10 Temmuz 2018 Salı

18 - Eğitim ve Öğretimde Ekin.

Eğitim ve Öğretimde Ekin

     "KÜLTÜR"
       Eğitim ve öğretim her zaman belli bir çağın ürünü olmuştur. 
         Her toplum ve her çağ kendi eğitim ve öğretim anlayışını birlikte getirmiştir. 
         Onun kendine koşut bir düzeyi ve getirdiği birikimi vardır.           Halk, devlet, bilim, toplum..... eğitim ve öğretimi biçimlendirir.
       Bir de o çağın bilimde ve insancıl-evrensel değerlerde aldığı bir hız vardır. 
         Bu gelinen çizgide çeşitli halkların, bölgelerin, bilimcilerin... katkıları vardır. 
         Ve gelinen en üst değerler noktası artık tüm insanlığa aittir. İşte bu anlamda tüm elde edilenler de yine tüm insanlığa sunulmuştur. 
       Evrensel değerlerin oluşmasında nasıl ki dünyanın her bir bölgesi ve halkı değişik katkılarda bulunmuş ise ve de bunun azı çoğu olmazsa, bu da bir ortak varsıllıktır.
       Her halk ya da bir halk öbeği yine geçmişinden gelerek biriktirdiği bir kendine özgü ekine sahiptir. 
         Bunun o halkın yanında değeri yadsınamaz. 
         Onlar için önemi ve yaşamsalllığı çok büyüktür. 
         Peki her halk kendi ekinsel değerlerini ve birikimini yalnızca kendine mi saklamalıdır ?
       Diğer insanlar bu değerlerden yararlanmamalı mıdır ?
       Ya da hangi halkın ekinsel değerleri daha üstündür? Şu ya da bu halkın ekininin hiç bir değeri yoktur ! denilebilir mi ?
       Denilemez!
       Çünkü artık insanlığın geldiği evrensel değerler çizgisi tüm halkların ve onların ekinsel özelliklerinin tüm insanlığın ortak bir malı olduğunu ve her birine de tek tek değer verilmesi gerektiğini söyler. Böylece bu çizgiden geri dönmek ve bunun tersini ileri sürmek çağdaşlık değildir !
       Bir toplumda ya da bir devlette  tek bir ekin mi olur ?
       Hayır.
       Dünyanın hiç bir ülkesinde o ülkenin toplum tek bir halk öbeğinden oluşmamıştır. 
         Çok değişik insan grupları, öbekleri vardır. 
         Ve tüm bu insanlar da kendi ortak yaşam alanlarında, ülkelerinde barış ve özgürlük ortamında kendi değerlerini sunabilmelidirler.
       Bu öyle düzenlenmelidir ki yaşamın tüm alanlarında insanlar eş değerlilik ve şans eşitliliği ilkesinde bunu bir hak olarak alabilmelidirler. 
         İnsanların kendi öz ekinlerini alabilmeleri, onları yaşatabilmeleri bir haktır. 
         Önemli olan bu hakkın o toplumda örgütlenmesini sağlamaktır.
       Ayni şekilde yine insanların diğer halkların ekinsel değerlerinden ve ürünlerinden yararlanabilme hakkı da olabilmelidir. İşte tüm bu düzenlemeler toplumun her alanında olması gerektiği gibi eğitim ve öğretim kurumlarında da olmalıdır.
       Şu an Almanya Federal Cumhuriyeti toplum olarak çok ekinli ve uluslu bir toplum olmuştur. Zaten çok önceden de bakıldığında kendi içinde bölgesel ekinsel farklılıklar her zaman olmuştur.
       Özellikle atmışlı yıllardan bu yana ise iş göçü ile birlikte Almanya'ya çok daha değişik özellikte ekinler ve onları taşıyan halklar taşınmıştır.
       İş göçünün üzerinden nerede ise kırk yıla yakın bir zaman geçmiş olduğu halde esmi politikası bu gerçeği görmek istememiştir.
       Bunun sonucu olarak da toplumun tüm alanlarında olması gereken barış içinde eş değerli birlikte yaşam gerçekleşememiştir.
       Almanya şu an bir göç ülkesi konumuna gelmiştir. Ama göç ülkesinin alması gereken önlemleri almamıştır ve toplumsal örgütlenmesini bu yönde yapamamıştır. Almanya toplumu bir "çok uluslu ve çok ekinli toplum" olmuştur. Halkların kendi ekinlerini devam ettirebilecekleri alanlar ve bunların karşılıklı değerlendirilmesi gerçekleştirilmemiştir.
       Bu nedenle geleceğe dönük olarak, hemen, toplumun tüm alanlarında çok kültürlü ve uluslu bir yaşam olanağı sağlanmalıdır. Tüm eğitim ve öğretim alanlarında çok ekinlilik bir varsıllık olarak kabul edilmelidir. Buna bağlı olarak yeni düzenlemelere, yöntemsel ve içeriksel önlemler alınmalıdır. Bu bağlamda da doğal olarak anadili çok önemli bir yere kavuşmalıdır.
       Çok dilli bir eğitim ve öğretim düzeni Almanya'nın hem kendi içinde, hem de dünyada daha saygın bir toplum olmasını sağlayacaktır. Yeter ki Almanya toplumunun tek tek bireyleri ve tüm politikacıları bunu görebilsinler ve yaşama geçirebilsinler.
       İşte o zaman, okullardaki tüm etkenliklerde ve eğitme-öğretme alanlarında karşılıklı saygıya dayanan ve bu toplumun vardığı varsıllığı yansıtabilacek, tüm ekinler sahip çıkıp onları yaşatabilecek bir düzenleme olacaktır. Böylece daha güçlü ve donanımlı, sağlıklı bireylerden oluşan bir topluma doğru gidilecektir.
       Dil ve ekini yarım olan bir çocuğun, bunun sonucu olarak da düşüncesi yarım olur. Düşüncesi yarım olan bir çocuğun, tüm yaşamı boyunca karşılaşacağı tüm etkenliklerde başarılı olma şansı ise yok denecek kadar azdır. Böyle bir durumda olan çocuğun da ne kendisine, ne ailesine, ne de içinde bulunduğu topluma büyük bir yararı olur.
       Bu yüzden çocuklarımızın yarım dilli, yarım ekinli kalmalarını; iki ekin arasında "yitip gitmelerini önlemek" için, çocuklarımızın hem kendi anadili ve ekinlerinde hem de Alman dili ve ekini içinde eğitim ve öğretim yapabilmelerini istemeliyiz. Bu konuda uğraş vermeliyiz.
       Tüm bunların Almanya'nın resmi dilinin, ana öğretim ve iletişim dilinin Almanca olmasını engellemez. Almanca bu gün sahip olduğu yere daha fazlasıyla sahip olacaktır. Diğer diller ve ekinler onunla kucaklaşacak ve karşılıklı bir bileşimle daha da teke tek güçlenmelerine neden olunacaktır.
      Bunun içinde ders programları, çizelgeleri, saatleri, araç ve gereçleri, kitapları... yeniden düzenlenmelidir.

       Öğretmen Gönen ÇIBIKCI
       25 Şubat 2000 Cuma, Aschaffenburg,

18.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder