10 Temmuz 2018 Salı

16 - Türkçe mi Almanca mı?

    Türkçe mi Almanca mı?
       Anadilinin önemi ile ilgili tartışmalar çok daha önceleri yapılmış ve belli sonuçlara varmıştır.
       16. yüzyılın başlarında İngiltere'de anadile önem verme ve yabancı, özellikle de Latince'den sözcük alınmasına karşı olma konusunda tartışmalar vardı.
       Onlar "İngilizce'de de güzel yazılar yazılabileceğini" söylüyorlardı.
       Bu tarihte kalmış çözümlenmiş bir sorun değildir.
       Örneğin Evans 1949 yılında yazdığı "The Use of English" (İngiliz'ce'nin kullanılışı) adlı yapıtında bu konuya değinir ve şöyle der  :"Çok az İngiliz dillerinde ne kadar ince bir düzeneğe sahip olduklarının bilincindedir."
       O sırada İngiltere'de açık ve uygun İngilizce'nin konuşulmasını desteklemek amacını güden resmi bir akademi yoktur.
       Oysa İngilizce'nin büyük ustalarından Jonathan Swift,18. yüzyılın başlarında böyle bir kuruluşun savunmasını yapıyordu. İngilizce için bireysel sesler yükseldiği halde dayanışmalı bir hareket ortaya çıkmadı. 
       Örneğin 17. yüzyılın sonlarında John Lock doğru yolu görmüştü: Yapıtında şöyle diyordu: "bir kimsenin söyleyeceğine gerektiği biçimde dikkat etmesi ve özen göstermesi gerekir: Bir İngilizin konuştuğu İngilizce değişmeyen bir kullanışa sahip olmalı ve dil özellikle geliştirilmelidir."
       Yine 17. yüzyıl bilimcileri bilim ve dil ilişkisinin önemini kavramışlardı.
       Özellikle doğa bilimleri üzerinde araştırma yapanlar hiç değilse kendi alanlarını ilgilendirdiği ölçüde İngilizce'nin bir örneğe uydurulmasını istiyorlardı.
       Bu bilimcilerin bir yardımları da ilgiyi modern öğrenime yönelmeleri ve öğrenim aracı olarak da İngilizce'yi seçmeleridir.
       Çocuklarımızın okullarda başarılı olabilmeleri ve okul yaşamına en iyi biçimde uyum sağlayabilmeleri için burada Almanca'yı çok iyi öğrenmiş olmaları gerekir.
       Yalnızca sokakta öğrenilen, konuşulan dil yeterli değildir. Öğrenim dili, okuma yazma dili de çok gelişmiş  olmalıdır.
       Bizler için Almanca'nın resmi dil özelliğinin ve okullardaki öğrenim dili olmasının yanı sıra bir de anadili Türkçe çok önem kazanmaktadır. Onu öğrenme ve öğretme konusunda günümüzde bazı  tartışmalar yapılmaktadır.
       Genellikle gençlerde ve çocuklarda görülen çok yalnış bir durum gözükmektedir. 
        Anadili Türkçe olan ve bu dili gayet iyi konuşabilen bu kuşak sık sık kendi arasında Almanca konuşmaktadır. 
        Ya da bir konuşmanın içinde hem Almanca hem de Türkçe bölümler, sözcükler yer almaktadır.
       Bu ve benzeri durumlar oldukça sakıncalı ve sağlıksızdır. Bunu yapan yetişkinler de vardır.
       Çok yakın geçmişde çok önem verdiğim bir arkadaşım "artık tüm toplantılarda bundan sonra Almanca kullanma kararı aldık" diyebilmiş idi. Bu karar eğer o toplantıda Türkçe dillilerin dışında kişiler de var ise doğrudur. İletişim dili olarak Almanca kullanılmalıdır ki ortak bir anlama gerçekleştirilebilsin.
       Yok, öyle değil de yalnızca Türkçe dilli katılımcılar var ise o zaman bu ne anlama gelmektedir? Neyi kanıtlamak istemektedirler? O kişilerin Almanca donanım düzeylerinin çok üstte olduğu, zaten, tartışılmamaktadır. Bir sohbet içinde bulunan ve çok üst düzeyde İngilizce bilen Almanların, Almanca'yı  bırakıp İngilizce ile konuşmalarının ne gibi bir anlamı olabilir? Bunu doğal karşılayabilir miyiz? Hiç sanmıyorum !
       Hangi kuşaktan ya da hangi yaştan olursa olsun bir insanın kendi anadilini konuşması onun en doğal hakkıdır. Almanya'da Türkçe konuşmaktan kaçınmak ve kendini küçük görmek durumunda kalan kişinin bunu yenebilmesi gerekmektedir. Bir toplulukta konuşma sırasında Türkçe'yi anlamayanlar var ise ancak o zaman Almanca konuşulmalıdır.
       Ortak dil olarak konuşulması gereken Türkçe'yi bırakıp da çocuklarıyla bile Almanca konuşmak özentisinde bulunan anne ve babalara rastlanmaktadır. Bunun böyle olmasını öğütleyen sözde eğitimci Almanlar da vardır. Bu durum için verilen gerekçe çocukların Almanca'yı iyi öğrenmesi olarak ortaya çıkarılmaktadır.
      Buna katılmamız kesinlikle olası değildir.
      Eğer "Alman olmayan" bir çocuğun Alman dili gelişmeli deniliyorsa, bu dili öğrenmenin, okuyup, yazmanın, konuşmanın ...yolları aranmalıdır. Bu durumda çok çocuk var ise onların Almanca dilini geliştirmeleri için kendilerine özgü yeni önlemler, uygulamalar bulunmalıdır. Örneğin Alman çocukları ile yapacakları oyun saatleri, işlik çalışmaları, müzik ve spor çalışmaları, okuma, tiyatro çalışmaları gerçekleştirilmelidir.
       Yani, öyle hemen çocuğun kendi anne ve babası ile anadili Türkçe'yi bırakıp, ayak üstü, hesapsız, plansız Almanca konuşmasını istemek  iş değildir ve çok ucuz bir öneridir; buna uyulmaması gerekir.
        Yapılması gerekeni, ister okuldan kaynaklansın, isterse sokaktan ya da bir dernek üzerinden gerçekleştirilsin, bu toplumda yaşayan çocukların okul içi ve dışı çalışmalarda bir arada olabilmelerini, birlikte üretime katılabilmelerini sağlamaktır.
        İşte o zaman toplumun ortak dili Almanca birlikte ve en hızlı biçimde öğrenilir.
       Yine birçok sözde eğitici öğretmenin düşündüğü ve velilere önerdiği gibi "burası Almanya, burada Almanca konuşulur; öbür dillere hiç gerek yoktur. Sizin çocuğunuzun da okulda başarılı olması için Türkçe'ye falan gereksinimi yoktur; önemli olan yalnızca Almanca öğrenmesidir! " Bu nedenle evde de çocukla Almanca konuşun, onu Türkçe'ye falan gönderip, kafasını iyice karıştırmayın!"  gibi anlatımların insancıllıkla ve gerçek bir bilimsellikle uzaktan yakından hiç bir ilişkisi yoktur.
       Hem çok tehlikelidir, hem de aşağılayıcı bir durumdur. İçinde bir de yabancı düşmanlığı, Avrupa merkeziyetci yaklaşımlar gizlidir.
       Bir ailenin kendine özgü bir anadili vardır. Bu dil o ailenin temel iletişim aracıdır ve bunun üzerinde kurulan bir ilişkiler demeti vardır. Bu sağlıklı ilişkiler ağını bozabilecek dış bir etki de işte bir diğer dili anadili yerine kullanmaktır. Yok eğer bir ailede birden çok anadili/ ev dili var ise ve bunlar o ailenin temel dilleri ise o zaman bir "çok dilli aile" söz konusudur.
       Bu durumda her bir dil kendine göre bir eşdeğerliliğe sahiptir ve kullanılmalıdır. Örneğin değişik etnik kökenlilerin evliliğinden ortaya çıkan ailelerde bu durum söz konusudur. Örneğin bir Alman ve Türk'ün evliliğinden oluşan ailede her iki dil de o evin "dili"dir ve eş değerde öğrenilmelidir, kullanılıp, geliştirilmelidir.
       Her aile kendi içinde kendi anadili ile konuşma hakkına ve özgürlüğüne sahiptir. Ne kadar çok Almanca bilinirse bilinsin, eğer anne ve babalar çocukları ile Türkçe konuşmaya özen gösterir ve ısrarlı davranırlarsa hep birlikte gayet güzel kendi anadilleri içinde konuşabilirler.
      Bazı anne ve babaların yaptığı en büyük yanlış "bu çocuğun kendi çocukları olduğunu" unutmalarıdır. Çocuklar Alman okuluna gideceklerdir, Almanca öğreneceklerdir; hatta bir Alman çocuktan bile çok daha başarılı olacaklardır. Ama tüm bu nedenlerden dolayı bir insanın kendi çocuğu ile bir başka dilde konuşması "doğal" değildir.
       Doğal olan şudur: Okula giden çocuğunuz eve geldiğinde ev ödevlerini yapmalıdır. Siz anne ve baba olarak ona en uygun koşulları sağlayacaksınız ve onun çalışmasını özendireceksiniz.
      Çocuğunuzun ev ödevine yardım ederken de hem Almanca'dan hem de Türkçe'den yararlanacaksınız. Nerede ve ne zaman hangi dili kullandığınızı çocuk da böylece öğrenecektir.
      Çok kesindir ki özellikle çocuklar daha küçük iken onların ödevlerine yardım edilmelidir. Burada bile "açıklamalarda kullanacağı  dil" anne ve çocuk arasında kendi anadili Türkçe olmalıdır.
       Ama çocuğun dersini anlatması ise Almanca olmalıdır. Böylelikle çocuğun kendi öz kişiliği sağlıklı bir biçimde gelişir, kendi özgüvenini kazanır.
      Okulda ve Alman toplumunda gerekli olan Alman dilini de çok geliştirir, onu kendi anadili düzeyinde kullanabilir.
      Kendi kişiliğini geliştirememiş, özgüveni olmayan, anadil temeli olmayan bir insanın başarılı olması çok zordur. İkinci bir dili de öğrenmede yavaştır ve eksikli kalır.
       Bu nedenle yetişkinler çocuklar ile konuşurken çok seçici ve dikkatli olmalıdırlar. bilindiği gibi çocuklar çevrelerinden edindiği deneyimlerle ve örneklemlerle kendi yollarını bulurlar.
       Bizim aradığımız gelecek, kuşaklar şöyle olmalıdır: 
       - Hem Almanca hem de Türkçe dillerinde çok güçlü olmalıdırlar.
       - Yaptıkları eğitim ve öğrenimde her iki dil ve bunlara bağlı ekinsel özellikler yer alabilmelidir.
       - Çok iyi bir meslek öğreniminden geçebilmelidirler.
      Eğitimde şans eşitliği olmalıdır. Anadilini inkar etmeyen bir eğitim politikası kazandırılmalıdır.

       Öğretmen Gönen ÇIBIKCI,
       25 Şubat 2000 Cuma, Aschaffenburg,

16. )


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder