Türkçe mi Almanca mı?
Anadilinin
önemi ile ilgili tartışmalar çok daha önceleri yapılmış ve belli sonuçlara
varmıştır.
16. yüzyılın başlarında İngiltere'de
anadile önem verme ve yabancı, özellikle de Latince'den sözcük alınmasına karşı
olma konusunda tartışmalar vardı.
Onlar "İngilizce'de de güzel
yazılar yazılabileceğini" söylüyorlardı.
Bu tarihte kalmış çözümlenmiş bir sorun
değildir.
Örneğin Evans 1949 yılında yazdığı
"The Use of English" (İngiliz'ce'nin kullanılışı) adlı yapıtında bu
konuya değinir ve şöyle der :"Çok
az İngiliz dillerinde ne kadar ince bir düzeneğe sahip olduklarının
bilincindedir."
O
sırada İngiltere'de açık ve uygun İngilizce'nin konuşulmasını desteklemek
amacını güden resmi bir akademi yoktur.
Oysa İngilizce'nin büyük ustalarından
Jonathan Swift,18. yüzyılın başlarında böyle bir kuruluşun savunmasını
yapıyordu. İngilizce için bireysel sesler yükseldiği halde dayanışmalı bir
hareket ortaya çıkmadı.
Örneğin
17. yüzyılın sonlarında John Lock doğru yolu görmüştü: Yapıtında şöyle diyordu:
"bir kimsenin söyleyeceğine gerektiği biçimde dikkat etmesi ve özen
göstermesi gerekir: Bir İngilizin konuştuğu İngilizce değişmeyen bir kullanışa
sahip olmalı ve dil özellikle geliştirilmelidir."
Yine
17. yüzyıl bilimcileri bilim ve dil ilişkisinin önemini kavramışlardı.
Özellikle doğa bilimleri üzerinde
araştırma yapanlar hiç değilse kendi alanlarını ilgilendirdiği ölçüde
İngilizce'nin bir örneğe uydurulmasını istiyorlardı.
Bu bilimcilerin bir yardımları da ilgiyi
modern öğrenime yönelmeleri ve öğrenim aracı olarak da İngilizce'yi seçmeleridir.
Çocuklarımızın
okullarda başarılı olabilmeleri ve okul yaşamına en iyi biçimde uyum
sağlayabilmeleri için burada Almanca'yı çok iyi öğrenmiş olmaları gerekir.
Yalnızca sokakta öğrenilen, konuşulan
dil yeterli değildir. Öğrenim dili, okuma yazma dili de çok gelişmiş olmalıdır.
Bizler
için Almanca'nın resmi dil özelliğinin ve okullardaki öğrenim dili olmasının
yanı sıra bir de anadili Türkçe çok önem kazanmaktadır. Onu öğrenme ve öğretme
konusunda günümüzde bazı tartışmalar
yapılmaktadır.
Genellikle gençlerde ve çocuklarda
görülen çok yalnış bir durum gözükmektedir.
Anadili Türkçe olan ve bu dili
gayet iyi konuşabilen bu kuşak sık sık kendi arasında Almanca konuşmaktadır.
Ya
da bir konuşmanın içinde hem Almanca hem de Türkçe bölümler, sözcükler yer
almaktadır.
Bu ve benzeri durumlar oldukça sakıncalı
ve sağlıksızdır. Bunu yapan yetişkinler de vardır.
Çok yakın geçmişde çok önem verdiğim bir
arkadaşım "artık tüm toplantılarda bundan sonra Almanca kullanma kararı
aldık" diyebilmiş idi. Bu karar eğer o toplantıda Türkçe dillilerin
dışında kişiler de var ise doğrudur. İletişim dili olarak Almanca
kullanılmalıdır ki ortak bir anlama gerçekleştirilebilsin.
Yok,
öyle değil de yalnızca Türkçe dilli katılımcılar var ise o zaman bu ne anlama
gelmektedir? Neyi kanıtlamak istemektedirler? O kişilerin Almanca donanım
düzeylerinin çok üstte olduğu, zaten, tartışılmamaktadır. Bir sohbet içinde
bulunan ve çok üst düzeyde İngilizce bilen Almanların, Almanca'yı bırakıp İngilizce ile konuşmalarının ne gibi
bir anlamı olabilir? Bunu doğal karşılayabilir miyiz? Hiç sanmıyorum !
Hangi
kuşaktan ya da hangi yaştan olursa olsun bir insanın kendi anadilini konuşması
onun en doğal hakkıdır. Almanya'da Türkçe konuşmaktan kaçınmak ve kendini küçük
görmek durumunda kalan kişinin bunu yenebilmesi gerekmektedir. Bir toplulukta
konuşma sırasında Türkçe'yi anlamayanlar var ise ancak o zaman Almanca
konuşulmalıdır.
Ortak
dil olarak konuşulması gereken Türkçe'yi bırakıp da çocuklarıyla bile Almanca
konuşmak özentisinde bulunan anne ve babalara
rastlanmaktadır. Bunun böyle olmasını öğütleyen sözde eğitimci Almanlar da
vardır. Bu durum için verilen gerekçe çocukların Almanca'yı iyi öğrenmesi
olarak ortaya çıkarılmaktadır.
Buna katılmamız kesinlikle olası değildir.
Eğer "Alman olmayan" bir çocuğun Alman dili gelişmeli deniliyorsa, bu
dili öğrenmenin, okuyup, yazmanın, konuşmanın ...yolları aranmalıdır. Bu
durumda çok çocuk var ise onların Almanca dilini geliştirmeleri için
kendilerine özgü yeni önlemler, uygulamalar bulunmalıdır. Örneğin Alman
çocukları ile yapacakları oyun saatleri, işlik çalışmaları, müzik ve spor
çalışmaları, okuma, tiyatro çalışmaları gerçekleştirilmelidir.
Yani,
öyle hemen çocuğun kendi anne ve babası ile anadili Türkçe'yi bırakıp, ayak
üstü, hesapsız, plansız Almanca konuşmasını istemek iş değildir ve çok ucuz bir öneridir; buna uyulmaması gerekir.
Yapılması gerekeni, ister okuldan
kaynaklansın, isterse sokaktan ya da bir dernek üzerinden gerçekleştirilsin, bu
toplumda yaşayan çocukların okul içi ve dışı çalışmalarda bir arada
olabilmelerini, birlikte üretime katılabilmelerini sağlamaktır.
İşte o zaman toplumun ortak dili Almanca birlikte ve en hızlı biçimde öğrenilir.
Yine
birçok sözde eğitici öğretmenin düşündüğü ve velilere önerdiği gibi "burası Almanya, burada Almanca
konuşulur; öbür dillere hiç gerek yoktur. Sizin çocuğunuzun da okulda başarılı
olması için Türkçe'ye falan gereksinimi yoktur; önemli olan yalnızca Almanca
öğrenmesidir! " Bu nedenle evde de çocukla Almanca konuşun, onu Türkçe'ye
falan gönderip, kafasını iyice karıştırmayın!" gibi
anlatımların insancıllıkla ve gerçek bir bilimsellikle uzaktan yakından hiç bir
ilişkisi yoktur.
Hem çok tehlikelidir, hem de aşağılayıcı
bir durumdur. İçinde bir de yabancı düşmanlığı, Avrupa merkeziyetci yaklaşımlar
gizlidir.
Bir
ailenin kendine özgü bir anadili vardır. Bu dil o ailenin temel iletişim
aracıdır ve bunun üzerinde kurulan bir ilişkiler demeti vardır. Bu sağlıklı
ilişkiler ağını bozabilecek dış bir etki de işte bir diğer dili anadili yerine
kullanmaktır. Yok eğer bir ailede birden çok anadili/ ev dili var ise ve bunlar
o ailenin temel dilleri ise o zaman bir "çok dilli aile" söz
konusudur.
Bu durumda her bir dil kendine göre bir
eşdeğerliliğe sahiptir ve kullanılmalıdır. Örneğin değişik etnik kökenlilerin
evliliğinden ortaya çıkan ailelerde bu durum söz konusudur. Örneğin bir Alman
ve Türk'ün evliliğinden oluşan ailede her iki dil de o evin "dili"dir
ve eş değerde öğrenilmelidir, kullanılıp, geliştirilmelidir.
Her
aile kendi içinde kendi anadili ile konuşma hakkına ve özgürlüğüne sahiptir. Ne
kadar çok Almanca bilinirse bilinsin, eğer anne ve babalar çocukları ile Türkçe
konuşmaya özen gösterir ve ısrarlı davranırlarsa hep birlikte gayet güzel kendi
anadilleri içinde konuşabilirler.
Bazı anne ve babaların yaptığı en büyük
yanlış "bu çocuğun kendi
çocukları olduğunu" unutmalarıdır. Çocuklar Alman okuluna gideceklerdir, Almanca
öğreneceklerdir; hatta bir Alman çocuktan bile çok daha başarılı olacaklardır.
Ama tüm bu nedenlerden dolayı bir insanın kendi çocuğu ile bir başka dilde konuşması "doğal" değildir.
Doğal
olan şudur: Okula giden çocuğunuz eve geldiğinde ev ödevlerini yapmalıdır. Siz
anne ve baba olarak ona en uygun koşulları sağlayacaksınız ve onun çalışmasını
özendireceksiniz.
Çocuğunuzun ev ödevine yardım ederken de
hem Almanca'dan hem de Türkçe'den yararlanacaksınız. Nerede ve ne zaman hangi
dili kullandığınızı çocuk da böylece öğrenecektir.
Çok kesindir ki özellikle çocuklar daha
küçük iken onların ödevlerine yardım edilmelidir. Burada bile "açıklamalarda kullanacağı dil" anne ve çocuk arasında kendi anadili Türkçe
olmalıdır.
Ama çocuğun dersini anlatması ise
Almanca olmalıdır. Böylelikle çocuğun kendi öz kişiliği sağlıklı bir biçimde
gelişir, kendi özgüvenini kazanır.
Okulda ve Alman toplumunda gerekli olan
Alman dilini de çok geliştirir, onu kendi anadili düzeyinde kullanabilir.
Kendi kişiliğini geliştirememiş, özgüveni
olmayan, anadil temeli olmayan bir insanın başarılı olması çok zordur. İkinci
bir dili de öğrenmede yavaştır ve eksikli kalır.
Bu nedenle yetişkinler çocuklar ile
konuşurken çok seçici ve dikkatli olmalıdırlar. bilindiği gibi çocuklar
çevrelerinden edindiği deneyimlerle ve örneklemlerle kendi yollarını bulurlar.
Bizim
aradığımız gelecek, kuşaklar şöyle olmalıdır:
- Hem Almanca hem de Türkçe dillerinde
çok güçlü olmalıdırlar.
- Yaptıkları eğitim ve öğrenimde her iki
dil ve bunlara bağlı ekinsel özellikler yer alabilmelidir.
- Çok iyi bir meslek öğreniminden
geçebilmelidirler.
Eğitimde şans eşitliği olmalıdır.
Anadilini inkar etmeyen bir eğitim politikası kazandırılmalıdır.
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI,
25 Şubat 2000 Cuma, Aschaffenburg,
16. )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder