7)
. Dil Herkese Gereklidir!
[1] İnsan sözünü
dili ile söyler ; sözü iyi olursa yüzü parlar.
[2] Konfüçyüs'e sormuşlar, devlet
yönetimine katılsaydın, devlet erki sana verilseydi, ne yapardın ?
Konfüçyüs
"DİL" demiş, "öncelikle dil".
"Çünkü dil kusurlu olursa sözcükler
düşünceyi doğru anlamlandıramaz.
Düşünce doğru anlaşılmayınca da görev ve sorumluluklar doğru
algılanamaz.
Görev ve sorumlulukların gereği gibi yerine getirilmediği ülkede
kurallar ve tüze bozulur.
Kurallar ve tüze bozulunca da adalet yanlış yola sapar.
Adalet yanlış yola sapınca da şaşıran halk ne yapacağını, nasıl
davranacağını kestiremeyeceği için kargaşa baş gösterir; düzen temelden
bozulur.
Onun içindir ki, bir ulusun yaşamında hiçbir şey dil ölçüsünde
önemli bir etken değildir."
Dil
insanın kendi iç doğasından çıkmıştır, fışkırmıştır.
Bir
iç atılımdır. İnsandaki duyu, istem ve aklın bir ürünüdür, tinsel bir eylemdir.
Dil
ile düşünce içli dışlı bir ilişki içerisindedir.
Düşünce,
içten konuşmadır.
Düşüncenin
dilden dökülmesi ya da dile dökülmesi dıştan konuşmadır.
Ağızdan
çıkan sesler her ulusta ortak değildir.
Diller
değişik ayrımlıdır ama değişmeyen doğru, her insanın bir dile gereksiniminin
olduğudur.
Bu da
onun "anadili"dir.
Anadili
kavramı yalnızca çocuğun "annesinin dili" anlamına gelmez.
O
dil, çocuğun kendi evinden, ailesinin doğal ortamda kazandığı dildir.
O dil
onun kendi öz kökleri ile olan en temel bağıdır.
Dil
canlıdır.
Dil
ve yaşam birbirinden kesinlikle ayrılamaz.
Dil
her insanda doğuştan var olan bir "doğa"dan, insanın iç
gereksiniminden, bir genel dil yetisinden, bir eylemi anlama, bir eylemi
konuşma olan "dil gücü"nden, zorunlu olarak fışkırır.
Dil
kendisini tarihte ve tarih içinde gerçekleştirir, oluşur.
Herkes,
her kuşak ona kendisinden bir şeyler katar.
Bu
nedenle dil kişilerin ve kuşakların bir ürünüdür.
Bireyin
kimliğinin oluşmasında, onun kendini yetiştirmesinde, genel ve meslek
öğreniminde başarısını ve niteliğini belirlemede en önemli etken dil olgusudur.
Birey
ancak kendi dilinin gücüne, etkileme ve etkilenmesine; o dilin kendi
yetişmesinde oynadığı rolün ağırlığına, belirleyiciliğine bağlı olarak
geleceğini ve toplumsal yapısını oluşturabilir.
Çok
dillilik ya da bireyin birden çok anadiline sahip olması o bireyin tüm
varoluşunu etkiler. Bu da doğal olarak o bireyin kendisinden sonra gelecek olan
kuşaklara yön verir.
Bir
dilin çerçevesinde o dille birlikte kendi dünyası, kendi bilimsel, ekinsel,
sanatsal, halkbilimsel...varlıkları, değerleri yer alır.
Bireyin
o dile sahip olabilmesi o dille ilgili dünyanın da kapısını açabilecek bir
anahtar anlamına gelir.
O
dile egemenlik ve o dilde güçlü olmanın oranı da tüm
bu olanakları kullanmada ayrı bir rol oynar.
Bu
nedenle de bireyin en az bir dilde çok iyi yetişebilmesi gerekir.
Bunu
kavramış varlıklı aileler çocuklarını çok dilli
bir eğitim ve öğretim yapan okullara gönderiyorlar.
Bir
dilin kullanılabileceği tüm alanlara giriş yolları kolayca bulunabilmelidir.
O
dilin tüm varlıklarını edinebilmesi ve kendini geliştirebilmesi için gerekli
tüm olanaklar o dile sunulabilmelidir.
Birden
çok dilli olabilmek de doğal olarak bu çeşitliliği ve varsıllılığı kendi
oranında artıracaktır.
Bu
nedenle de dil en geniş olanaklarla ve eğitimde şans eşitliği temel
ilkesi çerçevesinde ve çağdaşlık ışığı altında elde edilebilmelidir,
geliştirilebilmeli ve donatılabilmelidir.
O
dili kullanabilecek alanlar var edilmelidir.
Dil
yaşamın tüm alanlarında kullanılır olmalıdır.
Bu
alanları yaratabilmek, gelişimini sağlamak bu toplumda yaşayan her çağdaş
kurumun da görevidir aslında...
Dilin
değişip, değişmediği konusu incelenmelidir.
Dilin
değişimi, bir ucunda hiç değişmeme, öte ucunda baştan aşağı değişme bulunan bir
eğri üzerinde düşünülerek incelenebilir. Gerçekleşme olasılığı en az
olan iki uçtaki durumdur.
Bu
eğri dil ve değişmenin birlikte olduğu üç türünü saptamaya da yardım eder:
1) Dil değiştirmek
2) Dili değiştirmek
3) Dilin kendi kendisini değiştirmesi...
Bunların her biri ayrı inceleme
konusudur.
Dil,
ayni zamanda bireyin kendi kendisine yalnız başına varlık verdiği ya da yok
ettiği bir gerçeklik değildir.
Dil,
bir yerde, tek tek bireyi aşan; bireyin, doğduğunda, veri olarak bulduğu bir toplum
ürünüdür.
İsteseniz
de, istemeseniz de diliniz sizi ve bağlı olduğunuz toplumu (ulusu) birleştirir.
Siz o
dilin kimliğini taşırsınız.
Dil
bir de uygarlık ve ekin etkisiyle gelişir.
Türkçe dil
etkenlikleri, ve okullarda Türkçe dilinin çocuklara öğretilmesi hepimizin ortak
yararına ve çıkarınadır.
Bu
nedenle de Almanya'nın her türlü okulunda, eğitim ve öğretim kurumunda Türkçe dilinin kabul edilmesi
ve çağdaş bir ders olma çerçevesinde uygulanması istenmelidir.
Avrupa'da
yaşayan Türkçe dilli halkların kendi aralarında iletişimlerini sağlamada en yakın
yol yine Türkçe olacaktır.
Bu
yolla da ülkeler arası toplumsal, ekonomik ve ekinsel etkenlikler köprüleri
kurulabilecektir.
Bu da
dilin Avrupa ve dolayısıyla insanlık ekinine bir katkısı olacaktır.
Var
olan tüm olanaklar kullanılmalı ve geliştirilmelidir.
Bu da
Almanya toplumu ve içinde yaşayanlarına ancak daha iyi yarınlar
sağlar.
Ele
ele, gönül gönüle, birlikte bir uğraşa ve çabalamaya girmeliyiz.
. Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 25 Şubat
2000 Cuma, Aschaffenburg,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder