10 Temmuz 2018 Salı

21 - Türkçe Çağdaş Ve Güçlü Bir Dildir

 Türkçe Çağdaş Ve 
     Güçlü Bir Dildir
       Almanya'da resmi dil Almanca'dan sonra halkın konuştuğu en büyük anadil Türkçe'dir.
       Sayıları iki milyon yediyüz çerçevesinde olduğu sanılan bu Türkçe dilli halk grubu ne yazık ki kendi gücü oranında temsil edilememekte ve Türkçe hak ettiği yeri alamamaktadır.
       Bugün dünya genelinde 300 milyon kadar insanın konuştuğu köklü ve büyük bir dil olan Türkçe altı ülkede resmi dil konumundadır.
       Almanya'nın eğitim sistemi ise Türkçe'ye çok dar bir hareket olanağı tanımaktadır. Bu alanın genişletilememiş olmasında Türkçe dilli halk grubunun savsaması ve içinde bulunduğu yanlış kanılar da büyük rol oynamaktadır.
       Türkçe dili yüzyıllar boyunca savsamaya uğramış, çeşitli etmenler onun gelişimini kösteklemiştir. Bu ağır koşular altında da Türk dili ne yapıp yapıp öz varlığını ve benliğini korumayı başarmıştır. Anlatı yollarının çeşitliliği ve özgünlüğü bakımından dilimiz dünyanın  en olağanüstü yetenekte ve güzellikte bir dilidir.
       Dilde özgürlük ve özerklik ile dilin gelişip varsıllaşması sorunları, birbirlerinden ayrılmayan, birbirleriyle atbaşı yürümesi gereken bir ilkeyi gösterir.
       Bir dilin varsıllığından ne anlarız?
       Bir defa, her şeyden önce sözcük dağarcığının varsıllığını dile getirir. Ayrıca engin ve gelişmiş bir dilde anlatım incelik ve çeşitlilikleri; kullanışlı ve varsıl içerikli kavram ve düşünce kalıpları; dilin aşılama, çağrışım ve seçkin uygulama örnekleri yoluyla dile getirdiği düşünceler; renk, canlılık, kıvraklık ve dygulanma unsurları...
       Birkaç sözcükle söyleyecek olursak geniş anlatı olanaklarının yaratılması ya da esinlenmesi; dil bilinci, dil duygusu, dil estetiği; dilin vurgusu, ses uyumları ve düzenliliği gibi özellikleri; dakiklik, ve ince anlam ayırımları duyarlılığı gibi nitelikler hep dil varsıllığını belirleyen ve simgeleyen özelliklerdir.
       Bunları da yazınsal dil açısından ve bilimsel, mantıksal anlatım açısından olmak üzere iki bölüm olarak düşünmek yerinde olur.  
       Çünkü, örneğin, bir ve aynı sözcüğün birden fazla anlam taşıması cinas gibi bir yazınsal sanat açısından dilin olumlu bir özelliği sayılabileceği gibi, anlatı açıklığı ve dakikliği açısından olumsuz bir özellik sayılmak durumundadır.
       Dilimizin ileriye yönelik gelişmelere yetenekli olduğundan şüphe edilmez. Dilin ekin dili ve daha da öte bir bilim dili yönünde geliştirilmesi ise bir devamlılık işidir. Bu amacın gerçekleştirilmesi kesin ve açık bir gereksinim olduğuna göre bu yolda duyulacak tüm çekinceleri ne yapıp yapıp bir kıyıya itmek zorunluluğundayız.
       Özellikle öğretim dili olarak Türkçe'nin yurdumuzdaki toplumsal yeri günümüzde güncel ve ivedili bir sorun boyutlarını taşımaktadır. Bugün birçok yüksek okulda birçok dersin başka bir dil aracılığıyla verilebiliyor olması çok düşündürücüdür.
       "Bilim uluslararasıdır. Uluslararası bilim dili ise İngilizce'dir. O halde eğitimi İngilizce yapalım" "yanılgısı" devam etmektedir.
       Bilimin uluslararası olan yanı onun yöntemleridir. Hangi konuda araştırma yapılacağı, ne üzerinde çalışılacağı, yani bilimin amaçları, erekleri ise ulusaldır, toplumsaldır, kişiseldir.
       Yabancı dilin, başlı başına yabancı dil derslerinde, özel yöntemli, görsel ve işitsel dil kurslarında öğretilmesi gerekirken Türkiye'de yeni ve çok verimli yabancı dil öğretme yöntemleri uygulanmamış, onun yerine gittikce sayısı artan okullarda, birçok dersin Türkçe yerine İngilizce verilmesine çalışılmıştır.   
       Öğretim dili olarak Türkçe'nin savsaklamaya uğramış olmasının etkileri Türkiye dışına buralara kadar ulaşabilmektedir. Bir dile verilen toplu ve genel değer yargıları o dilin tüm yayılma ve etkileme alanlarında kendisini gösterir... Böylesine uzun süredir gele gelen genel kanı ve eğilim ise kendine özgü de bir dil mentalitesi geliştirmiştir. İşte bu  "kabul edilir olma durumu" etkilerini Avrupa'daki Türklerde de kendisini göstermektedir.
       Buna bağlı olarak da kendi gelecekleri demek olan çocuklarının, okullarda Türkçe dilini öğrenmeleri yönünde duyarlılığı ve bir çabayı gösterememektedirler. Türk dilini Almanya'da kullanma ve geliştirebilme konusunda çok yetersiz kalmaktayız. Bu durum ise bir ekin yıkma ve kendini dışa bağlama olgusunu da, ister istemez, beraberinde getirecektir.
       Türk dilini ilerletmek , işletmek ve geliştirmek demek, öteki dillerde, tarihte ve de şimdi bilim, sanat, teknik, endüstri, felsefe, hukuk, ahlak, dil, din, politika, sanat.... alanlarında, başta anıtsal yapıtlar olmak üzere, yazılmış olanların dile kazandırılması ve şimdi, adı geçen alanlarda, o alanların eliyle, dilimize, bilinmeyen, yeni, özgün anlamlar getirmesi ve bunların dile dökülmesi; Türkçe'de, tarihte, unutulmuş olanların temizlenerek diriltilmesi, bırakılmış olanakların yakalanması demektir. Bu eylemlere ise yalnızca dil çalışmaları destek olur.
       Türk dilini ilerletmek demek, bu işlemlerin bilim, teknik ve endüstri alanının adamlarınca yapılması, bunun Türk dilinden dökülüp yazıya geçirilmesi demektir.
       Bilindiği gibi Atatürk, Türk dilinin hem anlam hem de biçim yönünden, gerçekleştirilecek Türk ulusuna dönük hümanizması için devlet adına
     "milli his ile milli dil arasındaki bağlantı çok kuvvetlidir. Dilin milli ve varsıl olması milli hissin inkişafında başlıca müessirdir. Türk dili, dillerin en varsıllerindendir, yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır."
sözleriyle 2 eylül 1930'da bir çağırıda bulunmuştur.
       Bu sözler bu gün için de ayni derecede önemlidir ve geçerlidir.
       Biz öteden beri dilimize büyük ilgi ve özen göstermiş bir ulusuz. Son yıllarda tüm dünyada orta ve gerekse yüksek öğretimde İngilizce'nin ağırlık kazandığını gözlemlemekteyiz.
       Ayrıca  toplumsal yaşamımızda (yirmiye yakın dilden oluşan) Osmanlıca ve Frenkce kokan " dil çorbası dönemi" başlamıştır artık. Ses bayrağımız Türkçe 1980'li yıllarda vurgun yedi. Dikkatlice okuyun gazeteleri, dergileri; bilinç uyanıklığı ile dinleyin televizyonları ve radyoları. 
       Türkiye'deki mağazaların adlarına bir bakın. Kendinizi bir yabancı ülkede hissettiğiniz anlar olacaktır. Türkçe'nin nasıl çırpındığını göreceksiniz.
       Fransa'daki gibi bir "anadili koruma yasası" benzeri bir yasanın bizde de çıkması sağlanmalıdır. En azından levha ve tabelaların Türkçe sözcüklerle yazılması sağlanmalıdır.Türkçe'den kopanlar, sanki Türkiye'den de uzaklaşıyorlar...
       Oysa, öğretim ve ekin dili olarak dilimizin önemini yitirmesi, toplumsal yaşamımızda dile hiç önem vermememiz ekin ve uygarlık davamıza aykırı düşen bir durumdur. Almanya'daki durum da Türk dilini çok daha da geriye itmektedir.
       Dilimizin öz varsıllığını öne çıkarabilmek ve onu dünya dilleri arasında, değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek nasıl sağlanacaktır ? Ya da bizim böyle bir hakkımız ya da görevimiz var mıdır ?
       Biz bir yandan batı dillerindeki her sözcüğün karşısında bir de Türkçe sözcüğün olmasını isteme durumunda olmamız gerekirken bir de bakıyoruz ki nerede ise Türkçe AFC'de yok olma durumuna doğru itilmektedir. 
         Bunda ana etken dilden mi gelmektedir, yoksa uygulama ve kavram olanlarındaki işlersizlikten mi kaynaklanmaktadır?
       Bu alanda bir tartışma ortamının oluşması, Türkçe dilli halkın kendi diline sahip çıkması, öyle gözüküyor ki, daha başlamış değildir. Halkımızın genel kanısının tam tersine, Türkçe'nin yalnızca evde konuşuluyor olması yetmez!
       Okullarda iyi bir "anadili eğitimi" verilmelidir. sanatcılar, yazarlar ve ozanlar Türkçe'nin engin kaynağından bilinçle yararlanmalı yeni yapıtlar yaratmalıdırlar. Türkçe sevgisini halka aşılamalıdırlar.
       Bir dilin yaşaması ve onun ileriye dönük olarak gelişebilmesi için, okullarda çağdaş yöntemlerle, uzmanlarınca öğretilmesi gerekmektedir. 
        Bunun sonucu olarak da Türk dilinde kendini yetiştirebilme olanağını bulabilmiş olan bilimciler yetişecektir. 
        Böylelikle de Almanya'da Almanca'nın yanı sıra Türkçe'yi bilim dili olarak görebileceğiz.
       Bu da Türkçe dilli halkın geleceğe yönelik bir ereği olmalıdır. İşte aydınımızın ve bilimcimizin bir görevi de bu olacaktır.
      Bunun bir hayal olmaktan çıkıp, çok ekinli bir toplumun vermesi gereken gerçek bir hak olduğunu görmek, ancak bizlerin tümümüzün, ortak bir çabası sonucu elde edilecektir.

       "Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır."

       Öğretmen Gönen ÇIBIKCI,
       25 Şubat 2000 Cuma, Aschaffenburg,

21.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder