16 Temmuz 2018 Pazartesi

Kaynaklar


Kaynaklar
I.                   Bildung und Kulturpflege in Bayern 1996
II.                Türkischer Lehrer in Bayern, Bamberg , 1998 , Dr Horst Unbehaun
III.             Bilim kültür ve öğretm dili olarak Türkçe, Türk Tarih Kurumu 1978
IV.             Sprachdidaktik und Sprachentwicklung im Rahmen interkulltureller Erziehung, 1994, Claudia Kupfer-Schreiner
V.                Söylev, Atatürk, Türk Dil Kurumu, 1978
VI.             Dilde özleşme ve Fransa örneği, Doç. Dr. Sami Selçuk, Cumhuriyet, 3 aralık 1991, S. 2
VII.          Die situation türkischer Kinder und Jugendlicher im Bereich der Erzihung in den Bundesländern und Vorschläge eäner Strukturreform die Verbesserung ihrer Situation , Prof. Helga Marburger, 03. 11. 1995
VIII.       Lernen in deutschland ,Zeitschrift für interkulturelle Erziehung, Schneiderverlag
IX.             Avrupa insan hakları sözleşmesi, Türkiye ve ortadoğu amme idaresi enstitüsü insan hakları araştırma ve derleme merkezi, 1981, Ankara
X.                Interkulturelle Bildung und Erziehung in der Scule, BeschluB der Kultusministerkonferenz der Bundesrepublik Deutschland. 25. Oktober 1996
XI.             Türkçe ve Osmanlıca, Prof Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Cumhuriyet, 12 ekim 1990
XII.          Dış Türkler, Prof. Dr. Suna Kili, Cumhuriyet, 8 mayıs 1990
XIII.       Türk dili, Orhan Hançerlioğlu, cumhuriyet, 28 eylül 1989
XIV.       Anadili- Yabancıdil, Ramis Dara, cumhuriyet, 30 eylül 1992
XV.          Dil devrimi ve Atatürk'ün vasiyeti, Prof. Dr. Şerafettin Turan, cumhuriyet,
XVI.       Hürriyet,  30 Aralık 1998, Çarşamba

    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 19.02.2000, Aschaffenburg


46.

İNTERNET ve TÜRKÇE

İNTERNET ve TÜRKÇE
Şu an yeni yeni tanınma ve kabul görme aşmasına girmekte olan internet konusunda çok geniş bir ümit görmekteyiz.       
İnternetde yer alma her geçen gün gerek iş dünyasında, gerekse de bilim dünyasında çok önemli bir ivme kazanmaktadır. Özel yaşamında internete giren ve bir bakıp, çıkanlar da gün geçtikçe artmaktadır.
Şu an Türkçe internet siteleri yeni yeni açılmaktadır.
Bunlardan bazıları çeşitli toplumsal kurumlar tarafından halkı bilgilendirmek amacıyla düzenlenmektedir.
Ayrıca da ticari amaç ile kurulan siteler de açılma yolundadır.
    Bu gelişmeleri irdelediğimizde şöyle bir görünüm ortaya çıkacaktır: 
     Tüm bu alanlarda Türkçe iletişim dili olarak yerini alacaktır.
·     Türkçe internet alanında da önemli bir yer alacaktır.
·     İnternete girmek ve ondan yararlanmak günlük yaşamda çok önemli bir yer alacaktır.
·     Nasıl ki bugün bir televizyon ve telefon kullanımı doğal ve vazgeçilemez bir olgu durumuna gelmiş ise, önümüzdeki yıl internetden yararlanma da öylesine doğal bir kullanım kazanacaktır.
·     Bilgi alış verişi internet üzerinden sağlanmaya başlanılacaktır.
·     Toplumsal örgütlenmeler de internet sitelerinden yararlanılarak yapılacaktır.
·     Resmi kurumlar kapılarını halka internetde açacaktır. Birçok işlem internet üzerinden yapılacaktır.
·     Bilimsel kurumlar yaptıkları çalışmaları halkın ve diğer kurumların bilgisine ve kullanımına sunacaktır.
·     Eğitim kurumları yapacakları öğretim ve eğitim programları ile çok yaygın bir çalışma dönemine gireceklerdir.
·     Ticari kuruluşlar yaşamın tüm alanlarındaki iş konularını internetde de uygulamaya başlayacaklardır. İş alanlarının hemen hemen tümü tüm çalışmalarında internetden yararlanacaklardır.
·     Yeni meslek türleri ortaya çıkacaktır.
·     Özel yaşamda yapılan birçok satın alma internet üzerinden gerçekleştirilmeye başlanılacaktır.
·     İnsanların gerek özel gerekse de mesleksel olarak izleme ve etkileme alanları çok genişleyecek, deyim yerinde ise tüm dünya çapına yayılacaktır.
·     Dünyanın çeşitli yerlerine yayılmış olan Türkiye kökenliler Türkçe aracılığı ile internetde daha çok örgütlenmeye başlayacaklardır. Böylece de bilim ve halk dili Türkçe daha önemli bir konuma gelecektir.
·     Köken dili (anadil) olarak Türkçe çok değişik halk grupları arasında yeni bir deneyim ve iletişim alanı sağlayacaktır.
·     Türkçe'nin çeşitli ağız ve diyalektlerinin kendilerini ortaya koymalarına, karşılaştırılabilmelerine  olanak sağlanılacaktır. Bu da Türkçe'nin boyutlarını ve varsıllığını daha iyi bir biçimde gözler önüne koymaya, yeni bir bilinç oluşturmaya katkı sağlayacaktır.
·     Dünyanın birçok ülkesinde ticari anlamda çok önemli yer almış olan büyük işletmeler Türkçe konuşan halka mallarını satabilmek için ayrıca bir yatırıma ve tanıtıma gireceklerdir.
·     Türkçe konuşan halkın tüketim alışkanlıklarını kendi çıkarları doğrultusunda etkilemek isteyen tüm kuruluşlar interneti bir savaş alanı haline sokacaklardır.
·     İletişim dili, bilim dili, halk dili, ticaret dili, kültür dili olarak Türkçe daha çok kullanılmaya başlanıldığında Türkçe'ye diğer dillerle birlikte (İngilizce, Almanca..) çok iyi egemen olan kişiler kendi meslekleri içinde daha çok aranılır olacaklardır.
·     İnternet haberciliği çok kısa bir sürede büyük bir ivme kazanacaktır. Bu alandaki şirketlerin verecekleri savaş ile Türkçe kullanımı çok büyük bir hıza girecektir.
·     İnternet haberciliği ile çok değişik modeller denenmeye başlanılacaktır. Böylece her türlü halk kesimine yönelik programlar ile o alanlardaki Türkçe'nin gelişimi de  paralellik kazanacaktır.
·     Yeni gelişecek araçların yaygınlaşması ile günlük yaşamdaki alışkanlıklar yeni bir görünüm alacaktır.
·     Cep telefonlarında internet bağlantısı bir devrim yaratacak güçtedir.
·     Bu yeniliğin yaygınlaşması ile her bir birey anında tüm dünya ile ve saniyesel bir hızla iletişim kuracak, işlerini halledecektir.
·     İnternet ve buna bağlı araç gereçlerin yaygınlaşması ile de bilim ve teknolojinin günlük yaşama yayılması sonucunda, bunları kullanma ücretleri çok aza inecek belki de yine çok kısa bir dönemde ücretsiz olmaya başlayacaktır.
·     Bunun en büyük etkeni şirketlerin piyasada kendilerine yer açmak için yapacakları reklam yatırımlarının artması olacaktır.
·     Bugün kullandığımız televizyon alıcılarına çok kısa zamanda internet bağlantısı da eklendiğinde artık televizyon izleyen hemen istediği an internete geçebilecektir. Bu büyük kolaylık sayesinde de Türkçe internet sitelerine ulaşmak saniyelik bir iş olacaktır.
·     İnternetde iletişim o kadar teknojik ilerleme gösterecektir ki her bir birey çok rahatca kullanabileceği yazı ve grafik programıyla istedikleri her şeyi gerçekleştirebileceklerdir.
·     Bu tür programların gelişmesi ile de Türkçe dilinin de orada kullanımı artacaktır.
·     Internetin kullanımının yaygınlaşması ile insanlar özel yaşamlarını, düşüncelerini, meraklarını, araştırmalarını ve buna benzer alanlarda söylemek istediklerini diğer insanlarla paylaşmak isteyeceklerdir.
·     Bu öylesine bir yaygınlık kazanacaktır ki her bir birey kendi öz sayfasını internetde açacaktır.
·     Bunun olması demek de o kişilerin kendi kimliklerini bu sayfalarda yansıtmaları demek olacaktır. Kullanacakları dil de buna bağlı olarak birincil sırada anadili Türkçe olacaktır. Ama yine ayni kişilerdeki çok kimliklilik gerçeği gereği diğer dillerde de iletişim sayfaları olacaktır.
·     Yani bir Türk hem kendi öz dilini kullanmak isteyecek, hem de yaşadığı ülkenin dilini kullanacaktır (belki de o dil o kişinin birinci ya da ikinci anadili olmuş olacaktır).
·     Tüm dünyada tüm okullarda internet olacaktır. Birincil sırada gelişmiş ülkelerde görülecek olan bu gelişim ile her bir çocuk daha 9- 10 yaşlarında internete girip her alanda çalışmaya başlayacaktır. Böylesine bir yepyeni insan kuşağının düşünce biçimi de bunun sonucu daha değişik olacaktır.
·     Bu durumda diller arası iletişim ve o dilin anında çağırılıp kullanılması çok doğal bir olay olacaktır.
·     Ayni anda bir İngilizce ya da Almanca dili ile çalışan bir program anında bir diğer dile çevrilebilecektir. Bunun anlamı da şu olacaktır: Özellikle gelişmiş ülkelerdeki internet tüketicileri için Türkçe programlar (çeviriler...) üretilerek piyasaya sunulacaktır.
·     İnternet hem görsel hem de işitsel olacağı için Türkçe'nin gerek okunarak, gerekse de işitilerek izlenebilmesi sonucu Türkçe dil olarak daha doğru ve kalıcı olma aşamasına girecektir.
·     Bu arada iletişimdeki yazışma dili olarak da Türkçe çok hızlı bir yol alacaktır.
·     Yeni bir dil bilincine kavuşmaya başlayacağız. Türkçe bu yeni bilinçde çok önemli bir yer alacaktır.
·     Bireyler gerek özel, gerekse iş ilişkileri nedeni ile Türkçe'lerini çok geliştirmek isteyeceklerdir.
·     Özel ilişkilerdeki iletişim çok büyük bir hız kazanacaktır. Sınırlar ve zaman ortadan kalkmaya başlayacaktır.
·     Herkes kendi arkadaşını, akrabasını, dünyanın neresinde olursa olsun ve ne zaman olursa olsun arayabilecek ona mesaj (yazı, resim...) gönderebilecektir.
·     Buna en büyük etki de fiyatların düşmesinden gelecektir. Bunun sonucu insanlar günün çok değişik kesimlerinde canları nasıl isterse, istediği ile iletişim kurabilecektir.
·     Bu elektronik posta, internet sayfası, internet telefonlaşması ile olabilecektir.
·     Teknolojik gelişme ile ortaya çıkan bu olanakları tabii ki Türkçe konuşan milyonlarca insan da kullanacaktır.

    Gönen ÇIBIKCI, 25 Şubat 2000 Cuma, Aschaffenburg

45.






Türkiye Cumhuriyeti'ne

Türkiye Cumhuriyeti'ne
Görev Düşmektedir!
       Türkiye Devleti ve halkıyla, kurumlarıyla da bu konulara eğilebilmelidir. Bunun ana nedenleri şunlardır:
·     Almanya'da yaşayan Türkçe dilli halkın en büyük bölümünün geldiği ülke Türkiye'dir.
·     Almanya'da yaşayan Türkçe dilli halkın büyük bölümü Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıdır. Bu bağlamda devletin kendi yurttaşlarına karşı, yasalarla verilmiş görevleri vardır. Bu görevler de en çağdaş yöntemlerle yerine getirilmelidir.
·     Türkçe dilinin en büyük kullanım ve yayılım alanı, araştırmasıyla ve bilimselliği ile yer aldığı ülke Türkiye'dir. Türkiye'nin tüm kurumlarıyla birlikte bu dile karşı da bir sorumluluğu vardır.
·     Ülkelerarası dostluğun ve olumlu ilişkilerin geliştirilmesi anlamında Almanya Federal Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında bağın kurulmasında bu ülkelerdeki Türkçe dilli halkdan en iyi biçimde yararlanılmalıdır.
·     Almanya ve Türkiye halkları ve onların kendi öz ekinsel değerleri ortak çalışmalarla tüm insanlığa sunulabilir.
       Almanya ile Türkiye arasında yapılan anlaşmalar çerçevesinde Almanya'da okullarda anadilinin verilmesi kararlaştırılmıştır.
       Bazı eyaletler Türkiye'den öğretmenler getirtmişlerdir. Bu öğretmenlerin seçimi ve donanımı ise Türkiye'ye bırakılmış idi.
       Bazı eyaletlerde görev yapan Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı'nın gönderdiği öğretmenlerin parasını Türkiye ödemektedir.
       Yine bir yasal dayanak olarak da "Milli Eğitim Kanunu"nun 59. maddesini anabiliriz. Bu madde de "Türk vatandaşlarının yurtdışında eğitim, öğrenim ve ihtisas görmeleri ile ilgili devlet görevlerinin düzenlenmesinde Milli eğitim Bakanlığı'nı sorumlu tutmaktadır. Bunun ne dereceye kadar yerine getirildiği ise tartışmaya açıktır.
       "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde 62" şöyle bir içerik taşımaktadır :
     "Devlet yabancı ülkelerde yaşayan Türk vatandaşlarının aile birliğinin,çocuklarının eğitiminin, ekinsel gereksinimlerinin ve sosyal güvenliklerinin sağlanması, anavatanla bağlarının korunması  ve yurda dönüşlerinde yardımcı olunması için gereken tedbirleri alır."
       Bu maddeye eklenecek hemen hemen hiç bir şey yoktur sanırım.
       Ana sorun bu anayasal zorunluluğu devletin şu ana değin ne derece ve nasıl gerçekleştirebildiğinde, bu anayasal görevini ne denli ciddiye alabildiğinde ve onunla ilgili hangi kurumlaşmayı getirdiğinde yatmaktadır. Anlaşılan odur ki bu görev yerine tam anlamıyla getirilememiştir.
       Umudumuz, Türkiye Cumhuriyeti'nin, bundan sonra, kendine ait her türlü kurum ve kuruluşlarıyla bu konuya eğilebilmesi ve Almanya'da bu anlamda uğraş veren tüm sivil toplum örgütlerine yardımcı olmasıdır.
       Her başkonsolusluk bünyesinde bir de "Eğitim Ateşeliği" bulunduran Türkiye Cumhuriyeti her zaman Almanya'daki Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının eğitim ve öğrenim sorunları olduğunu kabul etmiştir.
       Ama genel olarak bu sorunların Almanya'da çözümlenmesi  gerektiğinden Türkiye'nin önlemleri yeterli olamamıştır.
       Son yıllarda Türkiye'nin de artık Almanya'da yaşayan yurttaşlarını burada  yerleşmiş olarak görmesi ve çifte yurttaşlılığı desteklemesi çok sevindiricidir.
       Türkiye'nin tüm kurumlarıyla kendine düşen katkılarda bulunması beklenmektedir.
       Türkiye Devleti'nin çağdaş bir yaklaşımla verebileceği her türlü diplomatik, politik  ve somut destekler bizlere uğraşlarımız da ayrı bir güç katacaktır.
       Türkiye ve Almanya öğretmen yetiştirme kurumları ortak çalışmalar yapmalıdır. Örneğin görev içi haftalık seminerler ya da birlikte işlik çalışmaları... düzenlenmelidir.    
       Almanya'da öğretmen yetiştirme kurumlarındaki çalışmalara bilimsel destek verilmelidir.
       Ayrıca Türkiye'de var olan tüm bilimsel kurumlar, basın-yayın ve sivil toplum örgütleri... bu konuya ellerinden gelen tüm olanakları ile destek vermelidir.
       Bu uğraşılar hem Almaya'nın çok kültürlü toplum gerçeğine katkıda bulunacaktır. Hem de kökü tarihin çok derinlerine uzanan Türk ekinsel değerleri dünyanın halklarına da sunulabilecektir.
       Barışcıl ve insancıl bir dünyaya doğru bir adım da böyle atılacaktır.

      Öğretmen Gönen ÇIBIKCI

42.


Veliler Ne Yapmalıdırlar

Veliler Ne Yapmalıdırlar?
       Çocuklarının daha iyi bir eğitim ve öğretim almasını isteyen anne ve babalar okulun tüm yaşamına etki yapmalıdırlar. Kendilerine tanınan yasal haklar çerçevesinde okul aile birliklerinde görev almalıdırlar. Okulun toplumsal etkenliklerinde çalışmalıdırlar.
       Yalnızca okul içi çalışmalar o eyaletin eğitim ve öğretim sorunlarını çözemeyecektir.
       Eğitim politikaları eyaletin parlamentosunda belirlenmektedir. Eğitim politikalarını biçimlendiren, onların içeriğini oluşturan tek kurum eyalet parlementosudur. Yasal çerçeveyi uygulayan ise bakanlık ve onun kadrosudur. O kadrolar da politik olarak belirlenmektedir. Kısacası, tüm bu olaylara yön veren politik çalışmalardır.
       Bu nedenle de, Türkçe dilli halkın Almanya toplumunun bir parçası ve her türlü hak ve sorumluluğu da taşımaya hazır olduğuna  göre; politik çalışmalarda da yer alması gerekmektedir.
       Böylelikle politik ve disiplinli bir örgütlenme içerisinde çocuklarımıza yönelik eğitim ve öğretim / okul politikalarının oluşmasını sağlayabiliriz. Anayasal haklar çerçevesinde politik partilere üye olmalıyız.
       Bu arada unutmamak gerekir ki artık Alman yurttaşlığını almış olmak tartışılmayan bir olgudur. Son yıllarda Türkiye Cumhuriyeti'nin yaklaşımı da bu çizgidedir. Alman yurttaşlığına geçmiş anne ve babaların kendilerini kanıtlamaları, (Almanlar açısından) daha bir önem taşıyacaktır.
       Tüm bunlara paralel olarak da yine Veli Dernekleri biçiminde bir örgütlenme kendimize yönelik politikaların profesyonel bir düzeyde oluşturulmasını sağlayacaktır. Almanya Veli Derneklerinin çatı örgütü olan federasyon (FÖTED) ile de tüm Almanya düzeyinde bir eğitim ve öğretim mücadelesi verilecektir.
       Belirli dönemlerde Almanya Federal Cumhuriyeti Eyaletleri ile Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı temsilcileri arasında toplanan "UzmanlarToplantısı"na katılımı sağlayarak. FÖTED'in geliştirdiği eğitim ve öğretim tasarımları ve projeleri değerlendirilebilmelidir.
       Anne ve babaların bu çalışmalara destek vermesi ve kendi yörelerinde de profesyonel çalışma alanlarına yönelmeleri gerekmektedir.
      Örneğin Veli Derneği o kentte bir "eğitim danışma merkezi" ya da "öğrencilere ders yardımları çalışmaları" kurduğunda tüm bu çalışmalardan yine tüm anne ve babalar ve onların çocukları yararlanacaktır.
       Bu nedenle de, böyle, genel anlamda verilecek göreve herkes destek vermelidir, çalışmalarda yer almalıdır. Bu çalışma alanında da doğal olarak bir partiler üstü anlayış egemen olacaktır. Hiç bir politik partinin kuyruğunda yer alınmayacaktır.
       Eğitim ve öğretim alanında çalışmalar yapan tüm demokratik eğilimli kuruluşlarla da işbirliği yapıldığı, ortak uğraş verildiği düşünüldüğünde daha söz sahibi olunacaktır.
       Bu arada anne ve babalar olarak da yine çocuklarımızın ortak çıkarları ve gelecekleri için Türkiye Cumhuriyeti'nin konu ile ilgili bakanlıkları ve temsilcilikleri ile de ilişkiye geçilmelidir.
       Bu kurumların da bizlerin yanımızda yer almaları sağlanmalıdır.

      Öğretmen Gönen ÇIBIKCI,
      25 Şubat 2000 Cuma, Aschaffenburg


41.


Sesleniş


Sesleniş
Değerli arkadaşlar,
anneler ve babalar,
sevgili gençler,
sevgili çocuklar,
saygı değer politikacılar,
değerli bilim insanları,
değerli yetkililer
Türkçe'nin Almanya'daki okullardan silinmekte olduğu konusuna dikkatinizi çekmek istiyorum.
"Türkçe'siz bir gelecek olmasın, dilimiz yaşasın" diye Türkçe öğretimine sahip çıkmalıyız!
Bu konuda halkımızın kurumlarının, derneklerin tümünün yardımlarına ve desteklerine gereksinmekteyiz.
Bir dil ancak ve ancak okullarda çağdaş yöntemlerle sözlü ve yazılı olarak öğretildiğinde kalıcı olur.
İnsanın kendi anadilini öğrenmesi onun hem en doğal hakkı, hem de görevidir.
Hepimiz çocuklarımızın derslerde başarılı olmasını istiyoruz. Kişiliklerinin gelişmesini ve sağlam zeminler üzerinde onları başarıya ulaştıracak yolu açabilmeliyiz.
Kendi anadillerinde çok güçlü olabilmelerini sağlamalıyız. Böylelikle çocukların okullardaki başarıları artar.
Bilimsel bir gerçek de şudur: Bir çocuk kendi anadilinde ne kadar güçlü ise bir diğer dili de o ölçüde iyi ve sağlam olarak öğrenenir.
Türkçe'si iyi olanın Almanca'sı da iyi olur. Bize bunların her ikisi de gerekli!
Çocuklarımızın Almanca'larının çok iyi olabilmesinin ve Alman okulundaki tüm derslerinde başarılı olabilmesinin en önemli etkenlerinden biri onun anadili Türkçe'de çok iyi okur ve yazar, anlar ve anlatabilir olmasıdır.
Bu gerçeği göz ardı etmek çocukların başarısının düşmesine yol açar.
Bu nedenle Almanca öğrenmeye Türkçe bir engel değil tam tersine bir "olmazsa olmaz" önkoşuldur.
Bu gerçeğe karşı çıkmanın ise hiç bir bilimsel değeri yoktur. Türkçe dersi bir yük değil çocuğun bir donanımı, bir zenginliğidir.
Okuldaki genel başarısını arttıracak en önemli etkendir.
Kendi anne ve babalarıyla, kardeşleriyle Türkçe anlaşabilen çocuklarla o aile daha mutlu olur. Sorunlar çok daha kolay çözülür. Yalnızca konuşmaya dayanan, arada bir kullanılan Türkçe ise çok yetersiz kalacaktır.
Türkçe'nin okulda çağdaş yöntemlerle öğretilmesi gerekmektedir. Bu bizler için bir insan hakkı olarak görülmelidir.
Çocuğun kendi kültürüne ve ailesine bağlılığı Türkçe öğrenmekle daha da artar. Toplumda bir başına ve köksüz kalmışlıktan kurtulur. Çok kültürlü bir yaşamın gerekli olan sağlıklı bir taban kazanır.
Türkçe çocuğun görüş ufkunu genişletir, dünyaya daha geniş bir açıdan bakabilmesini sağlar.
Türkçe öğrenmekle de Türkçe’nin o çok geniş ve zengin dünyasını, yazılı edebiyatını ve sanatını, tarihini tanıma olanağını bulur. Böylelikle de hem kendine güvenir, hem de çok güçlü bir dilin bir üyesi olmanın huzurunu ve gücünü kendisinde duyar.
Bu zenginliğini de "Almanya toplumu"na yansıtır ve çok kültürlülüğe bir katkıda bulunur.
Son yıllarda doktor, avukat, eczacı... gibi işverenler özellikle Türk gençlerini işe alıyorlar ve onlardan Türklerle Türkçe konuşup, işlerini daha kolay yürütebilmelerini bekliyorlar.
Bu da ancak Türkçe’si iyi olan, onu sözlü ve yazılı çok iyi kullanabilen gençler için bir öncelik olmaktadır.
Türklerin açtığı iş yerlerinde büyük bir artış gözlenmektedir. Buralarda çalışacak hem Türkçe'si, hem de Almanca’sı çok güçlü gençler aranmaktadır.
Buna bir de Avrupa Topluluğu  çerçevesinde Almanya ve Türkiye arasında yapılacak olan ticaret, turizm, taşımacılık... dallarında gelişecek işleri eklemeliyiz.
Bu işleri de neden bizim çocuklarımız yapmasın? Bunun için de Türkçe ve Almanca belki de iyi bir İngilizce... gerekli olacak.
Çocuklarımız ileride Türkiye’ye döndüklerinde ya da Türkiye’de iş yapmak istediklerinde ise Türkçe yine en önemli konu olacaktır.
Tatillerde bir yabancı gezgin havasında Almanca ya da kırık-dökük Türkçe yerine düzgün Türkçe‘si olan kuşaklar ancak bugünkü anne ve babaların bilinçli davranışlarıyla olacaktır.
Şimdilik bazı okullarında Türkçe anadili dersleri verilmektedir.
Son yıllarda Türkçe derslerine katılımda ne yazık ki büyük bir azalma gözlenmektedir. Bunun nedenleri araştırıldığında anne ve babaların bu konu üzerinde pek düşünmediği ve Türkçe dersine gereken önemi veremediği ortaya çıkmaktadır. Bu da çok şaşırtıcı ve üzücü bir durum yaratmaktadır.
İstatistikler karamsar bir tablo sergilemektedir. Çocuklarımızın genel başarısının diğer halkların çocuklarına göre çok daha düşük olduğu görülmektedir.
Türkçe dersleri konusunu çok ciddi biçimde düşünmeli ve bu dersi gelecek kuşaklar için de istemeliyiz. Çocuklarımızın gelişmelerinde ve Alman okulundaki başarılarına anadilin oynadığı rolü ve önemini göz ardı edebilmek ise olanaksızdır. Şu anki durum içler acısı bir tablo sergileme yolundadır.
Bu böyle giderse önümüzdeki yıllarda okullarımızda Türkçe dersleri hemen hemen kalmayacaktır. Çocuğumuza anadilimizi öğretebilmek  ancak bir hayal olacaktır! Bu ise hiç de iyi bir gelişme değildir. Sonuçda asimilasyona doğru bir gidiş gözlenmektedir.
Bavyera eyaleti benzeri bazı eyaletler Türk çocuklarına kendi anadillerini öğrenmeleri konusunda bir hak tanımıştır ve bu da yasalarla (şimdilik) garanti altına alınmıştır.
Neden bu hakdan yararlanmayalım? Bunu yitirdiğimizde yeniden kazanmak ise hemen hemen olanaksız olacaktır. Şu anki gidiş ise bu yöndedir. Hessen eyaleti örneği ortadadır!
Türkçe‘nin geleceğine yön verecek olanlar yalnızca bizleriz. Alman’ların bu durumda yapabildikleri ise yalnızca bizlerin istem ve uğraşılarına göre Türkçe dersini sağlamaktır.
Almanya gibi gelişmiş bir ülkede çocuklarımızın anadilleri Türkçe’ yi en iyi biçimde öğrenmeleri ancak bizlerin isteği ve uğraşıları ile gerçekleşecek çok büyük bir şanstır. Bu şansı çok iyi kullanmalıyız.
Esas görev bizlere, Türklere düşmektedir. Bu görevimizi de hem kendi adımıza, hem de çocuklarımızın gelecekleri adına yerine getirmeliyiz. Aydınlarımızın bu konuda duyarlılık gösterdiği ve uğraş verdiği ise söylenemez.
Çocuklarımızın Türkçe dersine katılmasını sağlamaklıyız. Okul müdürlüklerine gerekli başvuruları yaptığınızda çocuğunuzun Türkçe dersine katılması isteyiniz. Bu konuda gereken duyarlılığı göstermeliyiz. 
Okul müdürlerini ve sınıf öğretmenlerini ve diğer öğretmenleri, yöneticileri bu konuda göreve çağırmalıyız. Beklediğimiz anlayışı ve kolaylığı göstermelerini istemeliyiz.
Eğer bu konuda bir zorluk ya da anlayışsızlıkla karşılaşacak olursak Türk derneklerine, gereken diğer yerlere  başvurabilmeliyiz. Çocuklarımızın Türkçe dersine katılmasını kesinlikle sağlatabilmeliyiz. Bu iş başkalarının işi değil, hepimize düşen bir temel görevdir. Anadilimize, Türkçe'ye, Türkçe derslerine tek tek bireyler olarak da olsa sahip çıkmalıyız.
Gösterilen sorunların neler olduğunu araştırmalı ve çözüm yollarını birlikte aramalıyız. Dayanışma göstermeliyiz. Herkes, her kuruluş bu konuda kendine düşeni yerine getirmelidir. Yeni yılın başlaması ile birlikte yürürlüğe giren yeni "Yurttaşlar Yasası" ise anadili Türkçe öğretimi konusunda çok daha yeni ve de şaşılası söylemleri de beraberinde getirdi.
Özellikle hıristiyan partiler yeni yasa ile Türk çocuklarının doğuşlarıyla birlikte Alman uyruğunu kazanmasını "çok büyük bir hak vermiş" oldukları biçiminde öne sürerken, hemen ardından da bu çocukların artık Alman olmaları nedeniyle de anadillerinin yalnızca Almanca sayılması  gerektiğini söylüyorlar.
Böylelikle de Türkiye kökenli çocukların kendi etnik dilleri olan Türkçe'yi okullardan kaldıracaklar.
Ayni yasa bu çocuklara 23. yaşlarına değin ayni zamanda Türk uyrukluluğunu da tanıyor. Çocuklar 23 yıl boyunca iki uyruklu olacaklar. Bu onların bir hakkı. Peki bu çocuğun Türk yuttaşlılığından doğan anadili Türkçe ne olacak?
Türkçe'ye hangi hak ve gerekçe ile "o çocuğun anadili değil" diyebilirsiniz? Bu kadar büyük bir çelişki olabilir mi? 
Bu arada yine bir süper yenilik olarak "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi" derslerinin bundan böyle Almanca olması ciddi ciddi öne sürülüyor.
Düşünebiliyor musunuz 2,5 milyon kadar Türkiye kökenliler grubunun çocukları zaten çok az bir olanak olarak sunulan bu dersleri kendi öz dillerinin dışında Almanca alacaklar!
Öğretmenleri kimlerden mi olacak?
Bunu da tahmin etmek zor olmasa gerek... Kültürün iç içe geçmiş iki öğesinin öz dilin ve dinin birbiriyle vazgeçilemez olan bağlantısı da böylelikle kesilmiş olacaktır. Bunu ne için yaptıklarını mı soruyorsunuz?
Yabancı kökenlilerin Almanya'ya uyumlarını artık tam olarak sağlamak gerekli imiş!
Çocuklarımızın çok büyük bir oranı şu an Alman okullarında Alman öğretmen tarafından verilen Almanca öğrenim dilli "ahlak" derslerine katılmaktadırlar.
Bunu sağlıklı bir uyum ile bağdaştırabilir misiniz? Yoksa buna başka ad mı vermek gerekir? Sizleri bu alanda düşünmeye ve uğraş vermeye çağırmak istiyorum.
Olmaz! demeyin.
Almanya tüm insan haklarına her alanda dikkatleri çekmeye çalışırken, kendi ülkesinde yaşayan ikinci en büyük halk grubunun kendi öz dillerini öğrenmelerine karşı çıkabilmektedir.
Demokrat kesimin partileri olarak sayılabilecek partilerin tutumları ise diğerleriyle çok iyi bir uyum içindeymiş gibi gözüküyor. Ne kadar yazık!
İşte yine bu durumda, bu koşullar altında ana görev yine bizlere, Türkçe dilli halka düşmektedir.
Bu halkın aydınları, öncüleri nerelerdedir?
Saygılarımla
Gönen Çıbıkcı, Öğretmen, 18 0cak 2000, Goldbach.

41.


Kulak Veriniz


Kulak Veriniz!
Almanya'da Yaşayan
Değerli Anneler, Babalar, Gençler
       Çok uzun yıllardır Almanya 'da yaşayan bizler artık buraya yerleşmiş durumdayız.
       Almanya'daki birçok olumlu gelişmelere rağmen yine de sorunlarımızın pek çok olduğu hepimizce  biliniyor.
       Yaşam sürüp gitmektedir. Ve yaşamın her alanında ortaya çok yönlü sorunlar çıkmaktadır. Hem çocuklarımıza, hem de kendimize yardım etmemiz gerekmektedir.
       Önceleri sorunların türü ve boyutları daha farklı idi. Günümüzde ise çok değişik ve yeni tür sorun demetiyle karşılaşıyoruz.
        Bunların çözümünü de yine bu toplumdan beklemek çok doğaldır.
        Bizlere özgü yönleri ve ağırlıkları olan sorunlarda ise birinci derecede bizlerin duyarlı davranması ve dayanışma içinde bulunması gerekmektedir.
       Çocuklarımızın öğretim ve eğitimde alması gereken en iyi yeri alamadıkları ve kendi sorunlarıyla baş başa bırakıldıkları ortadadır. İstatistikler bu yöndeki verilerle doludur.
       Çocuklarımızın karşılaştığı sorunlar çok ileri boyutlara varmıştır. Onların hem kendi kültürlerinden hem de yaşadıkları çevreden  yararlanarak en iyi biçimde yetişmelerini sağlayacak yolları açmamız gerekmektedir.
       Onların en iyi meslekleri elde etmeleri ve iyi birer yurttaş olarak  yetişmelerini sağlayabilmek en başta Türk toplumunun görevi olmalıdır. Ortak sorunlara çözüm yollarını birlikte aramamız gerekmektir.
       Çocuklarımızın suça itilme rizikoları ve nedenleri diğer halk gruplarına göre daha da öne çıkmaktadır.
       Onların Alman ve Türk toplumunda örnek anneler ve babalar olacakları biçimde yetişebilmelerinin koşullarını sağlayabilmeliyiz. Tüm olanaklarımızı birleştirerek onların en iyi biçimde korunmalarını ve eğitimde şans eşitliğini sağlatabilmek için uğraş vermeliyiz.
       Çocuklarımızın okullarında alması gereken ve onların en doğal hakkı olan, anadili eğitim ve öğretimi istenilen düzeyde ve yoğunlukta değildir.
       Gün geçtikçe de bu alanda büyük gerilemeler gözükmektedir. Bu konuda çok daha duyarlı davranmak zorundayız.
       Bizler anne ve babalar, gençler olarak birleşmeliyiz. Dayanışma içinde çözüm yollarını aramalıyız.
       Bu konuda bizlerle birlikte ortak girişimlerde yer almalıyız.
       Göstereceğimiz dayanışma ve özveri Almanya'daki Türk Toplumu"nun daha iyi geleceklere ulaşmasına katkıda bulunacaktır.
       Aydınlık günlere doğru, en içten selâmlarımızla,...

      Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 18 0cak 2000

40.