptığı harcamaları diğer alanlarda kullanma olanağı bulacaktır. Türk dilinin bir dünya dili, bir dili olarak kullanılmasında bir de Almanya kullanım alanına kavuşacaktır. Türk dili de Avrupa'da alması gereken yere doğru ilerleyecektir. Türkçe'nin çağdaş yöntemlerle öğretildiği ve öğrenildiği, yaygınlığının genişlediği günler gelecektir.

Bunların yanı sıra da Türk ekini, Türkiye ekini müziği, tiyatrosu, halk bilimi,  yazını  ve tüm diğer yönleriyle Avrupa'da daha iyi ve yaygın olarak tanınacaktır. Bunun sonucu da Türkçe dilli halk bu toplumda kendini daha iyi duyacaktır. Toplumda şans eşitliğine kavuşacaklardır. Alman toplumu da kendi içindeki diğer halklara daha hoşgörülü davranacaktır. Tüm bu oluşumlara Türk dilli öğretmen ve eğitmenlerin katkıları ve görevleri çok önemli katkıları olacaktır. Önemli olan şu an Türkçe dilli eğitim ve öğretime ve burada yerleştirilecek personele yönelik sağlıklı tartışma ve işbirliğine gidilebilsin.

.    Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 14.11.1996, GOLDBACH

 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder