6 Temmuz 2018 Cuma

52-Başarılı Çocuklar

      Başarılı Çocuklar İstiyoruz!
      Sevgili Anneler ve Sevgili Babalar,
Bizler çocuklarımızın derslerinde çok başarılı olmasını istiyoruz. 
Çocuklarımızın çok iyi Almanca konuşmasını bekliyoruz. 
Onların iyi birer meslek kazanmaları ve iyi birer insan olmaları en büyük arzumuz.
Hepimizin bildiği gibi bir dil ve en önemlisi anadili ancak ve ancak okullarda çağdaş yöntemlerle sözlü ve yazılı olarak öğretildiğinde kalıcı olur.
Bir insanın kendi anadilini öğrenmesi onun hem en doğal hakkı, hem de görevidir. 
İnsan kendi anadilinde ne kadar güçlü ise diğer dilleri öğrenmede de o denli güçlü olur.
Kendi anadillerinde çok güçlü olabilmelerini sağlamalıyız. Kişiliklerinin gelişmesini ve bu sağlam zemin üzerinde onların tüm derslerde başarıya ulaşabilmelerine giden yolu açabilmeliyiz. 
Böylelikle çocukların okullardaki başarıları artar.
Bilimsel olarak kabul edilen ve kanıtlanan bir gerçek de şudur: 
Bir çocuk kendi anadilinde ne kadar güçlü olabilirse bir diğer dili de o ölçüde iyi ve sağlam olarak öğrenebilir. 
Türkçe'si iyi olanın Almanca'sı da iyi olur.
Bizim çocuklarımızın Almanca'larının çok iyi olabilmesinin ve de Alman okulundaki tüm derslerinde başarılı olabilmesinin tek ve en önemli etkeni onun Türkçe'de çok iyi okur ve yazar, anlar ve anlatabilir olmasına bağlıdır.
Bu gerçeği de gözardı etmek çocukların başarısının düşmesine yol açar. 
Bu nedenle de Almanca öğrenmeye Türkçe bir engel değil tam tersine bir "olmazsa olmaz" ön koşuldur. 
Bu gerçeğe karşı çıkmanın ise hiç bir bilimsel değeri yoktur.
Türkçe dersi bir yük değil çocuğun bir donanımı, bir zenginliğidir. 
Okuldaki genel başarısını arttıracak en önemli etkendir. 
Tüm yaşamı boyunca onunla birlikte olacak kendisine destek verecektir.
Anne ve babasıyla, kardeşleriyle Türkçe anlaşabilen çocuklarla o aile daha mutlu olur ve sorunlar çok daha kolay çözülür. 
Evlerde , yalnızca konuşmaya dayanan, arada bir kullanılan Türkçe ise çok yetersiz kalacaktır. 
Türkçe'nin okulda çağdaş yöntemlerle öğretilmesi gerekmektedir.
Çocuğun kendi kültürüne ve ailesine bağlılığı Türkçe öğrenmekle daha da artar. 
Bu toplumda bir başına köksüz kalmışlıktan kurtulur. 
Çok kültürlü bir yaşamın gerekli olan tabanını kazanır. 
Türkçe çocuğunuzun görüş ufkunu genişletir, dünyaya daha geniş bir açıdan bakabilmesini sağlar.
Türkçe öğrenmekle de Türkçe’nin o çok geniş ve zengin dünyasını, yazılı edebiyatını ve sanatını, tarihini tanıma olanağı bulur. 
Böylelikle de hem kendine güvenir, hem de çok güçlü bir dilin bir üyesi olmanın huzurunu ve gücünü kendisinde duyar. 
Bu zenginliğini de Almanya toplumuna yansıtabilir ve çok kültürlülüğe katkıda bulunur.
Son yıllarda doktor, avukat, eczacı... gibi işverenler özellikle Türk gençlerini de işe alıyorlar ve onlardan Türklerle Türkçe konuşup kendi işlerini daha kolay yürütebilmelerini bekliyorlar. 
Bu da ancak Türkçe’ si iyi olan, onu sözlü ve yazılı çok iyi kullanabilen gençler için daha bir öncelik olmaktadır.
Türklerin açtığı işletmelerde artış gözlenmektedir. 
Buralarda çalışacak hem Türkçe'si, hem de Almanca’sı çok güçlü gençler aranmaktadır. 
Buna bir de Avrupa Topluluğu çerçevesinde Almanya ve 
Türkiye arasında yapılacak olan ticaret, turizm, taşımacılık... dallarında gelişecek işleri eklemeliyiz.
Bu işleri de neden bizim çocuklarımız yapmasın? 
Bunun için de tabii Türkçe ve Almanca belki de iyi bir İngilizce... gerekli olacak.
Çocuklarımız ileride Türkiye’ ye döndüklerinde ya da Türkiye’ de iş yapmak istediklerinde ise Türkçe yine en önemli konu olacaktır. 
Tatillerde bir yabancı gezgin havasında Almanca ya da kırık-dökük Türkçe yerine düzgün Türkçe‘si olan kuşaklar ancak bugünkü anne ve babaların bilinçli davranışlarıyla olacaktır.
Bavyera okullarında çocuklarımız için Türkçe anadili dersleri verilmektedir. 
Çocuklarımızın katılacağı Türkçe dersi, kural olarak, çocuğun kendi devam ettiği okuldadır. 
Bavyera'da şu an 114 628 yabancı öğrenci vardır. 
Bu sayının içinde 43 983 ile Türkler en kalabalık grubu oluşturmaktadırlar. (% 38.3)
Son yıllarda Türkçe derslerine katılımda ne yazık ki büyük bir azalma gözlenmektedir. 
Bunun nedenleri araştırıldığında anne ve babaların bu konu üzerinde pek düşünmediği ve Türkçe dersine gereken önemin verilmediği ortaya çıkmaktadır. 
Bu ise çok şaşırtıcı ve üzücü bir durum yaratmaktadır.
Son yılların istatistikleri çok karamsar bir tablo sergilemektedir. 
Çocuklarımızın genel başarısının diğer halkların çocuklarına göre çok daha düşük olduğu görülmektedir. 
Bavyera Volkschule'lerinde okuyan Türk öğrencilerinin sayısı 35 934 (% 40,8) iken engellilerin devam ettiği Volkschule'de 3202 Türk öğrenci ( % 39.5), Realschule'lerdeki Türk öğrenciler 1685 (% 28.4) Gymnasium'lardaki Türk öğrenciler 2151 (% 21,2) dir.
Türkçe dersleri konusunu çok daha  ciddi biçimde düşünmeli ve bu dersi gelecek kuşaklar için de istemeliyiz. 
Çocuklarımızın gelişmelerinde ve Alman okulundaki başarılarına anadilin oynadığı rolü ve  önemini gözardı edebilmek ise olanaksızdır. 
Şu anki durum içler acısı bir tablo sergileme yolundadır.
Bu böyle giderse, önümüzdeki yıllarda okullarımızda Türkçe dersleri hemen hemen kalmayacaktır. 
Çocuğumuza Türkçe öğretebilmek ancak bir hayal olacaktır! 
Bu ise hiç de iyi bir gelişme değildir. 
Sonuçta asimilasyona doğru bir gidiş gözlenmektedir.
Bavyera eyaleti Türk çocuklarına kendi anadillerini öğrenmeleri konusunda bir hak tanımıştır ve bu da yasalarla garanti altına alınmıştır. 
Bu haktan yararlanmalısınız? 
Bunu yitirdiğimizde ise yeniden kazanmak olanaksız olacaktır.
Türkçe‘nin geleceğine yön verecek olanlar yalnızca sizlersiniz. 
Alman’ların bu durumda yapabildikleri yalnızca sizlerin başvurularına göre Türkçe dersini sağlamaktır. 
Esas görev bizlere, Türklere düşmektedir. 
Bu görevimizi de hem kendi adımıza, hem de çocuklarımızın gelecekleri adına yerine getirmeliyiz.
Çocuğunuzun Türkçe dersine katılmasını sağlayınız. Başvurularınızı geciktirmeyiniz. 
Okul müdürlüklerine gerekli başvuruları yaptığınızda çocuğunuzun Türkçe dersine katılması sağlanacaktır. 
Bu konuda gereken duyarlılığı gösteriniz. 
Aschaffenburg "Schulamt"ının yöneticisi bu konuda gerekli yardımları yapmaya hazır olduğunu ve Türkçe derslerine katılımın gerilemesini ise çok üzülerek izlediğini dile getirmiştir.
Tüm okul müdürleri ve sınıf öğretmenleri ve diğer öğretmenler de yine "Schulamt" yöneticisinin belirttiği gibi tüm anlayışı ve kolaylığı göstermek zorundadırlar. 
Eğer bu konuda bir zorluk ya da anlayışsızlıkla karşılaşacak olursanız gerek bize, derneğimize, gerekse de Aschaffenburg Schulamt'ına başvurabilirsiniz. 
Çocuğunuzun Türkçe dersine katılması sağlanacaktır.
Almanya gibi gelişmiş bir ülkede çocuklarımızın anadilleri Türkçe’yi en iyi biçimde öğrenmeleri ancak sizlerin isteği ile gerçekleşecek çok büyük bir şanstır. 
Bu şansı çok iyi kullanmalıyız.
Çocuklarımızın Türkçe dersine katılmalarını sağlayalım. Ortaya çıkacak sorunlarla birlikte mücadele edelim . 
Saygılarımla.....
    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 03.03.2001, Goldach,

    "Almanya'da Türkler ve Türk Dili Dersleri"

  "Model arayışlarına ışık tutabilmeye, düşünce üretmeye ve uğraş vermeğe yönelik bir çalışma. "       52. Bölüm:


9- ANADİLİ Nedir?

9)

.   ANADİLİ Nedir?

·       Anadili insanın doğup büyüdüğü aile ve soyca bağlı bulunduğu toplum çevresinden öğrendiği, bilinç altına inen ve kişilerle toplum arasındaki ilişkilerde en güçlü bağı oluşturan dildir.

        Anadili insanın ailesinden, akrabalarından, çevresinden ve içinde yaşadığı topluluktan edindiği dildir.

·       Bir de "Ana dil" vardır:

        O da Türkiye Türkçesinin ortak dilidir ve Türk vatandaşı olan herkesin duygu ve düşüncelerini paylaşmasında temel araç olarak görev yapar.

        Bu dilin kaynağı Türk Dili, eğitim ve öğretim söz konusu olunca da inceleme, araştırma alanı Türkçedir. Türkçenin bağlı olduğu Ural-Altay dil ailesidir.

·       Günümüzde konuşulan yaklaşık 4.000 dili tek bir dile bağlı görmek, elde yazılı kanıtlar da olmadığından oldukça güçtür.

        Dünya nüfusunun yarısının konuştuğu diller Hint-Ari dil ailesindendir.

        Ancak diller arasındaki ortak özellikler de göz ardı edilemez.

·       Her ulus için anadili, anne dilleri anne sütü gibidir.

        Özellikle okul dönemine değin annesinin dili çocuk için gerekli ve önemlidir.

        Bireyi kuşatan, ona ruh ve güç veren dil, bu dildir.

·       Her ülkede okullu dönem ile birlikte anne dillerinin yerini, o ülke insanını birleştiren, koruyan, bir harç, şemsiye olarak "ana dil", "devlet dili" alır.

        O birey artık ana dil bilinciyle hareket eder, yaşamın, eğitim ve öğretimin dili olan dil ile kendini geliştirir.

·       Çocuğumuzla evde her gün kendi dilimizi konuşarak onun gelişimine yardımcı oluruz.

·       Çocuklarımızla konuştuğumuz dil, öğrenecekleri ilk dil olacaktır.

        Anadilimizi kullanmak çocuklarımızı ailemize bağlayacaktır.

·       Bu anadili bizimle, ailenin geri kalanıyla, aile kültürleri ve topluluklarıyla olan ilk bağdır.

        Yaşamı öğrenmek için ilk olarak kullanacakları dildir, “hayata hazırlanacakları” dildir.

·       Anadilimizde doğruyu – yanlışı, iyiyi – kötüyü öğreniyoruz.

        Anadili, kültürün yegane sözcüsüdür.

        Dil olmadan kültür var olamaz.

        Kültür ancak kendi dili ile vardır ve bu şekilde anlamlıdır.

·       Anadili olmadan bir kültürü anlatamazsınız, ancak tarif edersiniz.

·       Anadili, anneden öğrenilen "ilk dil" olmasının ötesinde insanın kimliğinin ve kişiliğinin oluşmasında belirleyici olan, geçmişi ve geleceği arasındaki bağı kuran, dünyayı, doğayı ve çevresini kavramasını sağlayan temel olgudur.

·       Aslında buna “dil öğrenmek” de denilemez; insanda doğuştan bulunan "dil yeteneği" tıpkı bedenin fiziksel dizgelerinin bilinen biçimde oluşması gibi oluşur.

        Dil yetisinin soya çekimsel olarak belirlenmiş belli bir durumu vardır.

        İnsan istese de istemese de bir dil edinimi gerçekleşir.

        Önce içsel olarak, bir iç dil şeklinde zorunlu oluşan dil, edinilen "iletişim araçları"yla dışa vurulur.

·       Çocuktaki bu yeteneğin, okul çağına değin kesinlikle aile ve çevre tarafından, sürekli geliştirilmesi gerekir, olabildiğimce işletilmesi gerekir.

·       Dil ediniminde bilinçli bir şekillendirme olmazsa, suyun, konulduğu kabın biçimini alması gibi içinde bulunduğu ailenin, topluluğun, toplumun diliyle bir şekillenmeye uğrar ve bu çerçevede bir zihniyete sahip olur.

·       Çocuk ile anne arasındaki güçlü bağ beden diliyle, gönül diliyle, ruh diliyle ve en önemlisi de sözlü dille oluşturulur.

        Bu dilin niteliği, sözü edilen iletişim etkinliklerinin niteliğiyle doğru orantılıdır. Çocuk için anne, bir sevgi masalıdır, dili ise masalların en güzeli.

·       İngiliz filozofu G. Dokl der ki:

    - “Dâhilerin çoğu babalarından ziyade analarından öğrenmişler ve ana terbiyesi ile yücelmişlerdir.”

        Leonardo da Vinci anasının dizinde dinlediği masallarla yetişmiştir.

·       Vatan ve annenin nasıl sevilmesi gerekiyorsa dil de öyle sevilmelidir; bu bilinç önce ailede, belki de önce masallar aracılığıyla verilmelidir.

       Çünkü başta da işaret edildiği üzere, çocuğun dünyayı algılayışı öncelikle kendisine öğretilen anadili iledir.

       Başlangıçta onun dünyasına en uygun tür ise masaldır.

       Anadili, bağlı olduğu toplumun geçmişten geleceğe bütün değerlerini kuşatır.

       Bu dilin iç ve dış yapısı o milletin yaşamıyla, zihniyetiyle sıkı sıkıya ilişkilidir.

·      Millet olma bilinci ancak ve ancak anadilinin en iyi şekilde edinilmiş olmasıyla gerçekleşebilir.

       Kültürü, değerleri ve bilgiyi bize taşıyan, yaşadığımız dünyaya bakışımızı belirleyen dil olunca, elbette bütün uluslar kendi dillerine gerekli özeni göstermek durumundadırlar.

·     Bahtiyar Vahapzade, Ahmet Kabaklı’ya yazdığı ve 1977 yılında Türk Edebiyatı Dergisi’nde yayınlanan yazısında şunları söyler:

  - “Bir milleti mahvetmek için onun başına atom bombası yağdırmak gerekmez. Manevî değerlerini, dilini, edebiyatını ve tarihini zedelemek, hafızasından silmek yeter... 180 yıl Rus boyunduruğunda, başka bir halkın yumruğu altında yaşadığımız hâlde biz, millî varlığımızı, yani ana dilimizi ve ana edebiyatımızı koruyup yaşatarak bir millet gibi yaşayıp ‘asimile’ olmadık.

  - Esarette olduğumuz zamanlar Dede Korkut, Köroğlu gibi destanlarımız, Fuzûlî, Nesîmî, Vâkıf, Sâbir gibi şairlerimiz hangi milletin evlâdı olduğumuzu kulaklarımıza fısıldayıp bizi millet gibi koruyup yaşattılar. Bugün bir millet olarak yaşıyorsak bunu edebiyatımıza ve onun gereği olan dilimize borçluyuz.

- Halkı, millet olarak şekillendiren, olgunlaştıran, onun sözlü ve yazılı edebiyatı, varlığının teminatı ise dilidir.”

(Bahtiyar Vahapzade, Vatan Millet Anadili, Atatürk Kültür Merkezi Yay., Ankara 1999, s. 77.)

·    Vahapzade, K. Pautovski’nin şu sözünü de anar:

   - “Her bir insanın, kendi ana diliyle münasebeti onun medenî seviyesiyle beraber vatandaşlık çabasını ortaya koyar. Ana dilini sevmeden vatanı sevmek mümkün değildir. Kendi ana diline bîgâne olan insan vahşîdir.”

·    Bahtiyar Vahapzade sözlerine devam ederek şöyle der:

  - “Bana dünyada en güzel türkü hangisidir deseler, ana ninnisi derim; en ilginç, en güzel kitap hangisidir deseler anamın anlattığı masallar derim.”

·       Anadili bir insanın kişiliğinin gelişmesine, bilgi ve becerilerinin artmasında ve içinde bulunduğu topluma uyum sağlamada çok önemli bir etkendir.

·       Bu insanın anadili onun ekinin bir parçasıdır. (Kültür) 

·       Başlangıçta anadili anne ve babadan, en yakın akrabalardan kazanılır.

·       Daha sonra da çevresinde iletişim içinde olduğu diğer kişilerden, komşulardan... öğrenir.

·       Değişen bir varlık olarak insan böylece de ilk ekinsel birikimini elde etmeğe başlar.

·       Dilin gelişmesi demek, türetilmesi demektir.

·       Türetilmeyen dil gelişemez.

·       Dil gelişmeyince düşünce de gelişemez.

·       Dilimizi ve bununla bağımlı olan düşüncemizi geliştirmek için Türkçe sözcükleri, özellikle de Türkçe kökleri bilmemiz gerekir.

·       Dilimizi geliştirmeyi düşüncemizi geliştirmek ve çağımızın bilimsel verileriyle düşünebilmek için istiyoruz.

·       Türk diline dört elle sarılmamızın tek nedeni budur. "

·       Bir halkın dili onun ruhudur.

        Onun ruhu da dilidir.

·       2000 yılından itibaren 21 Şubat “Uluslararası Anadili Günü” olarak kutlanmaktadır.

        UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) tarafından çok dilliliği ve kültürlülüğü desteklemek ve dilleri korumak ve gelişmelerine katkı sağlamak amacıyla ilan edilen bu gün, dünyanın değişik ülkelerinde kutlanmaktadır.

·       Bu günde özellikle anadilinin önemini vurgulanır, anadilinin geliştirilmesine ve korunmasına dikkatler çekilir.

·       Almanya’da yaşayan Türklerin bu günün anlamını ve önemini anlayabilmeleri çok yararlı olacaktır.

·       Die Sprache einer Nation ist ihre Seele, ihre Seele ist ihre Sprache.

·       (W. Humboldt)

·       Dil kültürün aynasıdır.

·       Die Sprache ist der Spiegel der Kultur.

·       (K. Vossler)

·       Dilimizin sınırları bilincimizin sınırlarıdır.

·       Die Grenzen unserer Sprache sind die Grenzen unseres Bewusstseins.

.       Öğretmen Gönen ÇIBIKCI