17 Temmuz 2018 Salı

PISA'dan Sonra

PISA'dan Sonra
Almanya Eğitim Sisteminden Neler Bekliyoruz?
·       2000 yılında yapılan PISA adlı araştırma (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) Alman eğitim sisteminin yoksullaştığını gözler önüne serdi.
·       „Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma örgütü OECD“nin 32 ülkede okulların eğitim ve karşılaştırmalıolarak ölçtüğü PISA araştırmasından çıkan sonuç, Almanya’yı şoka uğrattı.
·       Buna göre, Almanya’daki öğrencilerin başarısı, diğer ülkelerdeki benzerlerinin çok gerisinde.
·       32 ülkede toplam 250.000 öğrenciye aynı testin uygulandığı araştırmada Almanya açısından çıkan sonuç şöyle olmuştur:
- Okuma ve okunan metni anlamada Alman öğrenciler 32 ülke arasında ancak 25. sırayı; temel matematik eğitiminde 22. sırayı; doğa bilimlerinde ise 23. sırayı elde edebilmişlerdir.
·       Araştırmada en iyi sonuçları ise Finlandiya, Avusturalya ve Yeni Zelanda elde etmiştir.
·       PISA araştırmasının ortaya çıkardığı en önemli gerçek şudur:
- Alman okul sistemi sosyal yönden yardıma gereksinimi olan çocukları ve gençleri eğitmeyi başaramamaktadır.
·       Bu grubun en başında Türk çocukları gelmektedir.
·       Sayıca çok olan Türk çocuklarının yeteri kadar Almanca bilmemelerinden kaynaklandığını savunsalar da, PISA araştırması, Almanya’da doğan ve burada okula giden Türk çocuklarının mahkum edilişini de gözler önüne sermiştir.
·       Türk çocuklarının okulda yeteri ölçüde başarılı olamamalarının en büyük nedeni, tıpkı kendi sosyal konumlarında olan Alman çocuklarında olduğu gibi, var olan haksız ve eleyici okul sisteminin kendisidir.
·       Diğer endüstri ülkelerinin hiçbirinde sosyal ve etnik köken, okul başarısı için Almanya’daki kadar belirleyici olmamıştır.
·       PİSA’nın bu sonucu bizi hiç şaşırtmadı. Yıllardır göçmen çocukları için sosyal uyumu özendirici çalışmaların yapılması gerektiğini hep söyledik.
·       Göçmen çocuklarının eğitimde fırsat eşitliği yok denecek kadar azdır.
·       Türk öğrencilerin azımsanmayacak bir bölümü, ya hiç Almanca bilmeden ya da dersleri izleyecek kadar Almanca öğrenmeden okula başlamaktadırlar.
·       Çocuklarımızın okul dili Almanca’dır. Almanca’yı iyi bilmeyen, konuşamayan ve yazamayan bir öğrencinin Almanya'da orta dereceli okullardan iyi bir diploma alarak ayrılması ve iyi bir meslek eğitimi yeri bulması ya da 'Gymnasium'un üst bölümünü ya da meslek lisesini bitirdikten sonra da yüksek öğrenim görmesi beklenemez.
·       Bu nedenle çocuklarımızın okula başlamadan önce Almanca’yı en iyi şekilde öğrenmelerine yönelik önlemlerin alınmasını istiyoruz.
·       Anaokulları birer eğitim kurumu olarak tanınmalı ve gerekli reformlar da yapılmalıdır.
·       Almanya’da öğretmen yetiştirme programlarında günümüzün gerçeklerine daha çok yer verilmelidir.
·       Bir öğretmen "aldığı öğretim" sırasında göçmenlerin ve onların etnik kültürel durumlarını tanıma olanağı bulmalıdır.
·       Çok kültürlü bir toplumun gerektirdiği “kültürler arası eğitim ilkelerine“ öğretmen yetiştirmede çok daha önem verilmelidir.
·       Okullarda „okul sosyal çalışması“nı gerçekleştirebilecek girişimlere hem ödenek, hem de yasal çerçeve sağlanmalıdır.
·       Almanya’daki Türk toplumu kırk yıldır buraya yerleşmiş durumdadır. Bu arada Türklerin göçmenlik süreci değişik bir konuma gelmiştir.
·       Almanya düzeyinde 550.000 civarında Türk öğrenci genel eğitim ve meslek eğitimi veren okullara devam etmektedir.
·       Alman ve diğer kültürel azınlıklara göre çocuklarımızın başarıları düşüktür. Örneğin Türk öğrencilerinin % 4’ü öğrenme güçlüğü olan çocukların devam ettiği okullara (Sonderschule für Lernbehinderte) devam ederken, Alman öğrencilerin % 2’si, İspanyolların %2,5’i, Yunanlıların %3,1’i aynı okullara gitmektedirler (KMK Nr.136, 143).
·       İlkokul ve orta dereceli okullara devam eden tüm Türk öğrencilerinin %21,7’si “Hauptschule”ye giderken bu oran Almanlarda %10’a, İspanyollarda %16,6’ya düşüyor. Gymnasium’a devam eden Türk öğrencilerinin oranı%5,7 iken, bu oran Yunanlılarda %11,5’e, İspanyollarda %15,8’e ve Almanlarda %23’e yükseliyor.
·       Bu göçmenlik süresi boyunca Batı Almanya’nın her eyaletinde binlerce okulda Türkçe dersi yapıla gelmiştir.
·       Aslında bu derslere günümüzde çok daha gereklilik vardır. Ama "Türkçe" derslerine bakış açısı gerek Türkler tarafından, gerekse de Alman toplumu tarafından bir değişmeye uğramaktadır.
·       Eskiden Türkleri "konuk" olarak gören düşünceye göre, "Türkler yurtlarına döndüklerine onlara anadilleri gerekli" idi ve bu nedenle de o dönemler Almanya'nın özellikle temel okullarında "Türkçe (anadilini tamamlama) dersi" çoğunlukla da isteğe bağlı olarak sunuldu.
·       Bu ders çeşitli eksiklikleri ve uğradığı eleştirilerle birlikte günümüze değin geldi. Alman politikacılarının, hükümetlerin ve de halkının Türklere ve onların anadillerine bakışları bir değişikliğe uğramıştır.
·       Türklerin artık buraya yerleşik bir halk olduğunu düşünen Alman hükümetleri anadili derslerine başka türlü bakmağa başladılar. „Madem ki Türkler geriye dönmeyeceklerdir, artık onlara "anadili dersleri" gerekmeyecektir.
·       Onların çok iyi bir Almanca öğrenmeleri tek hedef olmalıdır. Türkçe'ye gerek yoktur!„ diyebilmektedirler.
·       Türkler de bu konuda Almanlara büyük bir paralellik göstermektedir.
·       Onlar da şöyle düşünebilmektedir:
- "Biz Türkiye'ye dönmeyeceğimize göre çocuklarımız "Almanya'da" başarılı olmalıdırlar. Onlara artık Türkçe dersleri değil, yalnızca Almanca gereklidir. Türkçe neye yarar ki! "
·       Ne yazık bu tür düşünceler ki Türklerin Almanya’ya olumlu uyumunu çok kötü etkileyecektir. Türklerin eşit haklara sahip yurttaşlar olarak toplumun her katmanında yer almasını istiyoruz. Bunun için de çok iyi bir Almanca’ya ve eğitime sahip olmalarını istiyoruz.
·       Kendi öz diline ve kültürüne de sahip olan çocuklarımızın bu toplumda daha iyi yurttaşlar olacağını biliyoruz.
·       Son yıllarda bir çok işveren Türkçe okuyan, yazan gençleri yanlarına almakta ve onları çalıştırmaktadır. Avukatlık büroları, hekim muayenehaneleri, eczaneler, iş ve işci bulma kurumu, hastalık sigortaları, bankalar, bazı belediye daireleri, seyahat acentaları, büyük elektronik mağazaları...
·       Bu kişilerin gördüğünü, Türkçe dilinden yararlanmayı, ne yazık ki, kendi halkımız daha tam kavramış değildir.
·       Türkçe’nin yararını iyice kavrayabilmeli ve dil öğrenimi sadece sözlü olarak olamayacağı için tüm okullarda düzeyli ve yoğun bir Türkçe öğrenimini istemeliyiz.
·       Türkiye ile Avrupa arasındaki ekonomik ve politik ilişkilerin hızlı gelişmesi ve yatırımların artması sonucu, Türkiye'de yatırım yapmak isteyen büyük işverenlerin sayısı hızla artmaktadır.
·       Almanya'dan Türkiye'ye yapılan her yatırım, açılan her işyeri, büyük ya da küçük fabrikalar... bunların hepsinde kesinlikle Almanya'dan, özellikle Türkçe'yi iyi bildikleri için seçilen mesleklerinin uzmanları  bulunmaktadır.
·       Okulda anadili dersi alan çocuklar kendi ailesi ve akrabaları ile çok daha iyi bir iletişim kuracaktır. Daha sevecen ve birbirini daha iyi anlayan bir aile ortamında yetişen bu çocuklar sınıflarında daha başarılı olacaklardır.
·       Onların suça itilme oranları diğerlerinden daha az olacaktır. Tüm bu olgu da hem çocuk için, hem ailesi, hem de tüm toplum için bir kazanım olacaktır.
·       En korkunç olanı ise Türkçe konuşan ailelerin çocuklarının her iki dile de egemen olamayan "yarım dilli" kuşaklar olarak yetişmeleridir. O çocukların meslek eğitimleri de, yüksek tahsil olanakları da baştan kesilmiş olacaktır. Bu nedenle de her iki dilde temel eğitim hedef alınmalı ve geleceğin Alman okul sistemi buna göre yapılanmalıdır.
·       Anadili eğitimi kişinin içinde yaşadığı toplum için gerekilidir. Böylelikle daha sağlıklı bir uyum ve birlikte yaşama sağlanabilir.
·       Toplumsallaşmaya en büyük katkı dile bağlı olarak aile ve özel yaşam ilişkilerinden gelir.
·       Kişiliği güçlü ve toplumsal sorumluluk duygusu güçlü Türkçe ve Almanca konuşan kuşaklar Almanya barışına ve iç huzuruna katkıda bulunur.
·       Aşırı uçlara ve suça itilmeye karşı en güçlü önlem bu çocukların kendi öz dilleri ve kültürleriyle desteklenmiş bir çağdaş eğitimi alabilmelerinden gelir. Bu nedenlerden dolayıdır ki anadili ve yazını eğitimi okulların planlarında yer almalıdır.
·       Uygun olabilen yerlerde de iki dilde okuma-yazma öğrenimi desteklenmelidir.
·       Çocuklarımızın Türkçe dersi almadan büyümeleri aileleri ile onların arasında büyük bir kültür boşluğu doğuracaktır. Bunun ileri boyutları ise göçmenlerin Almanya'ya uyum sağlamış olduğunu değil tam tersine bir asimilasyona uğramış olduklarını gösterecektir.
·       Aile içinde "Türkçe konuşulmasın" demek ise hem olanaksızdır, hem de yaşamın gerçeklerine terstir.
·       Alman dilini hem okulda hem de iş yaşamında kullanacak olan Türklerin özel yaşamlarında anadilleri Türkçe'den arındırılmaları olası değildir.
·       Tüm kültür varlıklarına çok  büyük önemlerin verildiği günümüzde, Almanya'da okullarda Türkçe dersinin olmaması üzüntü vericidir.
·       Dil öğesinin yetersizliğine bağlı olarak diğer  tüm kültürel ve etnik varlıklar da almaları gereken yeri alamayacaklardır.
·       Bunu Türk müziği, Türk yazını, Türk folkloru, din... için de düşünmeliyiz. Çünkü bir dil yalnızca "dil" olarak ele alınamaz. Onun ile bir kültür dünyasına girilir.
·       Eğer o dil yoksa o kültür dünyası da yoktur. Türkçe dilli halkın kendi öz dilini yaşatması ise bir "insanlık hakkı" olarak algılanmalıdır.
·       Anadili öğretimi, her şeyden önce Alman toplumunun eğitim politikalarında kültürler arası eğitimin bir parçası olarak yönetmelikler ile eş değerlilik kazanmalıdır. Okul yasalarında yer almalıdır!
·       Türkçe haftalık ders çizelgesinin içinde normal bir ders olarak ilkokulun birinci sınıfından itibaren haftada beş saatla uygulanır olmalı.
·       Alman okul makamlarının denetlemesi altında olmalı.
·       Velilerin isteğine bağlı olarak kabul etmeye bağlı olmayan, sınıf geçmeye etkisi olan ikinci, üçüncü, ya da dördüncü yabancı dil olmalı.
·       Türkçe dersi Alman makamlarınca atanmış öğretmenlerce verilmeli.
·       Almanya'da hazırlanmış ders araç ve gereçlerini kullanılmalı.
·       Türkçe öğretmenlerinin yetiştirilmesi için üniversitelerde "Türkçe Öğretmenliği Bölümü" açılmalıdır.
·       Türkçe derslerin gerçekleştirilebilmesi için de yeterli düzeyde öğretmen kadroları açılmış olmalıdır.
·       Öğretmen yetiştiriminde ve öğretmen seçiminde, onların yerleştirilmesinde temel ilke Almanya'da geçerli kurallar ve istemler olmalıdır.
·       Okullardaki tüm "Türkçe" dersi öğretmenleri, çocukların "çok kültürlü yaşam" koşulları ve kültürel özellikleri gözönünde bulundurularak hizmet içi eğitiminden geçirilmelidir.  
·       Velilerimizin çocukları için 1. yabancı dil olarak İngilizceyi seçmeleri ve gereken desteği göstermeleri halinde çocuklarımızın büyük bir bölümünün okul dili Almanca’yı, anadili Türkçe’yi de öğrenerek en az üç dilli gelişmeleri sağlanmış olacaktır.
·       Anne ve babalar çocuklarının geleceğinin daha iyi olacağını düşünerek Türkçe dersini istemelidirler. Bu derse katılan öğrenciler kendi genel ve mesleksel öğrenimlerinde Türkçe dersinden bir yarar görecek olmalıdırlar.
·       Türkçe dersi ileri okullar düzeyinde de yarar sağlayacak çağdaş bir dil durumuna erişmelidir.
·       Türk çocuklarının anne ve babaları eğitim ve öğretim sorunlarının çözümüne yeterli ölçüde destek vermelidirler. Okul yaşamına ve eğitim politikalarına etki yapabilecek yönde örgütlenmeliler.
·       Çocuklarının başarılı olabilmeleri için ev ödevi yardımı olanaklarını araştırmalılar ve oluşmalarına katkıda bulunmalılar. Eğitimin en önemli yatırım olduğuna inanmalılar.
·       Eğitime daha fazla kaynak ayrılmalıdır. Okul sisteminin temelden değiştirilmesi, haksızlık ve eleyicilik yönlerinin en aza indirgenmesi gerekmektedir. Çocukların ana okullarında ilk öğretim kurumlarına daha iyi hazırlanmaları sağlanmalıdır.
·       Öğretmenler daha iyi eğitilmelidir.
·       Anne ve babaların okula daha iyi uyumunu sağlayıcı önlemler alınmalıdır.
·       Derslerinde zayıf olan çocukların, gerekirse özel öğretmen tutularak desteklenmesi sağlanmalıdır.
·       Çocukların Türkçe ve Almanca'nın ötesinde başka diller de öğrenmeleri desteklenmeli.
·       Özellikle de sosyal ve ekonomik durumu düşük olan ailelerin çocuklarının okuldaki başarılarını destekleyici projelere yer verilmelidir.
·       Anne babanın çalışmak zorunda olmaları, ya da anne babanın kendi öğrenim yetersizliklerinden dolayı çocuklarına yardımcı olamamaları durumunda “yarım günlük” okulun bu gibi velilerin gereksinimlerine yanıt  verememektedir. 
  Tam gün okul daha yararlı olacaktır.
·       Eğitimin alt basamaklarından başlayarak daha çok destekleme çalışmaları yapılmalıdır.
·       Göçmen çocuklarının çağdaş, demokrat, laik bir eğitim alabilmeleri için harcanacak her Euro, geleceğe yapılan ve misli misli geri gelecek olan bir yatırımdır.

    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 6.6.2003

__ Föderation türkischer Elternvereine in Deutschland__
Almanya Türk Veli Dernekleri Föderasyonu 
İkinci Başkanı


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder