Sesleniş
Değerli
arkadaşlar,
anneler ve
babalar,
sevgili
gençler,
sevgili
çocuklar,
saygı değer
politikacılar,
değerli bilim insanları,
değerli
yetkililer
Türkçe'nin Almanya'daki okullardan silinmekte olduğu konusuna dikkatinizi
çekmek istiyorum.
"Türkçe'siz bir gelecek olmasın, dilimiz yaşasın" diye Türkçe
öğretimine sahip çıkmalıyız!
Bu konuda halkımızın kurumlarının, derneklerin tümünün yardımlarına ve
desteklerine gereksinmekteyiz.
Bir dil ancak ve ancak okullarda çağdaş yöntemlerle sözlü ve yazılı
olarak öğretildiğinde kalıcı olur.
İnsanın kendi anadilini öğrenmesi onun hem en doğal hakkı, hem de
görevidir.
Hepimiz çocuklarımızın derslerde başarılı olmasını istiyoruz.
Kişiliklerinin gelişmesini ve sağlam zeminler üzerinde onları başarıya ulaştıracak
yolu açabilmeliyiz.
Kendi anadillerinde çok güçlü olabilmelerini sağlamalıyız. Böylelikle
çocukların okullardaki başarıları artar.
Bilimsel bir gerçek de şudur: Bir çocuk kendi anadilinde ne kadar güçlü
ise bir diğer dili de o ölçüde iyi ve sağlam olarak öğrenenir.
Türkçe'si iyi olanın Almanca'sı da iyi olur. Bize bunların her ikisi de
gerekli!
Çocuklarımızın Almanca'larının çok iyi olabilmesinin ve Alman okulundaki
tüm derslerinde başarılı olabilmesinin en önemli etkenlerinden biri onun
anadili Türkçe'de çok iyi okur ve yazar, anlar ve anlatabilir olmasıdır.
Bu gerçeği göz ardı etmek çocukların başarısının düşmesine yol açar.
Bu nedenle Almanca öğrenmeye Türkçe bir engel değil tam tersine bir
"olmazsa olmaz" önkoşuldur.
Bu gerçeğe karşı çıkmanın ise hiç bir bilimsel değeri yoktur. Türkçe
dersi bir yük değil çocuğun bir donanımı, bir zenginliğidir.
Okuldaki genel başarısını arttıracak en önemli etkendir.
Kendi anne ve babalarıyla, kardeşleriyle Türkçe anlaşabilen çocuklarla o
aile daha mutlu olur. Sorunlar çok daha kolay çözülür. Yalnızca konuşmaya
dayanan, arada bir kullanılan Türkçe ise çok yetersiz kalacaktır.
Türkçe'nin okulda çağdaş yöntemlerle öğretilmesi gerekmektedir. Bu bizler
için bir insan hakkı olarak görülmelidir.
Çocuğun kendi kültürüne ve ailesine bağlılığı Türkçe öğrenmekle daha da
artar. Toplumda bir başına ve köksüz kalmışlıktan kurtulur. Çok kültürlü bir
yaşamın gerekli olan sağlıklı bir taban kazanır.
Türkçe çocuğun görüş ufkunu genişletir, dünyaya daha geniş bir açıdan
bakabilmesini sağlar.
Türkçe öğrenmekle de Türkçe’nin o çok geniş ve zengin dünyasını, yazılı
edebiyatını ve sanatını, tarihini tanıma olanağını bulur. Böylelikle de hem
kendine güvenir, hem de çok güçlü bir dilin bir üyesi olmanın huzurunu ve
gücünü kendisinde duyar.
Bu zenginliğini de "Almanya toplumu"na yansıtır ve çok
kültürlülüğe bir katkıda bulunur.
Son yıllarda doktor, avukat, eczacı... gibi işverenler özellikle Türk
gençlerini işe alıyorlar ve onlardan Türklerle Türkçe konuşup, işlerini daha
kolay yürütebilmelerini bekliyorlar.
Bu da ancak Türkçe’si iyi olan, onu sözlü ve yazılı çok iyi kullanabilen
gençler için bir öncelik olmaktadır.
Türklerin açtığı iş yerlerinde büyük bir artış gözlenmektedir. Buralarda
çalışacak hem Türkçe'si, hem de Almanca’sı çok güçlü gençler aranmaktadır.
Buna bir de Avrupa Topluluğu
çerçevesinde Almanya ve Türkiye arasında yapılacak olan ticaret, turizm,
taşımacılık... dallarında gelişecek işleri eklemeliyiz.
Bu işleri de neden bizim çocuklarımız yapmasın? Bunun için de Türkçe ve
Almanca belki de iyi bir İngilizce... gerekli olacak.
Çocuklarımız ileride Türkiye’ye döndüklerinde ya da Türkiye’de iş yapmak
istediklerinde ise Türkçe yine en önemli konu olacaktır.
Tatillerde bir yabancı gezgin havasında Almanca ya da kırık-dökük Türkçe yerine
düzgün Türkçe‘si olan kuşaklar ancak bugünkü anne ve babaların bilinçli
davranışlarıyla olacaktır.
Şimdilik bazı okullarında Türkçe anadili dersleri verilmektedir.
Son yıllarda Türkçe derslerine katılımda ne yazık ki büyük bir azalma
gözlenmektedir. Bunun nedenleri araştırıldığında anne ve babaların bu konu
üzerinde pek düşünmediği ve Türkçe dersine gereken önemi veremediği ortaya
çıkmaktadır. Bu da çok şaşırtıcı ve üzücü bir durum yaratmaktadır.
İstatistikler karamsar bir tablo sergilemektedir. Çocuklarımızın genel
başarısının diğer halkların çocuklarına göre çok daha düşük olduğu
görülmektedir.
Türkçe dersleri konusunu çok ciddi biçimde düşünmeli ve bu dersi gelecek
kuşaklar için de istemeliyiz. Çocuklarımızın gelişmelerinde ve Alman okulundaki
başarılarına anadilin oynadığı rolü ve önemini göz ardı edebilmek ise
olanaksızdır. Şu anki durum içler acısı bir tablo sergileme yolundadır.
Bu böyle giderse önümüzdeki yıllarda okullarımızda Türkçe dersleri hemen
hemen kalmayacaktır. Çocuğumuza anadilimizi öğretebilmek ancak bir hayal olacaktır! Bu ise hiç de iyi
bir gelişme değildir. Sonuçda asimilasyona doğru bir gidiş gözlenmektedir.
Bavyera eyaleti benzeri bazı eyaletler Türk çocuklarına kendi
anadillerini öğrenmeleri konusunda bir hak tanımıştır ve bu da yasalarla
(şimdilik) garanti altına alınmıştır.
Neden bu hakdan yararlanmayalım? Bunu yitirdiğimizde yeniden kazanmak ise
hemen hemen olanaksız olacaktır. Şu anki gidiş ise bu yöndedir. Hessen eyaleti
örneği ortadadır!
Türkçe‘nin geleceğine yön verecek olanlar yalnızca bizleriz. Alman’ların
bu durumda yapabildikleri ise yalnızca bizlerin istem ve uğraşılarına göre Türkçe
dersini sağlamaktır.
Almanya gibi gelişmiş bir ülkede çocuklarımızın anadilleri Türkçe’ yi en
iyi biçimde öğrenmeleri ancak bizlerin isteği ve uğraşıları ile gerçekleşecek
çok büyük bir şanstır. Bu şansı çok iyi kullanmalıyız.
Esas görev bizlere, Türklere düşmektedir. Bu görevimizi de hem kendi
adımıza, hem de çocuklarımızın gelecekleri adına yerine getirmeliyiz.
Aydınlarımızın bu konuda duyarlılık gösterdiği ve uğraş verdiği ise söylenemez.
Çocuklarımızın Türkçe dersine katılmasını sağlamaklıyız. Okul müdürlüklerine
gerekli başvuruları yaptığınızda çocuğunuzun Türkçe dersine katılması
isteyiniz. Bu konuda gereken duyarlılığı göstermeliyiz.
Okul müdürlerini ve sınıf öğretmenlerini ve diğer öğretmenleri,
yöneticileri bu konuda göreve çağırmalıyız. Beklediğimiz anlayışı ve kolaylığı
göstermelerini istemeliyiz.
Eğer bu konuda bir zorluk ya da anlayışsızlıkla karşılaşacak olursak Türk
derneklerine, gereken diğer yerlere
başvurabilmeliyiz. Çocuklarımızın Türkçe dersine katılmasını kesinlikle
sağlatabilmeliyiz. Bu iş başkalarının işi değil, hepimize düşen bir temel
görevdir. Anadilimize, Türkçe'ye, Türkçe derslerine tek tek bireyler olarak da
olsa sahip çıkmalıyız.
Gösterilen sorunların neler olduğunu araştırmalı ve çözüm yollarını
birlikte aramalıyız. Dayanışma göstermeliyiz. Herkes, her kuruluş bu konuda
kendine düşeni yerine getirmelidir. Yeni yılın başlaması ile birlikte yürürlüğe
giren yeni "Yurttaşlar Yasası" ise anadili Türkçe öğretimi konusunda
çok daha yeni ve de şaşılası söylemleri de beraberinde getirdi.
Özellikle hıristiyan partiler yeni yasa ile Türk çocuklarının
doğuşlarıyla birlikte Alman uyruğunu kazanmasını "çok büyük bir hak
vermiş" oldukları biçiminde öne sürerken, hemen ardından da bu çocukların
artık Alman olmaları nedeniyle de anadillerinin yalnızca Almanca sayılması gerektiğini söylüyorlar.
Böylelikle de Türkiye kökenli çocukların kendi etnik dilleri olan
Türkçe'yi okullardan kaldıracaklar.
Ayni yasa bu çocuklara 23. yaşlarına değin ayni zamanda Türk
uyrukluluğunu da tanıyor. Çocuklar 23 yıl boyunca iki uyruklu olacaklar. Bu
onların bir hakkı. Peki bu çocuğun Türk yuttaşlılığından doğan anadili Türkçe
ne olacak?
Türkçe'ye hangi hak ve gerekçe ile "o çocuğun anadili değil"
diyebilirsiniz? Bu kadar büyük bir çelişki olabilir mi?
Bu arada yine bir süper yenilik olarak "Din Kültürü ve Ahlak
Bilgisi" derslerinin bundan böyle Almanca olması ciddi ciddi öne
sürülüyor.
Düşünebiliyor musunuz 2,5 milyon kadar Türkiye kökenliler grubunun
çocukları zaten çok az bir olanak olarak sunulan bu dersleri kendi öz dillerinin
dışında Almanca alacaklar!
Öğretmenleri kimlerden mi olacak?
Bunu da tahmin etmek zor olmasa gerek... Kültürün iç içe geçmiş iki
öğesinin öz dilin ve dinin birbiriyle vazgeçilemez olan bağlantısı da
böylelikle kesilmiş olacaktır. Bunu ne için yaptıklarını mı soruyorsunuz?
Yabancı kökenlilerin Almanya'ya uyumlarını artık tam olarak sağlamak
gerekli imiş!
Çocuklarımızın çok büyük bir oranı şu an Alman okullarında Alman öğretmen tarafından verilen Almanca öğrenim dilli "ahlak" derslerine katılmaktadırlar.
Bunu sağlıklı bir uyum ile bağdaştırabilir misiniz? Yoksa buna başka ad
mı vermek gerekir? Sizleri bu alanda düşünmeye ve uğraş vermeye çağırmak
istiyorum.
Olmaz! demeyin.
Almanya tüm insan haklarına her alanda dikkatleri çekmeye çalışırken,
kendi ülkesinde yaşayan ikinci en büyük halk grubunun kendi öz dillerini
öğrenmelerine karşı çıkabilmektedir.
Demokrat kesimin partileri olarak sayılabilecek partilerin tutumları ise
diğerleriyle çok iyi bir uyum içindeymiş gibi gözüküyor. Ne kadar yazık!
İşte yine bu durumda, bu koşullar altında ana görev yine bizlere, Türkçe
dilli halka düşmektedir.
Bu halkın aydınları, öncüleri nerelerdedir?
Saygılarımla
Gönen Çıbıkcı, Öğretmen, 18 0cak 2000, Goldbach.
41.