8 Eylül 2023 Cuma

GÖRÜŞ VE İSTEM BİLDİRGESİ

GÖRÜŞ VE İSTEM BİLDİRGESİ

Almanya Türk Veli Dernekleri Federasyonu FÖTED'in Almanya Türk Öğretmen Dernekleri Federasyonu ATÖF ile birlikte gerçekleştiriği "Federal Almanya'da Anadilimiz Türkçe" ana başlığı altında yapılan Eğitim Kurultayı'nın sonuç bildirgesi

Tüm Eğitim ve Öğretim Kurumlarında

Türkçe Dilli Eğitim ve Öğretim

Türkçe Dil Kökenli Çocukların  Anadili ve Ekininin Desteklenmesinin

 Gerçekleşmesine Yönelik Görüş ve İstem Bildirgesi.

"Türkçe anadili ve yazını"  

Okul Dili Almanca - Anadili Türkçe

A - Gerekçe

Türkçe "anadili ve edebiyatı" dersinin tüm okullarda çağdaş yöntemlerle verilmesi gerekir.

Federal Almanya Cumhuriyeti çoktan "çok kültürlü " bir toplum olmuştur. Alman kökenli olmayan yedi milyondan fazla insan, kendi kültürel kimlikleri ile buraya yerleşmiş durumdadırlar. Çocukların ve gençlerin çoğu burada doğmuş ve yetişmişlerdir; burada okula gitmektedirler ya da bir meslek öğrenimi görmektedirler. Farklı toplum ve kültürlerden gelen bu insanlar, Almanya nüfusunun % 9 unu oluşturmakta olup, günlük yaşamın her alanında ; yollarda, araçlarda, dükkanlarda, lokantalarda, işyerlerinde, okullarda ve anaokullarında...bunların etkileri görülmektedir.

Bu değişim geriye döndürülemez! Avrupa'nın tüm büyük kentleri, ister Paris olsun, ister Londra, Brüksel, Amsterdam, Viyana, Istanbul, Berlin ya da Frankfurt olsun, tüm bu dev kentler artık devamlı olarak çok kültürlü şehirler olmuşlardır. Eğitim kurumları bu gerçeği bir şans ve çağrı olarak algılamalı ve kabul etmelidir. Birçok ünlü eğitimcinin önerdiği gibi, ”çok kültürlü” eğitim – öğretim ilkesi ve politikası kabul edilmeli, okul öncesinden başlayarak , tüm okullarda ve yüksek öğretim kurumlarında uygulamaya geçirilmedir.

Farklı toplumların kendi öz kültürel kimliklerini koruyabilmeleri, onların kendi anadillerini tam ve doğru olarak öğrenebilmeleri, bu derslerin okullarda, normal öğretim plan ve programları çerçevesinde verilmesi ile mümkündür. "Kültürlerarası öğrenim" bir çalışma ve öğretim ilkesi olarak, öğretim programlarına alınması, plânlanması yetmez, yetkililerin, bunların uygulayıcısı olan eğitimcilerin, öğretmenlerin bu düşünceyi benimsemesi ve sahiplenmesi gerekir.

"Kültürlerarası öğrenme"de, kültürlerin birbirini olduğu gibi kabullenmesi, olumlu yönde etkilenmesi, gelişmesi, zenginleşmesi, karşılıklı saygı ve hoşgörü esastır. "Kültürlerarası öğrenme", ulusallağın yanı sıra, evrensel değerleri özümseme ve onları da benimseyip, savunma bilinci kazandırır.

Böylece insanlar arasında, daha hoşgörülü, daha saygılı bir iletişim kurulur ve insanlarım uyum içerisinde yaşamaları daha da kolaylaşır. Bu istemlerden bazıları, bazı eyaletlerde kısmen benimsenmekte, uygulanmakta ise de, yeterli olduğu söylenemez. Bu bir bütünsellik içerisinde ele alınmadığı süre içerisinde de, genellikle sonuçlar olumlu olmamaktadır.

Her eyaletteki veli dernekleri, öğretmen dernekleri ve diğer sivil toplum örgütleri kendi bölgelerinde yapacakları çalışmalar ve girişimlerle bu yönde kararlar alınmasına katkıda bulunabilirler. Gerek Eyalet Eğitim Bakanlıklarının, gerekse ”Eğitim Bakanları Ortak Komisyonlarının” alacakları kararları etkileyip, almış oldukları kararların da uygulanmasında, hayata geçirilmesinde yardımcı olabilirler.

”Almanya’ya Türk İşçi Göçü” eylül 2001'de, kırkıncı yılını dolduruyor.

Bu göçmenlik sürecinde, Batı Almanya’nın her eyaletinde, yüzlerce okulda farklı şekillerde, farklı plân, program ve uygulamalarla Türkçe dersi verildi.

Türk çocuklarının okullardaki başarılarını yükseltmek ve uyum sağlamalarını hızlandırmak için çok sayıda projeler, modeller, metodlar geliştirildi ve uygulandı.

Günümüzde bu derslerin çok iyi bir değerlendirilmesinin yapılması zamanı gelmiştir.

Bu değerlendirmeden çıkarılacak sonuçlardan, deneyimlerden sonra bu ders yeniden ele alınmalı ve yeniden yapılandırılmalıdır. Çünkü, gerek Türk toplumunun, gerekse Alman toplumunun "Türkçe anadili ve edebiyatı" derslerine bakış açısında çok büyük bir değişiklik yaşanmıştır.

Bu derslerin genel amaçları, velilerin ve öğrencilerin bu derslere bakış açısı, bu derslerden beklentisi, bu derslere karşı ilgisi değişmiştir. Almanya’da Türkler, göçmenlik sürecinde değişik ve farklı bir konuma gelmişlerdir.

Buna paralel olarak da, Alman politikacılarının, hükümetlerinin ve halkının da Türkler’e, onların anadillerine bakış açısında, köklü değişiklikler olmuştur.

Alman yetkililer son zamanlara kadar Türkler’e ”konuk işçi” gözü ile bakıyor ve onların okula giden çocuklarının da bir gün ülkelerine döneceklerini hesap ediyorlardı.

Türk tarafı da benzeri görüşü paylaşıyor ve çocuklara verilen ”Türkçe ve Türk Kültür derslerini” bu ilkelere göre düzenliyor, amaçlarını, plan ve programlarını ona göre hazırlıyor ve doğal olarak Türk öğretmenleri de dersleri buna göre yapıyorlardı.

Bu ders eksileri ve artıları ile günümüze değin bu anlayış ve mantık içerisinde yapıldı ve bugüne kadar geldi....

Bugün artık Alman hükümetleri de, Türklerin çok büyük bir bölümünün burada kalıcı olduğunu kabul ediyor. İşte buna bağlı olarak anadili derslerine bakışlarında bir değişme söz konusudur : ”Madem ki Türkler ülkelerine geri dönmeyeceklerdir, artık onların anadillerini öğrenmesine gerek yoktur. Onların çok iyi bir Almanca öğrenmeleri tek hedef olmalıdır. Türkçe'yi ne yapacaklar ki !" diyebilmektedirler.

Türkler arasında da - az da olsa - benzeri görüşü paylaşanlar bulunmaktadır. Onlar da şöyle düşünmektedirler: "Biz Türkiye'ye dönmeyeceğimize göre çocuklarımız için Almanca önemlidir. Onların artık Türkçe derslerine katılmasına gerek yoktur. Türkçe öğrenirlerse Almanca’ları geri kalır. İyi Almanca öğrenemezler. Hem Türkçe ne işlerine yarayacak, nerede kullanacaklar? ”

İşte bu durumda bizim bu düşünce biçimine karşı çıkmamız, bu görüşe karşı açık, bilimsel,güçlü ve somut gerekçeleri ve gerçekleri ortaya koymamız gerekmektedir.

Avrupa'da Türklerin kalıcı olması, hatta birçoğunun Alman vatandaşlığına geçmiş olması ile bu dersler önemini kaybetmemiş, aksine çok daha büyük önem kazanmıştır.

Bu konu üzerinde geniş olarak durmak, bilimsel tezlerle kanıtlamaya kalkmak mümkündür. Ama biz burada kısa ve öz olarak şu hususları vurgulamak ve altını çizmek istiyoruz:

1.    Türk aileleri ve onların çocukları, burada çok kısa bir süreden beri yerleşik düzene geçmiş durumdadır. Daha önümüzde birlikte yaşayacağımız uzun yıllar vardır. Buna örnek olarak, Amerika'yı gösterebiliriz. Bundan şunu çıkarıyoruz. Almanya'daki Türkler,hele hele burada doğup büyüyenler, elbette Almanca'yı en az bir Alman gibi konuşmalıdırlar. Bu olacaktır da. Ama iyi bir Almanca'nın olabilmesi , aynı zamanda sağlıklı ve çağdaş yöntemlerle yapılan bir anadili öğretimine bağlıdır.

2.    Aile içinde "Türkçe konuşulmasın" demek ise hem olanaksızdır, hem de yaşamın gerçekleri ile bağdaşmaz. Bunu yüzlerce yıldır Amerika'da yaşayan Almanlardan, İtalyan, Yunan ve Çin kökenlilerde görmekteyiz. Yani Alman dilini hem okulda hem de iş yaşamında kullanacak olan Türklerin özel yaşamlarında anadilleri Türkçe'den soyutlandırılması, koparılması hem olası, hem de doğru değildir. Bunu olmasını istemek ise hayaldir , insan haklarına aykırıdır.

3.    Bu durumda Türk öğrencilere, anadili en iyi biçimde öğrenme olanağını ve hakkını tüm okullarda çağdaş yöntemlerle sunmak, Alman eğitim sitemine düşen bir görev olmalıdır. Bunu şöyle de söyleyebiliriz: Alman toplumunda Türkçe konuşanların sayısı her geçen gün artmaktadır. Eğitim kurumlarının bunlara, çağdaş eğitim yöntemleriyle anadillerini öğretmesi ve geleceğe hazırlaması, her iki dili tam olarak öğretmesi ve ”yarım dilli” insanlar olmasını önlemesi gerekir.

Bu yapılmadığı zaman her iki dilden ve kültürden yoksun, her iki topluma yabancı, her iki toplum içerisinde kabul görmeyen, uyum zorluğu çeken, kimlik ve kişilik sorunu yaşayan, sorunlu insanlar olarak yetişeceklerdir.

4.    Üçüncü, dördüncü kuşaklar fiziki ve doğal çevrelerinde Alman Kültürünün etkisinde büyümekte ve yetişmektedirler. Daha çok Almanca eğitim görmektedirler. Almanca’yı Türkçe’ye göre daha çok konuşmakta, genellikle de daha iyi konuşmakta, kendisini daha iyi ifade edebilmekte, duygu ve düşüncelerini daha güzel anlatabilmektedirler. Bu doğaldır. Fakat tüm bunlara rağmen, ”Almanca” bu çocukların anadili değildir. Almanca, ”anadilinin” yerine geçememekte ve anadili işlevini üstlenememektedir.

Türkçe burada "anadili” olarak ayrı bir konumda ve durumdadır. Çok özel bir yeri vardır. Kendine özgü özelliğini ve işlevini korumaktadır. Bu inkâr edilemez.

·  Bu durumda Almanya’daki Türk toplumu, çocuklarının iyi bir meslek eğitimi alabilmesi, yaşamlarında başarılı olabilmesi ve bilinçli yurttaşlar olarak yetişmesini istiyorlarsa, bunun ancak güçlü bir anadili eğitimiyle olabileceğini kavramaları gerekmektedir.

·  İşin en korkunç olanı ise, Türkçe konuşan ailelerin çocuklarının her iki dile de hakim olamadan, "yarım dilli" kuşaklar olarak yetişmeleridir. Bunun her iki topluma da hiç bir yararı yoktur. Bu durum, çocukların iyi bir öğrenim görmelerini, meslek eğitimlerini, yüksek tahsil olanaklarını da baştan olanaksız kılmaktadır. Bu nedenle de, her iki dilde; (okul dili Almanca, anadili Türkçe ) eğitimi başlangıçta hedef alınmalı ve geleceğin Alman okul sistem, iki veya çok dillilik esasına göre yapılanmalıdır.

·  Alman vatandaşlığına geçen Türk kökenli öğrencilerin " Türkçe anadili ve edebiyatı" derslerine katılmaları diğerlerinde olduğu gibi özendirilmelidir.

·  Anadili eğitimi kişinin içinde yaşadığı toplum için gereklidir. Böylelikle daha sağlıklı bir uyum içinde ve birlikte yaşama olanağı sağlar.

·  Geldiği ülke ve bağlı olduğu ulus için de Türkçe gereklidir. Onlarla kültürel bağlarını ancak dil aracılığı ile sürdürebilir. İnsancıl ve ailevi değerlerin gelişmesi sağlanmalıdır. Almanya’daki Türk toplumunun ruhsal sağlığının yerinde olması, bu topluma yalnızca yarar getirir. Toplumsallaşmaya en büyük katkı, dile bağlı olarak aile ve özel yaşam ilişkilerinden gelir.

·  Kişiliği güçlü ve toplumsal sorumluluk duygusu güçlü, Türkçe konuşan kuşaklar, Almanya barışına ve iç huzuruna katkıda bulunur. Aşırı uçlara ve suça itilmeye karşı en güçlü önlem, bu çocukların kendi anadilleri ve kültürleriyle desteklenmiş bir çağdaş eğitimi alabilmelerinden geçer.

Anadili eğitimi bir çocuğun yönüdür, yönlendirir, yön verir.

Bilincidir, bilinçlendirir, güven verir.

Özgürlüğüdür, bağımsızlık kazandırır.

Yarınıdır, onun geleceğini, kimliğini, kişiliğini belirler.

·  Bu nedenlerden dolayıdır ki anadili ve edebiyatı eğitimi okulların planlarında yer almalıdır. Gerekli ve müsait olan yerlerde de ,. iki dilde okuma-yazma öğrenimi desteklenmelidir.

·  Temel okulların ilk sınıflarında Türkçe, Alman ve diğer öğrencilere, yabancı "dil olarak" (Begegnugssprache) tıpkı İngilizce, Fransızca ve İtalyanca'da olduğu gibi, ders olarak verilebilmelidir. Böylelikle de Alman toplumunun diğer bireyleri, burada yaşayan ikinci büyük halk topluluğunun dili, en çok konuşulan ikinci anadil olan Türkçe ile tanışabilmelidir. Bu da yine barışçı bir Almanya için büyük bir katkı olacak, uyum ve huzur içinde, dostça birlikte yaşamalarına olanak sağlayacaktır. Yabancı düşmanlığına, ırkçılığa, ve radikal gruplara karşı bir önlem olacaktır.

B - Öneri ve istemlerimiz

1-Türkiye kökenli çocuklar Alman toplumunun parçasıdır. Onların geleceği Almanya'da yatmaktadır. Bu nedenle onların iyi bir Almanca ile okula başlamaları konusu tartışma bile kabul etmez. Bunun da ön koşulu, Türk çocuklarının egemen toplumun dili ve edebiyatı ile mümkün olduğu kadar erken karşılaşmasıdır. Bu da örneğin anaokuluna devamlılıkla başlar.

2- Bu çocuklar Türkçe ve Almanca ile eş zamanlı olarak buluşacak, tanışacak ve bunlarla toplumsallaşacaklardır. Bu nedenle onların kişisel ve duygusal gelişmeleri, onların anadili ve edebiyatının desteklenmesi gerekir. Anadili olarak Türkçe gereklidir. Ana ve babalarıyla, Almanya'da ya da Türkiye'de bulunan dede ve nineleriyle, diğer akrabalarıyla olan iletişimlerinde "bir iletişim dili olarak Türkçe"den vazgeçilemez. Anadili öğrenimi iki ve daha çok dil arasındaki ilişkileri kurar ve çok dilliliğe doğru götürür. Konuya ve içeriğe dönük olarak çalışır . Örneğin: dil, edebiyat, toplum bilgileri.... değişik dallar arasında ilişkileri sağlar, canlı, etkin bir çok dilliliği bir şans olarak yansıtır; genç insanların yaşamlarında, çok kültürlü topluma hazırlanmasında köprü görevini üstlenir. Bakış açılarının değişmesine, çok yönlü, çok yanlı bakış açıları kazanmalarına neden olur.

3-Türkçe Almanca'dan sonra Almanya'da en en çok konuşulan ikinci dildir. Dünya çapında 200 milyona yakın insan tarafından konuşulmaktadır. Türkçe, Türkiye'nin yanı sıra, daha diğer altı ülkede de devlet dili olduğu gibi, aynı zamanda bir ulaşım dilidir.

Bu gerçek Alman eğitim düzeninde gereğince değerlendirilmemektedir.

Alman okullarında yarım milyona yakın çocuğun anadili Türkçe’dir. Almanya'daki ve Türkiye'deki yüzlerce Alman ve Türk işletmelerinde , Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesi durumunda, bir meslek kazanmada, iş bulmada Türkçe büyük bir şans olarak görülmeli ve değerlendirilmelidir.

Bu nedenle eğitim politikalarında yapılacak yeniliklerle Türkçe'nin hem anadili olarak, hem de ikinci ya da üçüncü ve de belki de dördüncü yabancı dil olarak diğer yabancı dillerin içinde yer almasını istiyoruz. Bazı eyaletlerde verilen dersler, maalesef bu istemlere yanıt verebilecek durumda değildir.

4-Birinci sınıftan başlayarak okuldaki öğretim dili Almanca'nın yanı sıra "Türkçe dersleri" okullarda normal ders programları içerisinde verilebilmeli ve sınıf geçmeyi etkileyen, geçerli not olarak karneye yazılmalıdır. Türkçe dersi birinci ve ikinci sınıflarda beş daha sonraki sınıflarda ise en az haftada üç saat olarak sunulmalıdır. Hatta mümkünse, çok dilli, çok kültürlü eğitime , anaokullarında ve varsa hazırlık sınıflarında başlanmalıdır. Ne kadar önce başlanırsa bir o kadar da iyidir.

5-Hauptschule'nin 7 den 10. sınıfına kadar Türkçe "anadili dersi" olarak verilmelidir. Birinci yabancı dil olarak İngilizce'ye ise dokunulmamalıdır.

6- Realschule'de ve Gesamtschule'de, Gymnasium'da 7. Sınıfdan sonra Türkçe seçmeli ikinci yabancı dil olarak ve 9. ve (ya da) 11. sınıftan sonra üçüncü ya da dördüncü seçmeli yabancı dillerden biri olarak öğrencilerin ilgisine sunulmalıdır. Buradan alacak oldukları notlar, normal bir branş dersi notu gibi değerlendirilmelidir.

7- Bunun gibi yine meslek üst okullarında, yüksek ticaret okullarında, ticaret okullarında Türkçe dersi "yabancı dil dersleri" kapsamında verilmelidir. (Fachoberschule, Höhere Handelsschule, Handelsschule, Berufsschule)

 8- "Türkçe anadili ve edebiyatı" dersi verecek olan öğretmenler de, çocukların "çok kültürlü, çok dilli yaşam" koşulları uygun ders verebilecek şekilde hizmet içi eğitimden geçirilmelidir.

9- Türkçe dersleri öğretmenlerinin yetiştirilmesi için üniversitelerde "Türkçe öğretmenliği dalı" açılmalıdır. 1995/96 öğretim yılından bu yana Essen Gesamthochschule'de öğretmenlik dalı olarak "Türkçe"nin açılmış olması diğer yüksek okullar ve üniversiteler için bir örnek alınmalıdır. Burada ana hedef, Türkçe dersi için gerekli olan öğretmen gereksinimini, şimdiye kadar olduğu gibi Türkiye'den değil, tersine, buradaki yüksek okul bitirenlerden karşılanması daha mantıklı ve verimli olur. Buna ek olarak da Alman ve Türk yüksek okullarının kendi aralarında oluşturacakları proje ve işbirliği ile bu çalışmalar geliştirilip, zenginleştirilebilir.

10-Türkçe anadili ve edebiyatı dersinde kullanılacak kitaplar ve ders araç-gereçleri çok kültürlü eğitime hizmet edecek, işleri kolaylaştıracak şekilde hazırlanmalı ve böylece Federal Almanya Cumhuriyetindeki çok kültürlü yaşam koşullarını yansıtmalıdır.

11-Anadili öğretimi, her şeyden önce Almanya'nın ve Alman toplumunun eğitim politikalarına uygun ve paralel , kültürlerarası eğitimin bir parçası olarak yönetmeliklerle , okul yasalarında, plânlarında yer verilerek yeniden düzenlemeli ve uygulamaya geçilmelidir. Federal hükümetin ilk yabancılar sorumlusu olan Sayın Kühn daha 1979'da yayınladığı muhtırasında; "Almanya artık dönüşü olmayan bir göç ülkesi olmuştur" demişti. Zaman sayın Kühn’ü haklı çıkarmış, bugün Almanya'ya göçün kırkıncı yılında Almanya dönüşü olmayan bir çok kültürlü bir toplum olmuştur. Bu gerçek artık her alanda olduğu gibi, eğitim politikasına da damgasını vurmalı ve uygulamaya konmalıdır. Eğitim-öğretim programları buna göre düzenlenmelidir. politikası olarak da bu gelişmeye uygun olan sonuçların uygulanmasını da istemektedir. Kımıldanmanın tam zamanıdır !

Özet olarak şunları istemekteyiz:

1.    Türkçe, haftalık ders programı içerisinde yerini almalı ve normal bir ders olarak verilmelidir.

2.    Verilen notlar karneye yazılmalı ve sınıf geçmeyi etkilemelidir.

3.    Türkçe haftada beş saat verilebilmelidir.

4.    Alman eğitim makamlarının destek ve denetimi altında yapılmalıdır.

5.    Velilerin isteğine bağlı olarak verilmelidir.

6.    Belli okul ve sınıflarda ikinci, üçüncü, ya da dördüncü seçmeli ders olarak sunulmalıdır.

7.    Alman makamlarınca atanmış, bu konuda uzman olan öğretmenlerce verilmelidir.

8.    Bu derslerde, yurtdışındaki yaşayan çocukların koşullarına göre hazırlanmış, çağdaş, modern ders araç ve gereçleri kullanılmalıdır.

9.    Özel olarak Türkçe dersi verecek öğretmenlerin yetiştirilebileceği öğrenim kurumları oluşturulmalıdır.

10. Çok kültürlü bir toplumun gerçeklerine uygun, kültürlerarsı eğitimi gerçekleştirecek eğitim-öğretim plan ve programlarının hazırlanmalıdır. Bunlar anadili öğretimi ile bağdaşır ve birbirini destekler durumda olmalıdır.

C - Birkaç güzel söz :

·         "Bir ulusun gerçek yurdu, onun dilidir. Dil, ulusal dileği belirten güçlü bir varlıktır. Ulusal dil yok olunca, ulusal duygu da çok geçemeden yitirilebilir. (” Wilhelm Humbold)

·         “Türkçem, benim ses bayrağım.” (F.H.Dağlarca)

·         “Türkçe, ağzımda annemin sütüdür. (Yahya Kemal)

·         “İnsanın anadilini yitirmesi, merkez kişiliğinin yok olması demektir. (Peter Weis)

“ Tüm cinayetler, dil adına bir insanın anadilini yok etmekle başlar.” (Roland Barthen)

Yöneticiler: Gönen Çıbıkcı ve Mete Atay

4 - 6 mayıs 2001

Akademie Klausenhof

Akademie Klausenhof, Klausenhofstr. 100

46499 Hamminkkeln-Dingden

********************************************************************************************