GÖRÜŞ VE İSTEM BİLDİRGESİ
Almanya Türk Veli Dernekleri
Federasyonu FÖTED'in Almanya Türk Öğretmen Dernekleri Federasyonu ATÖF ile
birlikte gerçekleştiriği "Federal Almanya'da Anadilimiz
Türkçe" ana başlığı altında yapılan Eğitim Kurultayı'nın
sonuç bildirgesi
Tüm Eğitim ve Öğretim
Kurumlarında
Türkçe Dilli Eğitim ve
Öğretim
Türkçe Dil Kökenli Çocukların
Anadili ve Ekininin Desteklenmesinin
Gerçekleşmesine Yönelik Görüş ve İstem
Bildirgesi.
"Türkçe anadili ve yazını"
Okul Dili Almanca - Anadili Türkçe
A
- Gerekçe
Türkçe "anadili ve
edebiyatı" dersinin tüm okullarda çağdaş yöntemlerle verilmesi gerekir.
Federal Almanya Cumhuriyeti
çoktan "çok kültürlü " bir toplum olmuştur. Alman kökenli olmayan
yedi milyondan fazla insan, kendi kültürel kimlikleri ile buraya yerleşmiş
durumdadırlar. Çocukların ve gençlerin çoğu burada doğmuş ve yetişmişlerdir;
burada okula gitmektedirler ya da bir meslek öğrenimi görmektedirler. Farklı
toplum ve kültürlerden gelen bu insanlar, Almanya nüfusunun % 9 unu
oluşturmakta olup, günlük yaşamın her alanında ; yollarda, araçlarda,
dükkanlarda, lokantalarda, işyerlerinde, okullarda ve anaokullarında...bunların
etkileri görülmektedir.
Bu değişim geriye döndürülemez!
Avrupa'nın tüm büyük kentleri, ister Paris olsun, ister Londra, Brüksel,
Amsterdam, Viyana, Istanbul, Berlin ya da Frankfurt olsun, tüm bu dev kentler
artık devamlı olarak çok kültürlü şehirler olmuşlardır. Eğitim
kurumları bu gerçeği bir şans ve çağrı olarak algılamalı ve kabul etmelidir.
Birçok ünlü eğitimcinin önerdiği gibi, ”çok kültürlü” eğitim – öğretim ilkesi
ve politikası kabul edilmeli, okul öncesinden başlayarak , tüm okullarda ve
yüksek öğretim kurumlarında uygulamaya geçirilmedir.
Farklı toplumların kendi öz
kültürel kimliklerini koruyabilmeleri, onların kendi anadillerini tam ve doğru
olarak öğrenebilmeleri, bu derslerin okullarda, normal öğretim plan ve
programları çerçevesinde verilmesi ile mümkündür. "Kültürlerarası
öğrenim" bir çalışma ve öğretim ilkesi olarak, öğretim programlarına
alınması, plânlanması yetmez, yetkililerin, bunların uygulayıcısı olan
eğitimcilerin, öğretmenlerin bu düşünceyi benimsemesi ve sahiplenmesi gerekir.
"Kültürlerarası
öğrenme"de, kültürlerin birbirini olduğu gibi kabullenmesi, olumlu yönde
etkilenmesi, gelişmesi, zenginleşmesi, karşılıklı saygı ve hoşgörü esastır.
"Kültürlerarası öğrenme", ulusallağın yanı sıra, evrensel değerleri özümseme
ve onları da benimseyip, savunma bilinci kazandırır.
Böylece insanlar arasında, daha
hoşgörülü, daha saygılı bir iletişim kurulur ve insanlarım uyum içerisinde
yaşamaları daha da kolaylaşır. Bu istemlerden bazıları, bazı eyaletlerde kısmen
benimsenmekte, uygulanmakta ise de, yeterli olduğu söylenemez. Bu bir
bütünsellik içerisinde ele alınmadığı süre içerisinde de, genellikle sonuçlar
olumlu olmamaktadır.
Her eyaletteki veli dernekleri,
öğretmen dernekleri ve diğer sivil toplum örgütleri kendi bölgelerinde
yapacakları çalışmalar ve girişimlerle bu yönde kararlar alınmasına katkıda
bulunabilirler. Gerek Eyalet Eğitim Bakanlıklarının, gerekse ”Eğitim Bakanları
Ortak Komisyonlarının” alacakları kararları etkileyip, almış oldukları
kararların da uygulanmasında, hayata geçirilmesinde yardımcı olabilirler.
”Almanya’ya Türk İşçi Göçü”
eylül 2001'de, kırkıncı yılını dolduruyor.
Bu göçmenlik sürecinde, Batı
Almanya’nın her eyaletinde, yüzlerce okulda farklı şekillerde, farklı plân,
program ve uygulamalarla Türkçe dersi verildi.
Türk çocuklarının okullardaki
başarılarını yükseltmek ve uyum sağlamalarını hızlandırmak için çok sayıda
projeler, modeller, metodlar geliştirildi ve uygulandı.
Günümüzde bu derslerin çok iyi
bir değerlendirilmesinin yapılması zamanı gelmiştir.
Bu değerlendirmeden çıkarılacak
sonuçlardan, deneyimlerden sonra bu ders yeniden ele alınmalı ve yeniden
yapılandırılmalıdır. Çünkü, gerek Türk toplumunun, gerekse Alman toplumunun
"Türkçe anadili ve edebiyatı" derslerine bakış açısında çok büyük bir
değişiklik yaşanmıştır.
Bu derslerin genel amaçları,
velilerin ve öğrencilerin bu derslere bakış açısı, bu derslerden beklentisi, bu
derslere karşı ilgisi değişmiştir. Almanya’da Türkler, göçmenlik sürecinde
değişik ve farklı bir konuma gelmişlerdir.
Buna paralel olarak da, Alman
politikacılarının, hükümetlerinin ve halkının da Türkler’e, onların
anadillerine bakış açısında, köklü değişiklikler olmuştur.
Alman yetkililer son zamanlara
kadar Türkler’e ”konuk işçi” gözü ile bakıyor ve onların okula giden
çocuklarının da bir gün ülkelerine döneceklerini hesap ediyorlardı.
Türk tarafı da benzeri görüşü
paylaşıyor ve çocuklara verilen ”Türkçe ve Türk Kültür derslerini” bu ilkelere
göre düzenliyor, amaçlarını, plan ve programlarını ona göre hazırlıyor ve doğal
olarak Türk öğretmenleri de dersleri buna göre yapıyorlardı.
Bu ders eksileri ve artıları
ile günümüze değin bu anlayış ve mantık içerisinde yapıldı ve bugüne kadar
geldi....
Bugün artık Alman hükümetleri
de, Türklerin çok büyük bir bölümünün burada kalıcı olduğunu kabul ediyor. İşte
buna bağlı olarak anadili derslerine bakışlarında bir değişme söz konusudur :
”Madem ki Türkler ülkelerine geri dönmeyeceklerdir, artık onların anadillerini
öğrenmesine gerek yoktur. Onların çok iyi bir Almanca öğrenmeleri tek hedef
olmalıdır. Türkçe'yi ne yapacaklar ki !" diyebilmektedirler.
Türkler arasında da - az da
olsa - benzeri görüşü paylaşanlar bulunmaktadır. Onlar da şöyle
düşünmektedirler: "Biz Türkiye'ye dönmeyeceğimize göre çocuklarımız için
Almanca önemlidir. Onların artık Türkçe derslerine katılmasına gerek yoktur.
Türkçe öğrenirlerse Almanca’ları geri kalır. İyi Almanca öğrenemezler. Hem
Türkçe ne işlerine yarayacak, nerede kullanacaklar? ”
İşte bu durumda bizim bu
düşünce biçimine karşı çıkmamız, bu görüşe karşı açık, bilimsel,güçlü ve somut
gerekçeleri ve gerçekleri ortaya koymamız gerekmektedir.
Avrupa'da Türklerin kalıcı
olması, hatta birçoğunun Alman vatandaşlığına geçmiş olması ile bu dersler
önemini kaybetmemiş, aksine çok daha büyük önem kazanmıştır.
Bu konu üzerinde geniş olarak
durmak, bilimsel tezlerle kanıtlamaya kalkmak mümkündür. Ama biz burada kısa ve
öz olarak şu hususları vurgulamak ve altını çizmek istiyoruz:
1. Türk aileleri ve onların çocukları,
burada çok kısa bir süreden beri yerleşik düzene geçmiş durumdadır. Daha
önümüzde birlikte yaşayacağımız uzun yıllar vardır. Buna örnek olarak,
Amerika'yı gösterebiliriz. Bundan şunu çıkarıyoruz. Almanya'daki Türkler,hele
hele burada doğup büyüyenler, elbette Almanca'yı en az bir Alman gibi
konuşmalıdırlar. Bu olacaktır da. Ama iyi bir Almanca'nın olabilmesi , aynı
zamanda sağlıklı ve çağdaş yöntemlerle yapılan bir anadili öğretimine
bağlıdır.
2. Aile içinde "Türkçe
konuşulmasın" demek ise hem olanaksızdır, hem de yaşamın gerçekleri ile
bağdaşmaz. Bunu yüzlerce yıldır Amerika'da yaşayan Almanlardan, İtalyan, Yunan
ve Çin kökenlilerde görmekteyiz. Yani Alman dilini hem okulda hem de iş yaşamında
kullanacak olan Türklerin özel yaşamlarında anadilleri Türkçe'den
soyutlandırılması, koparılması hem olası, hem de doğru değildir. Bunu olmasını
istemek ise hayaldir , insan haklarına aykırıdır.
3. Bu durumda Türk öğrencilere, anadili en
iyi biçimde öğrenme olanağını ve hakkını tüm okullarda çağdaş yöntemlerle
sunmak, Alman eğitim sitemine düşen bir görev olmalıdır. Bunu şöyle de
söyleyebiliriz: Alman toplumunda Türkçe konuşanların sayısı her geçen gün
artmaktadır. Eğitim kurumlarının bunlara, çağdaş eğitim yöntemleriyle
anadillerini öğretmesi ve geleceğe hazırlaması, her iki dili tam olarak
öğretmesi ve ”yarım dilli” insanlar olmasını önlemesi gerekir.
Bu
yapılmadığı zaman her iki dilden ve kültürden yoksun, her iki topluma yabancı,
her iki toplum içerisinde kabul görmeyen, uyum zorluğu çeken, kimlik ve kişilik
sorunu yaşayan, sorunlu insanlar olarak yetişeceklerdir.
4. Üçüncü, dördüncü kuşaklar fiziki ve
doğal çevrelerinde Alman Kültürünün etkisinde büyümekte ve yetişmektedirler.
Daha çok Almanca eğitim görmektedirler. Almanca’yı Türkçe’ye göre daha çok
konuşmakta, genellikle de daha iyi konuşmakta, kendisini daha iyi ifade
edebilmekte, duygu ve düşüncelerini daha güzel anlatabilmektedirler. Bu
doğaldır. Fakat tüm bunlara rağmen, ”Almanca” bu çocukların anadili değildir.
Almanca, ”anadilinin” yerine geçememekte ve anadili işlevini üstlenememektedir.
Türkçe burada "anadili”
olarak ayrı bir konumda ve durumdadır. Çok özel bir yeri vardır. Kendine özgü
özelliğini ve işlevini korumaktadır. Bu inkâr edilemez.
· Bu durumda Almanya’daki Türk toplumu,
çocuklarının iyi bir meslek eğitimi alabilmesi, yaşamlarında başarılı
olabilmesi ve bilinçli yurttaşlar olarak yetişmesini istiyorlarsa, bunun ancak
güçlü bir anadili eğitimiyle olabileceğini kavramaları gerekmektedir.
· İşin en korkunç olanı ise, Türkçe konuşan
ailelerin çocuklarının her iki dile de hakim olamadan, "yarım dilli"
kuşaklar olarak yetişmeleridir. Bunun her iki topluma da hiç bir yararı yoktur.
Bu durum, çocukların iyi bir öğrenim görmelerini, meslek eğitimlerini, yüksek
tahsil olanaklarını da baştan olanaksız kılmaktadır. Bu nedenle de, her iki
dilde; (okul dili Almanca, anadili Türkçe ) eğitimi başlangıçta hedef alınmalı
ve geleceğin Alman okul sistem, iki veya çok dillilik esasına göre yapılanmalıdır.
· Alman vatandaşlığına geçen Türk kökenli
öğrencilerin " Türkçe anadili ve edebiyatı" derslerine katılmaları
diğerlerinde olduğu gibi özendirilmelidir.
· Anadili eğitimi kişinin içinde yaşadığı
toplum için gereklidir. Böylelikle daha sağlıklı bir uyum içinde ve birlikte
yaşama olanağı sağlar.
· Geldiği ülke ve bağlı olduğu ulus için de
Türkçe gereklidir. Onlarla kültürel bağlarını ancak dil aracılığı ile
sürdürebilir. İnsancıl ve ailevi değerlerin gelişmesi sağlanmalıdır.
Almanya’daki Türk toplumunun ruhsal sağlığının yerinde olması, bu topluma
yalnızca yarar getirir. Toplumsallaşmaya en büyük katkı, dile bağlı olarak aile
ve özel yaşam ilişkilerinden gelir.
· Kişiliği güçlü ve toplumsal sorumluluk
duygusu güçlü, Türkçe konuşan kuşaklar, Almanya barışına ve iç huzuruna katkıda
bulunur. Aşırı uçlara ve suça itilmeye karşı en güçlü önlem, bu çocukların
kendi anadilleri ve kültürleriyle desteklenmiş bir çağdaş eğitimi
alabilmelerinden geçer.
Anadili eğitimi bir çocuğun
yönüdür, yönlendirir, yön verir.
Bilincidir, bilinçlendirir,
güven verir.
Özgürlüğüdür, bağımsızlık
kazandırır.
Yarınıdır, onun geleceğini,
kimliğini, kişiliğini belirler.
· Bu nedenlerden dolayıdır ki anadili ve
edebiyatı eğitimi okulların planlarında yer almalıdır. Gerekli ve müsait olan
yerlerde de ,. iki dilde okuma-yazma öğrenimi desteklenmelidir.
·
Temel okulların ilk
sınıflarında Türkçe, Alman ve diğer öğrencilere, yabancı "dil olarak"
(Begegnugssprache) tıpkı İngilizce, Fransızca ve İtalyanca'da olduğu gibi, ders
olarak verilebilmelidir. Böylelikle de Alman toplumunun diğer bireyleri, burada
yaşayan ikinci büyük halk topluluğunun dili, en çok konuşulan ikinci anadil
olan Türkçe ile tanışabilmelidir. Bu da yine barışçı bir Almanya için büyük bir
katkı olacak, uyum ve huzur içinde, dostça birlikte yaşamalarına olanak
sağlayacaktır. Yabancı düşmanlığına, ırkçılığa, ve radikal gruplara karşı bir
önlem olacaktır.
B - Öneri ve istemlerimiz
1-Türkiye kökenli çocuklar
Alman toplumunun parçasıdır. Onların geleceği Almanya'da yatmaktadır. Bu
nedenle onların iyi bir Almanca ile okula başlamaları konusu tartışma bile
kabul etmez. Bunun da ön koşulu, Türk çocuklarının egemen toplumun dili ve
edebiyatı ile mümkün olduğu kadar erken karşılaşmasıdır. Bu da örneğin
anaokuluna devamlılıkla başlar.
2- Bu çocuklar Türkçe ve
Almanca ile eş zamanlı olarak buluşacak, tanışacak ve bunlarla
toplumsallaşacaklardır. Bu nedenle onların kişisel ve duygusal gelişmeleri,
onların anadili ve edebiyatının desteklenmesi gerekir. Anadili olarak Türkçe
gereklidir. Ana ve babalarıyla, Almanya'da ya da Türkiye'de bulunan dede ve
nineleriyle, diğer akrabalarıyla olan iletişimlerinde "bir iletişim dili
olarak Türkçe"den vazgeçilemez. Anadili öğrenimi iki ve daha çok dil
arasındaki ilişkileri kurar ve çok dilliliğe doğru götürür. Konuya ve içeriğe
dönük olarak çalışır . Örneğin: dil, edebiyat, toplum bilgileri.... değişik
dallar arasında ilişkileri sağlar, canlı, etkin bir çok dilliliği bir şans
olarak yansıtır; genç insanların yaşamlarında, çok kültürlü topluma hazırlanmasında
köprü görevini üstlenir. Bakış açılarının değişmesine, çok yönlü, çok yanlı
bakış açıları kazanmalarına neden olur.
3-Türkçe Almanca'dan sonra
Almanya'da en en çok konuşulan ikinci dildir. Dünya çapında 200 milyona yakın
insan tarafından konuşulmaktadır. Türkçe, Türkiye'nin yanı sıra, daha diğer
altı ülkede de devlet dili olduğu gibi, aynı zamanda bir ulaşım dilidir.
Bu gerçek Alman eğitim
düzeninde gereğince değerlendirilmemektedir.
Alman okullarında yarım milyona
yakın çocuğun anadili Türkçe’dir. Almanya'daki ve Türkiye'deki yüzlerce Alman
ve Türk işletmelerinde , Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesi durumunda, bir
meslek kazanmada, iş bulmada Türkçe büyük bir şans olarak görülmeli ve
değerlendirilmelidir.
Bu nedenle eğitim
politikalarında yapılacak yeniliklerle Türkçe'nin hem anadili olarak, hem de
ikinci ya da üçüncü ve de belki de dördüncü yabancı dil olarak diğer yabancı
dillerin içinde yer almasını istiyoruz. Bazı eyaletlerde verilen dersler,
maalesef bu istemlere yanıt verebilecek durumda değildir.
4-Birinci sınıftan başlayarak
okuldaki öğretim dili Almanca'nın yanı sıra "Türkçe dersleri"
okullarda normal ders programları içerisinde verilebilmeli ve sınıf geçmeyi
etkileyen, geçerli not olarak karneye yazılmalıdır. Türkçe dersi birinci ve ikinci
sınıflarda beş daha sonraki sınıflarda ise en az haftada üç saat olarak
sunulmalıdır. Hatta mümkünse, çok dilli, çok kültürlü eğitime , anaokullarında
ve varsa hazırlık sınıflarında başlanmalıdır. Ne kadar önce başlanırsa bir o
kadar da iyidir.
5-Hauptschule'nin 7 den 10.
sınıfına kadar Türkçe "anadili dersi" olarak verilmelidir. Birinci
yabancı dil olarak İngilizce'ye ise dokunulmamalıdır.
6- Realschule'de ve
Gesamtschule'de, Gymnasium'da 7. Sınıfdan sonra Türkçe seçmeli ikinci yabancı
dil olarak ve 9. ve (ya da) 11. sınıftan sonra üçüncü ya da dördüncü seçmeli
yabancı dillerden biri olarak öğrencilerin ilgisine sunulmalıdır. Buradan alacak
oldukları notlar, normal bir branş dersi notu gibi değerlendirilmelidir.
7- Bunun gibi yine meslek üst
okullarında, yüksek ticaret okullarında, ticaret okullarında Türkçe dersi
"yabancı dil dersleri" kapsamında verilmelidir. (Fachoberschule,
Höhere Handelsschule, Handelsschule, Berufsschule)
8- "Türkçe
anadili ve edebiyatı" dersi verecek olan öğretmenler de, çocukların
"çok kültürlü, çok dilli yaşam" koşulları uygun ders
verebilecek şekilde hizmet içi eğitimden geçirilmelidir.
9- Türkçe dersleri
öğretmenlerinin yetiştirilmesi için üniversitelerde "Türkçe öğretmenliği
dalı" açılmalıdır. 1995/96 öğretim yılından bu yana Essen
Gesamthochschule'de öğretmenlik dalı olarak "Türkçe"nin açılmış
olması diğer yüksek okullar ve üniversiteler için bir örnek alınmalıdır. Burada
ana hedef, Türkçe dersi için gerekli olan öğretmen gereksinimini, şimdiye kadar
olduğu gibi Türkiye'den değil, tersine, buradaki yüksek okul bitirenlerden
karşılanması daha mantıklı ve verimli olur. Buna ek olarak da Alman ve Türk
yüksek okullarının kendi aralarında oluşturacakları proje ve işbirliği ile bu
çalışmalar geliştirilip, zenginleştirilebilir.
10-Türkçe anadili ve edebiyatı
dersinde kullanılacak kitaplar ve ders araç-gereçleri çok kültürlü eğitime
hizmet edecek, işleri kolaylaştıracak şekilde hazırlanmalı ve böylece Federal
Almanya Cumhuriyetindeki çok kültürlü yaşam koşullarını yansıtmalıdır.
11-Anadili öğretimi, her şeyden
önce Almanya'nın ve Alman toplumunun eğitim politikalarına
uygun ve paralel , kültürlerarası eğitimin bir parçası olarak yönetmeliklerle ,
okul yasalarında, plânlarında yer verilerek yeniden düzenlemeli ve uygulamaya
geçilmelidir. Federal hükümetin ilk yabancılar sorumlusu olan Sayın Kühn daha
1979'da yayınladığı muhtırasında; "Almanya artık dönüşü olmayan bir göç
ülkesi olmuştur" demişti. Zaman sayın Kühn’ü haklı çıkarmış, bugün
Almanya'ya göçün kırkıncı yılında Almanya dönüşü olmayan bir çok kültürlü bir
toplum olmuştur. Bu gerçek artık her alanda olduğu gibi, eğitim politikasına da
damgasını vurmalı ve uygulamaya konmalıdır. Eğitim-öğretim programları buna
göre düzenlenmelidir. politikası olarak da bu gelişmeye uygun olan sonuçların
uygulanmasını da istemektedir. Kımıldanmanın tam zamanıdır !
Özet olarak şunları
istemekteyiz:
1. Türkçe, haftalık ders programı
içerisinde yerini almalı ve normal bir ders olarak verilmelidir.
2. Verilen notlar karneye yazılmalı ve
sınıf geçmeyi etkilemelidir.
3. Türkçe haftada beş saat
verilebilmelidir.
4. Alman eğitim makamlarının destek ve
denetimi altında yapılmalıdır.
5. Velilerin isteğine bağlı olarak
verilmelidir.
6. Belli okul ve sınıflarda ikinci, üçüncü,
ya da dördüncü seçmeli ders olarak sunulmalıdır.
7. Alman makamlarınca atanmış, bu konuda
uzman olan öğretmenlerce verilmelidir.
8. Bu derslerde, yurtdışındaki yaşayan
çocukların koşullarına göre hazırlanmış, çağdaş, modern ders araç ve gereçleri
kullanılmalıdır.
9. Özel olarak Türkçe dersi verecek
öğretmenlerin yetiştirilebileceği öğrenim kurumları oluşturulmalıdır.
10. Çok kültürlü bir toplumun gerçeklerine
uygun, kültürlerarsı eğitimi gerçekleştirecek eğitim-öğretim plan ve
programlarının hazırlanmalıdır. Bunlar anadili öğretimi ile bağdaşır ve
birbirini destekler durumda olmalıdır.
C - Birkaç güzel söz :
·
"Bir
ulusun gerçek yurdu, onun dilidir. Dil, ulusal dileği belirten güçlü bir
varlıktır. Ulusal dil yok olunca, ulusal duygu da çok geçemeden yitirilebilir.
(” Wilhelm Humbold)
·
“Türkçem,
benim ses bayrağım.” (F.H.Dağlarca)
·
“Türkçe,
ağzımda annemin sütüdür. (Yahya Kemal)
·
“İnsanın
anadilini yitirmesi, merkez kişiliğinin yok olması demektir. (Peter Weis)
“ Tüm cinayetler, dil adına bir
insanın anadilini yok etmekle başlar.” (Roland Barthen)
Yöneticiler:
Gönen Çıbıkcı ve Mete Atay
4 - 6 mayıs 2001
Akademie Klausenhof
Akademie Klausenhof, Klausenhofstr. 100
46499 Hamminkkeln-Dingden
********************************************************************************************
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder