30 Mayıs 2024 Perşembe

DEVLET TARAFINDAN VERİLMELİDİR

TÜRKÇE DERSİ

NEDEN DEVLET OKULLARINDA VE 

DEVLET TARAFINDAN VERİLMELİDİR?



TÜRKÇE DERSİ NEDEN DEVLET OKULLARINDA

 .  TÜRKÇE DERSİ NEDEN 

DEVLET OKULLARINDA VE DEVLET TARAFINDAN VERİLMELİDİR?

- Eğitim, öğretim çok ciddi bir konudur ve biz anadilimiz Türkçe'nin çocuklarımıza öğretilmesini istiyor isek çok dikkatli ve seçici olmalıyız.

·       Türkçe dersi resmi Alman devlet okullarında verilmelidir.

·       Türkçe dersi Alman bakanlıklarına bağlı görevli TÜRK öğretmenleri tarafından

·       Türkçe dersi o eyaletin resmi "Eğitim Öğretim Programlarına" uygun olarak verilmelidir.

·       Türkçe dersi Alman devlet denetiminde bir ders olarak verilmelidir.

·       Türkçe dersi için Alman devletinin denetlemesi, sorumluluğu, yükümlülüğü çok önemlidir.

·       Öğretmenler Alman bakanlıklarının kadrolu, maaşlı, sigortalı sorumlu öğretmenleri olmalıdır.

·       Öğretmenlerin düzenli denetimi Alman makamları tarafından yapılmalıdır.

·       Türkçe dersi çağdaş koşullarda ve yöntemlerle verilmelidir.

·       Türkçe dersi okulun ders çizelgesine girmelidir.

·       Öğrencilerin Türkçe dersine devamlılık göstererek, düzenli katılması sağlanır.

·       Türkçe dersinin gelecek öğretim yıllarında da sürdürülebilir olması gerekir.

·       Türkçe dersinin işlenişi, derslerin denetimi ve kalitesi, içeriği Alman görevliler tarafından diğer derslerde olduğu gibi sağlanır.

·       Derslerin verildiği yer Alman okulunun dershanesi olmalıdır.

·       Dershanenin fiziksel koşulları çağdaş, hijyenik ve sağlıklı olmalıdır.

·       Türkçe dersine katılan öğrenci diğer derslerdeki güven, rahatlık ve arkadaşlık ortamını elde edebilmelidir.

·       Öğrencinin anne ve babası okula gelip, öğretmen ile görüşebilmeli ve bilgi alabilmelidir.

·       Türkçe dersinin verildiği ortam ve kişiler her türlü siyasi yapılanmalardan arınmış olarak öğrencilere ve velilere güven vermelidir.

·       Türkçe dersine katılan öğrenci ilerki yıllar içerisinde bu derse katılmak ve başarılı olmak isteğini göstermekle gelecekte üst bir öğretim alabileceğine inanabilecektir.

·       Türkçe dersine katılan öğrenciler Alman okulunun kendi sınıf karnesi içerisinde dersi ve aldığı notu görebilecektir.

·       Türkçe dersi sınıf karnesinde işlendiği için her yerde geçerli bir resmiyet kazanacaktır.

·       Türkçe öğretmeni okulun öğretmenleri ile eş değerde olduğu için diğer öğretmenlere iletişim ve iş birliği içinde olacaktır.

·       Resmi devlet okulundan başka hiçbir kurum, dernek ya da kurulu, ya da özel kişi bu özellikleri taşıyamaz ve de denetlenemediği için de güvenilemez.

·       Türkçe dersinin verilmesi konusu tamamen bilimsel ve çağdaş bakış açısına dayanmakta olmalıdır ve asla her hangi bir siyasi spekülasyonlara çekilmemelidir.

.     Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 30.05.2024, MŞ.


DEVLET OKULUNDA TÜRKÇE

 DEVLET OKULUNDA TÜRKÇE












https://gonencibikci-anadilim.blogspot.com/2024/05/turkce-dersi-okulda-verilir.html



TÜRKÇE DERSİ OKULDA VERİLİR!

    .  TÜRKÇE DERSİ OKULDA VERİLİR!

·       TÜRKÇE dili Almanya'da "resmi devlet okullarında", "çağdaş koşullarda ve yöntemlerle" orada görevli TÜRK öğretmenleri tarafından okulun ders çizelgesine ve eyaletin resmi "Eğitim Öğretim Programlarına" uygun olarak ve devlet denetiminde bir ders olarak verilir.

·       TÜRKÇE önemli ve varsıl bir dildir, eşit haklara sahip olmalıdır.

·       Devlet okullarının dışında her hangi bir yerde, her hangi birisi tarafından verilecek olan derslerin kalitesi ve geçerliliği çok şüphe çekicidir ve oralarda verilen derslerin ne bir programı, ne de bir belgesi, karnesi resmi olarak bulunmamaktadır.

·       Almanya'da bulunan çatı örgütleri, dernekler lütfen artık bu tür "ciddi" konularda bir araya gelip, "gerçek sorunlar" üzerinde görüşmeliler ve ortak karar alıp, kendi güçleri çapında girişimde bulunmalıdır.

·       Türkiye Cumhuriyeti temsilcileri de bu eğitim-öğretim gerekliliğinin, Türkçe Dersi'nin  yalnızca Alman okullarında ve çağdaş yöntem ve koşullarla olması gerektiğini kendi bağlantı ve ilişki alanındaki dernek ve kuruluşlara açıkça kavratmalıdır.

·       Çocuklarımızın geleceği için Almanca ne denli önemli ise en iyi biçimde ve koşullarda öğretilmiş kaliteli Türkçe dersi de o denli önemlidir.

·       TÜRKÇE dersinin Alman okullarında verilmesinin birçok gerekçesi ve nedeni vardır:

·       Okullar resmi ve kurumsal olup devlet güvencesi ve garantisi ile çağdaş koşullar ve yöntemlerle eğitim-öğretim yapılan yerlerdir.

·       Bakanlıkların çizdiği, belirlediği çerçeve ve koşullar içerisinde görev yapıp, sorumluluk taşıyan kurumlar olan okullarda ancak devletin görevlendirdiği uzman kişiler çalışabilir.

·       Okula görevli öğretmenlerin denetimi, değerlendirilmesi, ödemeler ve hizmet içi gelişim ve ilerleme seminerleri bilimsel olarak işlevini yerine getirir.

·       Zaten tüm dünyanın da bildiği ve kabul ettiği gibi bir ülkede eğitim ve öğretimin amaçları ve hedefleri saptanır ve okullar bunlara göre sorumluluk taşıyıp, görev yapar.

·       Bakanlıkların belirlediği dersler, çocuğun yaşına ve gelişimine uygun olarak sınıflarında yetkili öğretmenler tarafından verilir.

·       Bu genel ve bilinen ülke çapındaki dernek ya da benzeri bileşkede verilecek olan kurslar, toplantı ve seminerler ise dernekler kanunu ve anayasa çerçevesinde ele alınıp, değerlendirilmelidir;

·       Dernekler kendi tüzük ve amaçlarına, çalışma programlarına göre etkinlikler düzenleyebilirler.

·       TÜRKÇE dersi ise "resmi" olarak yalnızca "devlet" okullarında, "devlet güvencesi ve sorumluluğu" altında verilir; bu nedenle de çocuklarımızın bu derslere gitmesi onların yararınadır.

·       Ortalıkta karga yaratıldığında ve çağ dışı yollara gidilmesi durumunda tüm Türk halkı bundan zarar görür, çocuklarımız çağdaş bir kaliteli Türkçe dersine katılmaları gecikir.

·       Biz, hepimiz, anne ve babalar olarak her zaman çocuklarımızın "en iyi geleceklere" kavuşmasını, "çok iyi eğitim ve öğretim" görmelerini, "iyi meslekler edinmelerini", kendi anadilini Türkçe'yi en iyi biçimde öğrenip kullanmasını istemekteyiz.

·       Belki de sizin çocuğunuz Almanya'da öğretim görür ve üniversiteyi bitirir ve bir Türkçe öğretmeni bile olabilir.

·       Ya da çok güzel bir dil düzeyine erişip, Türkiye'ye gidip, orada okuyup, yüksek öğretim görebilirler; güzel meslekler elde ederler.

·       Bu konuda birbirimize destek verip, gücümüzü toplayıp, çok daha "aydınlık ufuklara" bakmamız hepimizin yararınadır.

·       En küçük yerlerde bile çocuklarımız için kendi okullarında Türkçe dersine katılmalarını istemeliyiz.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, GC-A-24.05.30, MŞ.

OKULLARDA İSLAM DERSİ

.  Almanya’da okullarda İslam Dersİ

.   Almanya'da "DEVLET" okullarında o eyaletin "eğitim ve öğretim bakanlığının" belirleyeceği "eğitim öğretim programına", hazırladığı konu ve içeriklerine bağlı kalınıp, "çağdaş yöntem" ve koşullarda, Alman memuru statüsündeki müslüman öğretmenler tarafından Almanca dilinde, çocuğun sınıfına uygun olarak, karne notu verilmek üzere İSLAM DERSİ verilmelidir. (ISLAMUNTERRICHT)

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, GC-A-24.05.30, MŞ.


29 Mayıs 2024 Çarşamba

TÜRKÇE DERSİ ÖĞRETMENLERİ

.   Türkçe dersİ öğretmenlerİ

Nasıl yetiştirilip, yerleştirilecektir?

Bu öğretmenler nereden atanacak?

Bu soru "Alman Eğitim Siteminin" kendi sorusudur.

Her bir diğer konudaki öğretmenler için nasıl ki bir talep, istem, hazırlama ve yetiştirme sağlanıyor ise "eş değerdeki" ders dalı olarak Türkçe de "ayni statü" ve "bakış açısı" içerisinde ele alınmalıdır.

Türk kökenli ve Türkçe bilen konuşan ve yüksek öğretime kadar gelebilmiş gençlere olanak tanınır, özendirilir ve Türkçe öğretmenliği eğitim ve öğretimi verilir.

Tüm eyaletler kendi devlet okullarında Türkçe dersi için kadrolar açabildiğinde bu yetişmiş Türkçe öğretmenleri gereken yerler için başvuruda bulunabilecektir.

Bunun için Alman eğitim ve öğretim sendikaları, kurumları, öğretmen yetiştirme kurumları ve siyasi partiler de ayni yönde bilinçlenmeli ve de yönlendirilmelidir.

Öte yandan Almanya'da kurulmuş olan Türk dernekleri ve kuruluşları bu konuda daha öz ve açık, öz verili çalışmalar bilgilendirmeler yapmalıdır.

Böylelikle de çok etkenli ve yönlü bir bütünlük sağlanılabilir.

Türkçe derslerinin devlet okullarında yer bulamaması ve Türkçe derslerinin kaldırılması tehlikesi açıktır ve günceldir.

Çatı örgütleri de özellikle Türkçe'ye değer ve önem vermelidir ve tüm çalışmalarında, kamu oyuna çıkma girişimlerinde bu özellikler ve gereksinimler öne çıkmalıdır.

Şu an uzun yıllar içerisinde yapılmış olan çabalar, çalışmalar ve girişimler daha iyi gözden geçirilebilir.

Tüm istemler ve ortaya konulan gerekçeler yerindedir ve çağdaş bir Alman toplumu için de yine bir gereksinimdir.

Türk kökenli kuruluşlar bu alanda daha bilinçli ve açık, duyarlı olmalıdır.

Aileler ise çocuklarının geleceklerinde böyle bir öğretmenlik mesleğine erişebileceklerini gördüklerinde erken davranıp çocuğun okulundaki Türkçe dersine girmesine ve yetişmesine çok istekli olacaktır.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 29.05.2024, MŞ.


TÜRKÇE DERSİ

TÜRKÇE dili

Almanya'da resmi devlet okullarında

çağdaş koşullarda ve yöntemlerle

orada görevli TÜRK öğretmenleri tarafından

okulun ders çizelgesine ve eyaletin resmi

"Eğitim Öğretim Programlarına"

uygun olarak ve devlet denetiminde bir ders olarak verilir.

Verilmelidir.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 29.05.2024



























23 Mayıs 2024 Perşembe

Dilin Zihin Yapısı ve Kültür Üzerindeki Etkileri

 . Dilin Zihin Yapısı ve Kültür Üzerindeki Etkileri:

.  Dil Zihin Yapımızı Nasıl Değiştiriyor?

Kuzey Ne Tarafta?

Şimdi size “Solunuzda ne var?” diye sorsam ezberden söyler ya da kısaca dönüp bakarsınız.

Ancak “Güneybatınızda ne var?” diye sorsam bir süre cevap veremez, türlü akıl yürütmelere girişirsiniz.

Böyle bir soru size eğlencelik –ve belki biraz da gereksiz- bir akıl oyunu gibi gelir.

Öyle ya, insanın sağı solu gibi net ifadeler varken, kuzeyi güneyi işin içine karıştırmaya ne gerek var?

Gerçekten öyle mi?

Sağ ve sol net kavramlar mı?

Avustralya’da bir Aborjin topluluğu olan Pormpuraaw’larda sağ ve sol kavramları mevcut değil.

Bunun yerine dillerinde, güneşin konumuna göre yönleri belirten kelimeler kullanıyorlar.

Bu sadece onlara özgü de değil.

Kaliforniya Üniversitesinden Lera Boroditsky’ye (2001) göre dünyadaki dillerin üçte birinde yönlere ilişkin göreli değil mutlak ifadeler kullanılıyor.

Bu tür dilleri kullanan insanlar anbean güneşin şu an hangi konumda olduğunu ya da kuzeyin ne yönde olduğunu biliyor ve bunu bizim sağımızı solumuzu bildiğimiz gibi sıradan ve hızlıca belirleyebiliyor.

Oysa bizde aynı evde yıllarca kalan insanlara kuzeyin ne taraf olduğunu sorsanız, muhtemelen hatırı sayılır bir kısım buna hemen cevap veremez.

Lera Boroditsky bu konuda şöyle söylüyor:

Sürekli olarak bu türden bir dil eğitiminde kalan insanlar herhangi bir anda nerede oldukları ve nereye yöneldikleri konusunda çok yetkinler.

Levinson’un (1997) belirttiğine göre Avustralya yerel kültürüne ait Guugu Yimithirr isimli bir dilde yemek sofrasında karşınızdaki insana, “Güneydeki tuzluğu bana uzatır mısın?” diyebilirsiniz.

Ancak, “ağacın önünde birisinin durduğunu” söyleyemezsiniz.

Bu dilde kullanabileceğiniz ifade, “ağacın doğusunda birisinin durduğu” olur.

Bize her ne kadar enteresan gelse de bu tarz bir bakış açısı daha kesin ve nesnel bir bakış açısıdır.

Çünkü ağacın doğu tarafı kesin bir kavramdır.

Ancak bizim ağacın önü dediğimiz şey, ağacın diğer tarafında duran bir insana göre ağacın arka tarafıdır.

Bizimki gibi dillere sahip dillerde konumlar daha çok konuşan özneye göre belirlenir, ortak ve kesin coğrafi tespitlere göre değil.

Brezilya’da yerel bir kabile olan Muduruku kültüründe insanlar en fazla 5’e kadar sayıyor, bunun üzerindeki miktarlar için “çok” diyorlar. 

Zuñi dilini konuşanlar ise bizim konuştuğumuz dile bakıp neden turuncu ve sarı için iki ayrı kelime kullandığımıza şaşıyor, çünkü kendi dillerinde bunlar için tek bir kelime var.  

Yeni Gine’deki Dani dilinde ise tüm renkler için sadece iki kelime (koyu ve açık) var!

Ayrıca Rusya’da da gök mavi değil.

En azından bizim düşündüğümüz haliyle değil.

Çünkü Rusça’da bizim anladığımız anlamdaki maviyi belirten bir söz yok.

Onun yerine, bize göre açık mavi olan ton için “goluboy” ve koyu mavi olan ton için “siniy” kelimelerini kullanıyorlar.

Tekrar edelim, onlara göre bu iki kelime bir rengin iki farklı tonuna değil, iki farklı renge işaret ediyor. 

Hangi renkleri görüyorsunuz?

Dilin Algılama Üzerindeki Etkisi

Bizim mavinin ana tonu için kullandığımız bir kelimeye karşılık Ruslar’ın kullandıkları iki kelime olması, onların mavi rengi bizden “daha iyi” algılamalarına sebep oluyor olabilir mi?

Görünüşe göre durum böyle.

Winawer ve arkadaşları (2007) yaptıkları bir araştırmada farklı milletten insanlara, karşılarında yer alan mavi tonunun, hemen altında yer alan iki mavi tonundan hangisiyle tam olarak eşleştiğini sordular. 

Bu soru, aşağıdaki görselin üzerinde yer alan 20 farklı mavi tonu ile tekrarlandı. 

Araştırmada kullanılan mavi tonları

Örneğin 12 numaralı renkteki bir kare yukarı yerleştirildi.

Alt tarafına biri bununla tamamen aynı, diğeri biraz farklı bir tonda mavi yerleştirilerek katılımcılardan aynı olanı bulmaları istendi. 

Ruslar diğer milletlere göre anlamlı ölçüde daha başarılı çıktı.

Yani dış dünyadaki bir uyaranla ilgili kelime dağarcığımızın biraz daha geniş olması, bizim o dünyayı daha ayrıntılı ve doğru bir şekilde algılamamıza yardımcı oluyor olabilir. 

Davranışsal Ekonomist Keith Chen’e (2012) göre, belirli bir dil içinde gelecek zaman olup olmamasına bağlı olarak, o dildeki insanların geleceğe ilişkin tutumları farklılaşmaktadır.

Örneğin bir Eskimo dili olan Kalaallisut’ta, Hindistan’da bir dil olan Mundari’de, Endonezce’de, Fince’de, Çince’de ve daha başka birçok dilde gelecek zaman yoktur.

Chen’in Çince konuşan insanlarla yaptığı araştırmanın bulgularına göre:

-  Gelecek zaman kipi olmayan dilleri konuşan insanların tasarruf yapma eğilimi, gelecek zaman kipi olan dilleri konuşan insanlara göre ortalama olarak %30 daha fazladır. Benzer şekilde gelecek zaman kipi olmayan dilleri konuşan insanlar emeklilik için ortalama %25 daha fazla birikim yapıyor. Çünkü bir dilde gelecek zaman kipi olunca, gelecek bize daha uzak bir gerçeklik olarak görünür. Gelecek zaman kipi olmayan dillerde insanlar geleceği kendilerine daha yakın bir kavram olarak ele alır.

Gentner ve arkadaşlarının (2013) bir araştırmasında da doğuştan sağır olan çocukların uzamsal algılama becerileri diğer çocuklarla karşılaştırılmış ve bu çocukların içinde bulundukları konum ve oryantasyon konusunda diğer çocuklardan daha yetersiz olduğu bulunmuştur.

Yani uzamsal kavramlara işaret eden kelimelere sahip olmamak, uzamsal algılamanın gelişimini olumsuz etkilemektedir.

Dildeki yoksunluk, düşünsel yetersizliğe neden olmaktadır.

Ted Chiang’ın 1998 tarihli “Story of Your Life” isimli bol ödüllü bilim kurgu öyküsünde dünyaya gelen uzaylılardan bahsedilir (‘Arrival’ isimli film bu öykünün üzerine çekilmiştir).

Bu uzaylıların dairesel görüş sağlayan, her yöne bakan yedi gözü vardır. 

Zaman içermeyen bir dil kullanırlar, yazılı dilleri daireseldir, düşünce akışları ve algılamaları lineer değildir.

Bir süre sonra bu canlıların geleceği de bildikleri anlaşılır.

Öyküdeki dilbilimci, bu uzaylıların dillerini öğrenmeye başladıkça zaman algılaması onlarınki gibi değişim gösterir, bir süre sonra geleceği de “hatırlamaya” başlar.

Bu öyküde de dilin düşünce yapısı üzerindeki kuvvetli etkisi (gayet şık bilimkurgu öğeleriyle bezenerek) ele alınır.

- Yabancı Dilde Konuşurken Kişiliğimiz Değişir mi?

Eğer konuştuğumuz dil bizim bakış açımızı değiştiriyorsa, başka bir dil konuşunca olaylara başka bir açıdan mı bakmaya başlarız?

Sosyolinguist Susan Ervin ABD’de yaşayan ve akıcı şekilde çift dil konuşan (bilingual) Fransızlarla 1964 yılında bir araştırma yaptı.

Ervin bu katılımcılara birtakım çizimler gösterdi ve bu çizimlere dayanarak onlardan üç dakikalık bir hikâye oluşturmalarını istedi.

Katılımcılar bazı oturumlarda İngilizce, bazılarında ise Fransızca kullandılar.

Araştırma sonucu ilginçti.

Katılımcılar, İngilizce konuştukları oturumlarda oluşturdukları hikâyelerde daha fazla fiziksel saldırganlık, kadın başarımı, suçlamalardan kaçma ve ebeveynlere karşı sözel saldırganlık ögeleri kullandılar.

Oysa Fransızca konuştukları oturumlarda daha fazla suçluluk duygusu, büyüklere karşı itaat ve akranlara karşı sözel saldırganlık ögeleri kullandılar.

Katılımcıların düşünme biçimleri büyük ölçüde kullandıklara dile göre değişiyordu. 

Grosjean (2010), “Bilingual – Yaşam ve Gerçeklik” isimli kitabında bilingual kişilere bu iki farklı dili konuşurken kendilerini farklı hissedip hissetmediklerini sorunca aldığı yanıtlardan bazılarını örnekler:

- Bilingual 1: 

Anglo-Amerikalılar arasındayken kendimi beceriksiz hissediyorum, kelimelerimi hemen seçemiyorum. İspanyolca konuşanlar arasındayken ise hiç çekingenliğim kalmıyor. Daha zeki, arkadaş canlısı ve sosyal hissediyorum.

- Bilingual 2: 

İngilizce konuşurken daha kibarım, daha rahatım, sürekli ‘lütfen’ ve ‘özür dilerim’ ifadelerini kullanıyorum. Yunanca konuşurken ise daha hızlı konuşuyorum, aynı zamanda daha kaygılı ve kaba oluyorum.

- Bilingual 3: 

Rusça konuşurken kendimi daha kibar, daha yumuşak buluyorum. İngilizce konuşurken ise daha katı ve ciddiyim.

Başka bir dil konuşurken kişiliğiniz değişiyor mu?

Susan Ervin-Tripp başka bir araştırmasında (1964) Japon kökenli Amerikalı kadınlara bazı tamamlanmamış cümleler vererek onlardan bunları tamamlamalarını istedi.

Bu cümleleri Japonca verdiğinde, İngilizce verdiğinden daha farklı şekilde tamamladıklarını gördü.

Örneğin; “Kendi isteklerim ailemin benden bekledikleriyle çeliştiğinde…” dendiğinde bir katılımcı bu cümle Japonca ise “…büyük mutsuzluk yaşarım”, İngilizce ise “…kendi istediğimi yaparım” diye tamamlıyordu. 

David Luna 2008 yılında bir araştırma yaptı.

İspanyolca ve İngilizce’yi akıcı kullanan katılımcılara kadın resimleri kullanılan bazı resimleri göstererek, resimdeki kadın hakkında varsayımsal yorum yapmaları istendi.

İlk oturum İspanyolca gerçekleştirildi.

Katılımcılar kadınları öz yeterliliğe sahip ve dışadönük karakterler olarak yorumladılar.

Altı ay sonra aynı katılımcılarla İngilizce olarak oturum gerçekleştirildiğine katılımcılar, reklamdaki aynı kadınların daha geleneksel, bağımlı ve aile merkezli karakterler olduğunu söylediler. 

Bir Çek atasözü; “Yeni bir dil öğrenen, yeni bir ruh edinir” der.

Konu ile ilgili araştırmaların da bu atasözünü doğruladığı söylenebilir.

Sapir-Whorf Hipotezi

Filozof Ludwig Wittgenstein dilin sınırlarının düşüncenin sınırlarını belirlediğini söyler.

Ona göre bizim dünyaya bakış açımızı seçtiğimiz kelimeler belirler ve dünyamız böyle anlam kazanır. Gerçeklik, bizim onu konuştuğumuz şekliyle biçimlenir. 

1940’larda Benjamin Lee Whorf isimli bir dilbilimci, Arizona’nın kuzeydoğusunda konuşulan bir dil olan Hopi dilini incelemiş, bu dil ve İngilizce arasındaki büyük kavramsallaştırma farklarını görmüştür.

Whorf daha sonra çalışmalarını aynı zamanda hocası olan Sapir ile genişletmiş ve birlikte, konuşulan dilin, kişinin dünyaya bakışını açısını önemli ölçüde etkilediği sonucuna ulaşmışlardır. Bu iki araştırmacının ismiyle “Sapir-Whorf Hipotezi” olarak anılan bu bakış açısına göre, konuşulan dildeki kelimeler ve dilin gramer yapısı, insanın zihin yapısı ve kültür üzerinde önemli ölçüde etkilidir.

Whorf, hipotezi şöyle özetliyor: 

Dilimiz, bizim nasıl düşüneceğimizi, ne düşüneceğimizi ve ne hakkında düşüneceğimizi biçimlendirir.

Sapir-Whorf Hipotezi’nde başlangıçta dilin, insanın zihinsel yapısını ve kültürünü oluşturduğu ifade edilmiştir.

Buna “Dilbilimsel Determinizm” denir.

Ancak hipotez geliştirildikçe bu sadece, “Dilin, kişinin hayatı algılama tarzı ve kültür üzerinde yüksek bir etkisi vardır” şeklinde yumuşatılmıştır1. 

Dil, kültür ve zihin yapısı arasındaki etkileşimi gösteren şema

Dilin insanlık tarihindeki önemi çok yüksektir.

Hatta tarih doğrudan dil ile başlamıştır.

Kültür, dilin aktarımsal özelliği ile sağ kalır. 

Dilin temel işlevi bir zihinden diğerine düşünce aktarmaktır.

Dolayısıyla dilimize yansıyan şey, bizim zihinsel yapımızdır.

Örneğin bilişsel terapiye göre duygularımız ve davranışlarımız, içsel diyaloglarımız tarafından oluşturulur.

Bu yüzden eğer duygu ve davranışlarımızı değiştirmek istiyorsak önce içimizdeki konuşmaları değiştirmemiz gerekir.

Bilişsel terapide amaçlanan da budur.

Kısaca dil, kültürün bir ürünüdür ve zihinsel yapının taşıyıcısıdır.

Aynı zamanda da bu iki kavramı yüksek derecede etkiler. 

Aynı Dilin Farklı İfadeleri

Mesele sadece farklı diller arasında beliren bir farklılık da değil.

Aynı dili konuşan insanlar arasında da dilin kullanım şekline göre büyük farklar olduğunu biliyoruz.

Örneğin bir mimarın bir evi tarif etme biçimi ile bir emlakçının aynı evi nasıl tarif ettiği büyük ölçüde farklıdır.

Bir gitaristin dinlediği bir şarkıya yaklaşımı, ders çalışırken aynı şarkıyı fonda dinleyen kişiden oldukça farklıdır.

Belirli olay, nesne ya da durumlar karşısında bir çocukla bir yetişkinin, bir uzmanla sıradan bir insanın, zenginle fakirin, farklı ideolojilerden insanların vb. birçok sosyal kategoriye göre ifade biçimi büyük ölçüde değişebilir.

Nihayetinde konuştuğumuz dil büyük ölçüde konuşan kişinin zihinsel yapısı tarafından etkilenmektedir. 

Kullanılan dilde niceliksel farklılıklar da vardır.

Eğitimli insanlar, yazılı ve sözel dilde eğitimsizlere göre; yaşı daha ileride olanlar daha genç olanlara göre daha fazla kelime kullanır (Brysbaert ve ark., 2016).

14.000 yazının incelendiği bir araştırmada kadınların daha çok psikolojik ve sosyal süreçlerden bahsettiği, erkeklerin ise daha çok dışsal ve nesnel olgulardan bahsettiği bulunmuştur (Newman ve ark., 2008)2.

Kadınların ve erkeklerin konuşma içeriklerinde anlamlı farklılıklar bulunmuştur.

Kısaca çoğu durumda bir insanın yazılı ya da sözel ifadelerinden, o kişi ile ilgili kuvvetli ipuçları edinebiliriz.

Dilin kullanılma şekli kültürün ve zihnin dışa vurumudur.

Konu ile ilgili olarak, sık sık gündeme gelen bazı ifade türlerinden örnek verelim:

- “Bayan” ifadesi yerine “Kadın” ifadesinin kullanılması.

- “dahi” anlamındaki “-de”lerin ve bağlaç olan “-ki”lerin ayrı yazılması.

- “Çingene” yerine “Roman” denmesi.

- Cümle sonlarında “aq” yazılması.

- “Zenci” yerine “Siyahi” denmesi3.

- “Bilim adamı” yerine “Bilim insanı” denmesi.

Yukarıdaki gibi nice örnekte belirli ifadeleri kullanmak, kültürel birikim ve siyasal eğilim ile ilgili ipuçları verir. 

Kişilere bu ifadeleri “kullandırmamanın”, o konudaki sorunun çözümüne katkısı olduğu düşünülür. Örneğin “bayan” kelimesini kullanan bir insana “Hayır, ‘kadın’ diyeceksin” denir ve varsayımsal olarak o kişi bundan sonra hep “kadın” kelimesini kullanırsa baştaki iddianın sahibine göre daha doğru bir zihinsel konuma gelmiş olur.

Bir başka örnek olarak, “Çingene” olarak tanımlanan gruba “Roman” demenin daha uygun bir söylem olduğu, o yüzden “Roman” denmesi gerektiği belirtilir.

Yani kullanılan dilin değişmesinin, belirli bir bakış açısının değişmesinde önemli bir unsur olduğu varsayılır. 

Bu türden “Politik Doğruculuk4” örneği girişimlerin amacının altında yatan varsayıma dikkat edelim. Normalde bir insanın bakış açısının yoğun olarak kültür tarafından şekillendiği, bunun da yine kültürün bir ürünü olan dile yansıdığı kabul edilir.

Bu girişimlerde ise bunun tersi doğrultuda bir etki amaçlandığı açıktır.

Yani kullanılan dil değişirse, bakış açısının ve büyük ölçekte de kültürün değişeceği öngörülür. 

Dünya üzerinde konuşulan yaklaşık 7000 dil var.

Boroditsky buradan yola çıkarak dünya üzerinde 7000 bilişsel evren olduğunu söylüyor.

Belirli bir dili kullanan insanların o dili kullanma şeklindeki farklılıklar da düşünüldüğünde, yeryüzünde sayısız bilişsel evren olduğu sonucuna ulaşılır.

Hepimiz içinde bulunduğumuz fiziksel evreni kendi bilişsel evrenimize göre algılıyor ve yorumluyoruz.

Bu süreç de zorunlu olarak kültürümüzle ve dilimizle bütünleşik durumda.

Zihin yapımız ve kültürümüz, dilimize yansıyor.

Ancak unutulmamalıdır ki dilimizi kullanma şeklimiz bizi, dildeki kitlesel kullanım farklılıkları ise kültürü değiştirme gücüne sahiptir.

Dilimizi daha iyi kullanmamız, hatta dilleri daha iyi kullanmamız yaşamı anlamlandırma çabamızda bize ve içinde bulunduğumuz kültüre değerli bakış açıları kazandıracaktır.

*** Notlar:

Sapir-Whorf hipotezine kaynak oluşturan Hopi kabilesiyle ilgili araştırmacılar tarafından aktarılan bilgilerin ciddi bir kısmı daha sonra doğrulanamamıştır.

Hipotezin kuvvetli versiyonunun yumuşamasında bu bulguların da etkili olduğu düşünülür. 

Erkeklerin ve kadınların konuşma konuları ve süreçlerinde içerik farklılıkları gözlenmesine karşın, kadınların daha çok konuştuklarına dair genel geçer bilgi büyük oranda yanlışlanmıştır. 

Dilimizde bu konuda hâlâ net bir ayrım olmasa da, ABD’ye Afrika’dan gemilerle getirilenlerle ilgili tarihi süreç içinde “Nigger”, “Negro”, “Colored”, “Black” gibi ifadeler kullanılmış, günümüzde ise “Afrika kökenli Amerikalı” anlamındaki “African American” ifadesi kullanılmaktadır. 

Politik Doğruculuk:

Sosyal açıdan dezavantajlı olan gruplar hakkında konuşurken, onları ötekileştirebilecek ya da kötü hissettirebilecek ifadeleri kullanmaktan kaçınmak.

**********************************************************************************

KAYNAK yayınlar:

https://evrimagaci.org/dilin-zihin-yapisi-ve-kultur-uzerindeki-etkileri-dil-zihin-yapimizi-nasil-degistiriyor-7755

https://hekimcebakis.org/psikoloji/dilin-zihin-yapisi-ve-kultur-uzerindeki-etkileri-dil-zihin-yapimizi-nasil-degistiriyor/

2 Mayıs 2024 Perşembe

İNŞALLAH: DİLDE KULLANIM

 -  "İNŞALLAH" DİLDE KULLANIM

·       Bir yazımda kullandığım "İnşallah" sözcüğüne dikkat çekerek bana yazılmış bir "uyarı" gördüm.

·       Dil ve sözcükler halkın, kültürün çok uzun yıllardır biriktirip, bugüne değin getirdiği bir birikimdir.

·       Yerine ve durumuna göre, isteğe ve fikirsel kullanıma göre de sözcükler tümce içinde yer alır.

·       Oruç, Ramazan, ibadet, bayram… bugünün konusu olarak zaten tümden "dinsel kökene" dayanmaktadır.

·       Dinsel kökenlerden geliyor olmasına rağmen "toplumsal, geleneksel" bir yer kazandığı ve halkın her kesiminde kabul gördüğüne göre Bayram da ortak bir değer olarak yer almakta ve kutlanmaktadır.

·       "İnşallah, maşallah… türünden kullanılan sözcükler de hem bu kavramda yer bulmaktadır, hem de genel kabul görmüş birer "vurgulama" durumundadır.

·       Ve bu anlamda bazıları ve hatta bilim insanları tanımlamalarında ve vurgulamalarında yer, yer yabancı sözcükler kullanabilmektedir.

·       Çok uzun yıllardan bu yana olabildiğince "anlaşılır ve özgün bir dil, öz bir Türkçe" kullanmaya yönelik tutumum da yazılarımda "okunduğunda" zaten görülecektir

·       Benim fikirsel varlığım ve düşüncelerimin neler olduğu yazılarımda, araştırmalarımda görülebilecektir.

·       Açık ve belirli olarak da insana, topluma, devlete, çağa… ilişkin fikirlerimi yazılarıma aktarıyorum.

·       Çabalarım, çalışmalarım, yazılarım her şeyden önce kendim içindir ve kendimi geliştirmek içindir.

·       Bunları okumak, görmek, öğrenmek.. isteyenlere açıktır.

·       "Eleştirel, araştırıcı ve inceleyebilen düşünce" ile insanlığın ilerleyebileceğini de biliyoruz.

·       Aydınlanma, gerek bireysel, gerekse çağcıl olarak çok uzun zaman alan çok uzun bir süreçtir.

·       Bizler ise yalnızca çok, çok küçük birer geçici varlıklar olarak bir yer alabilmekteyiz.

·       Var oluştan, yok oluşa değin "öğrenme" ve gelişme, yenilenme ve aydınlanma içinde olduğum kadar tüm bunları da hiçbir bireysel karşılık "beklemeden" sunmaya çalışıyorum.

·       Yazılarım artan bir çoklukla okunduğunda ve tümleştirildiğinde elde edilebilecek genel çerçeve ve içerik ile bir "büyük anlam" taşır; bunu da yapmak için "istek sahibi" olmak ve "zaman harcayabilmek" gerekecektir.

·       Sizlere de bu anlamda her şeyin en iyisini dilerim.

·       İlgİnİze ve dİkkatİnize teşekkür ederim.

.     Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2024.04.11. MŞ

*********************************************************************