8 Ekim 2024 Salı

ÇOCUĞUN EĞİTİLMESİNDE ANNE VE BABALAR

 . Çocuğun eğİtİlmesİnde anne ve babaların sorumluluğu?
.  Toplumdaki durumu, olayları izlerken çok da dikkatli ve düşüncül olmalıyız.
.  İnsanları davranışları ve insanlar arası ilişkileri de bilinçlice irdelemeliyiz.
.  Birçok "kötü örnekler, suç işleme, suça karışma, suç örgütlerine çalışmak, sapkınlıklar, sapıklıklar…" izlediğimizde durumu, olayı sakince ve neden-sonuç ilişkisine bakarak çözümlemeye çalışmalıyız.
.  Çocukların, gençlerin "suç işlemeleri" durumunda yine anne-baba olarak olayı dikkatlice düşünmeliyiz.
Anne ve baba kendileri kendi ailelerinden aldıkları eğitim (terbiye) davranış ve tutumlarını, duygularını birlikte getirmişlerdir ve kendi evlilikleri de bunların üzerine kuruludur.
Çocukların, özellikle 14 yaşına kadar olan "yaş döneminde" en büyük "sorumluluk ve yükümlülük ailenin"dir.
Anne ve baba olarak daha "doğumdan önce" aile yaşamı içerisinde nasıl yaşanılmalıdır?
Ortak davranışlar, tutumlar sınırlar konusunda olumlu, ılımlı ve huzurlu, sevgi ve saygıya dayanan bir ortamı hazırlamış olmalıdırlar.
Çocuklar daha ilk günlerinden anne ve babalarının söylediği her sözü, yaptıkları her davranışı ve yaptıkları her işi izlerler ve zihinlerine yerleştiririler.
Beynine işlenmiş, kodlanmış olan her şey orada tüm yaşamı boyunca duru ve gerektiğinde kendiliğinden ortaya çıkar, etkilemede bulunur (bilinç altı)
-Çocuklar hayatına yön verecek alışkanlıklarını ailede kazanırlar
-Çocuklar insanlara karşı davranışlarını ailede kazanırlar.
-Çocuklar insanlarla iletişimi, özgüven sahibi olma, sorumluluk alma, iş yapabilme, zorluklarla mücadele…  gibi becerilerini ailede kazanırlar
-Çocuklar inançlarını, ibadet alışkanlıklarını, inancının hayatındaki yerini çoğunlukla ailede öğrenirler
- Çocuklara olumlu davranışlar kazandırma, dürüstlük, sevgi, saygı, helal kazancın önemi, kul hakkı, ana- baba hakkı, komşu hakkı, güvenilir olma…  gibi erdemler ailede öğrenilir.
- Yaşamı etkileyen davranışlardan olan " arzu ve isteklerin esiri olmamak, sabır, şükür, azla yetinmek, öfkeye yenik düşmemek, kendi sınırlarını tanımak, tutumlu olmak, yardımlaşmak… ailede birlikte öğrenilir.
- Çocukların karakter özellikleri, duygu gelişimi, irade, vicdan , güzel ahlakı ailede yıllar içerisinde ortaya çıkar..
- Aile içerisinde karşılıklı "sevgi, saygı ve huzur" çocuğun yaşamında genel bir ortam oluşturur.
.  Aile içinde eşlerin ve çocukların sakince, ortak konularda konuşabilmeleri, şiddet ve öfke patlamalarından ise kaçınmaları gerekir.
. Her türlü iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin, yararlı-zararlı gibi kavramlar ve tutumlar aile içerisinde ilkesel olarak öğretilmelidir.
Eğer anne ve baba dikkatli düşünüp yararlı ve doğru bir eğitim ortamı yaratabilirse ortaya çıkan ilkeleri de yaşamlarında çok açık bir biçimde yerleştirmelidirler.
Çocukların yaşı ve gelişimleri, genetik özellikleri onların eğitiminde çok önem verilmesi gerekendir.
Çocuğun yaşına uygun olarak sınırları belirlenmelidir ve o sınırlara göre davranıp, istemlerine karşılık verilmelidir.
Çocuk her şeyden önce anne ve babasının durumunu, özelliklerini, sosyal ve ekonomik yapısını çok iyi kavramalıdır.
Ailenin gelir düzeyinde gereksiz olarak, dış etkenlere de dayanan harcamaları çocukları o an sevindiriyor olsa bile onların temel eğitimleri için yararlı değildir.
Çocukların çeşitli yönlerden ve gerekçelerden "sevgi sömürüsü" yapma eğilimleri ya da özentili ve gereksiz istemleri olduğunda "hemen" çocuğun isteğine "olur" demeden iyi düşünüp, irdeleyip karar vermek gerekir.
Bunu da çocuğa güzelce ve dikkatlice anlatmak, açıklamak gerekir.
Anne, baba ve çocuk, çocuklar arasında "sağlıklı, düzenli ve adil bir denge" sağlanmalıdır.
Yalnızca aile yeterli değildir elbette…
Ailenin yakınları, akraba ve hısımları, onların davranışları, alışkanlıkları, düşünce yapıları… çocuk eğitimi açısından çok önemlidir.
Ailenin oturduğu, kent, kasaba, mahalle, sokak ve buraların "toplumsal değerler ölçütleri ve alışkanlıkları" da çocuğun yaşı ilerledikçe belirginleşir ve etken duruma geçer; çocuğa yön verir.
Çok doğaldır ki ülkenin genel yapısı, sorunları anne ve babayı ve dolayısı ile de çocuğun yapısını ve davranışlarını etkiler.
Özellikle üzerinde durulması gereken ana sorulardan birisi de "sağlıklı" olmak, üzerine olmalıdır.
Sağlıklı düşünebilmek, sağlıklı beslenebilmek, sağlıklı davranabilmek, sağlıklı ilişkiler kurabilmek… çocuk ve aile arasında ilk 10 yıl içerisinde oluşur.
Anne ve babanın eğitim ve öğretim düzeyi, onların "sosyo-ekonomik düzeyi", toplumsal ilişkileri, dünyaya bakışları, "akıl ve ruh sağlıkları", kültürel gelişmişlikleri, davranış biçimleri… tümüyle hem "ailenin genel yapısını" hem de "çocukları doğrudan etkiler" ve yönlendirir.
Çocuğun yaptığı hataları ve yanlışları en uygun zamanda ona açıklamak gerekir.
Çocuğun bilinçli olarak yaptığı yanlışlarda ve hatalarda devam etmesi durumunda neler yapılabilir?
Anne ve baba bu durumlarda nasıl davranır?
Çocuklar bilerek uygunsuz ve kötü, zararlı davranışlarda bulunmaya devam ederse ve aile söz geçiremez duruma düşerse neler yapılabilir?
Aile içerisinde daha küçük yaşlarda yanlışlıklar, hatalar ve de huzursuz, sinirli, yanlış davranışlarda bulunan çocuk "yaşı ilerlediğinde" ne duruma gelir?
Çocuğun suça eğilimi, suça karışması, kötü ve zararlı alışkanlıklar içerisine girmesi, ailesine karşı isyancı davranması… durumunda anne ve babası ne yapabilir?
Çocuğun yaşı ilerledikçe kişilik gelişi de tamamlanır ve kendisini gösterir.
Çocuk artık bir "genç yetişkin" durumuna gelmişse ailesine karşı "söz dinlemez" olmaya da başlar ve kendi yaşamını kendisi belirlemek ister.
Aileden ayrılma eğilimleri ülkeye ve çevreye göre farklılıklar gösterse bile 19-22 yaşlarında çok daha görülür.
Aileden ayrılıp, özgürce ve bağımsız, kendilerince karar verecekleri bir yaşamı isteyen gençler acaba  tüm sorunları kendi başlarına ne kadar çözebilirler.
Genel olarak gençlerin toplumda ve bulundukları çevrede sorunlarının gittikçe de arttığı bir dönemde, onların her an bir "suç" ortamı ile karşılaşma olasılığının arttığı günümüzde asıl belirleyici olan o gencin tüm yaşamı boyunca geçmişi, edindikleri, donanımı, karakteri ve ana yapısıdır.
Kendisini ne denli koruyabilir?
Tüketim toplumunda ortada dönen algı-zihin programlamalarından kendisini ne kadar uzak tutabilir?
Gençlik psikolojisi, ruhsal durumu, ruh sağlığı ne kadar korunabilir?
"Anne, baba" olarak evden ayrılmış çocuklarını uzaktan izlemek, pek bir söz geçirememek, etkide bulunamamak ise endişe verici bir durumdur.
Tüm bunların sonunda söylenilecek çok daha fazla "şey" olduğu bellidir ve bunun için de uzmanlar vardır.
.    Bize kalan ise "sağlıklı, ilkeli ve açık", "sınırları iyi belirlenmiş" aile yapısını kurmak ve korumak olacaktır.
.    Öğretmen
Gönen ÇIBIKCI, 08.10.2024    .


5 Ekim 2024 Cumartesi

GERÇEK BİR “ÖĞRETMEN” OLABİLDİK Mİ?

   GERÇEK BİR “ÖĞRETMEN” OLABİLDİK Mİ?
.    "Öğretmen, Öğrenci ve Maarif"
.   Biz iyi ve gerçek bir öğretmen olabildik mi?"
Bugün şöyle gerilere doğru bir baksak “kendimizi” bir “teraziye” yatırabilir miyiz?
Şöyle bir düşünelim:
Aile, anne baba kardeşler, mahalle, köy kent ve okul...
Peş peşe iç içe bizi saran tutan, var eden çevreler kişiler.
Doğduk, büyüdük, okullara gittik.
Sevdik, sevildik.
Dostlarımız oldu, arkadaşlarımız oldu.
Güldük, sevindik, üzüldük ağladık.
Birçok şeyden hiç de haberimiz yoktu belki de çocukluğumuzda, gençliğimizde.
Öyle çok da varsıl bir aile çocuğu da olamadık.
Ancak bir ailemiz ve kendimize yetecek denli bir şeyler vardı elimizde avucumuzda.
Okulda çok mu başarılı idik bilerek isteyerek?
Bunu bugün anımsamak çok da kolay olmayabilir.
Bir adım atarak devlet sınavlarında bulduk mu kendimizi?
kadar çocuğun içerisinden seçilip de devlet parasız yatılı okuluna girdiğimizde artık kendi yolumuza ilk adımımızı atmıştık.
Bir yatılı devlet okulu, bir öğretmen okulu kaç tane çocuğun hayali idi, hangi koşullarda bu okula gelmişlerdi?
Bazı çocuklarda gündüzlü olarak öğretmen okuluna yazılmışlar ve devam etmek için kendilerince mücadele vermişlerdi.
Bazı aileler çocuklarını paralı okullara kolejler göndermişlerdi.
Onların yolları ayrılmıştı.
Zaten o çocukları, eski sınıf arkadaşlarını bir daha pek de görememişlerdi.
Öğretmen okulunda kendilerine verilen mesleki performans her zaman hissedilirdi. Bizim ülkemiz, yoksul köylerimiz bizi bekliyordu.
Okuldan çıkınca bir genç öğretmen olarak yurdumun en ücra köşelerine bile gidebilecek ruh ve cesareti taşırdık.
.   Yaşımız daha 18...
Cebimizde hemen, hemen hiç bir şey yok.
Bir güven, bir istek, bir cesaret, koca bir yürek...
Hiç bir korku, hiç bir endişe yok.
Göğsümüzde öğretmen olmanın verdiği gurur ve iman düşerdik yollara.
Hem de yanımızda yakınımızda kimse olmadan.
Ailemiz, annemiz , babamız o kadar güvenirlerdi ki, çok iyi bilirlerdi onların yüzünü hiç bir zaman kara çıkarmazdık.
Birkaç kitap, birkaç eşya ve bir kullanılmış bavul devletin gönderdiği okula giderdi gencecik öğretmen.
Daha çocuk, çocuk ile genç arası...
Ama bir duruş bir sağlam duruş ki ondaki, sanırsın koca bir hayat deneyimi var kendinde..
Hiç bir acemilik, ezilmişlik, gariplik göstermeden hemen koyuldular o çocuklar o gittikleri köylerinin okullarında işlerine.
Hem çocuklara dersler verdiler, hem de onlara güzel ahlaklı, dürüst insan olmayı öğrettiler.
O köylerde neler yediler, nerelerde yattılar, birer odaları oldu mu kendilerine verilen?
çocuklar o gencecik bedenleri ve ruhlarıyla o gittikleri köylerin görünen sorunlarına eğildiler.
Köyü, köylüyü aydınlatmaya, onlara çözüm yollarını göstermeye çalıştılar.
İşleri sadece çocuk okutmak olmadı hiç bir zaman.
Zamanla başka okullara, başka kentlere çıktı tayinleri.
Çocuğu kendi ailesini kurdu.
Kendi çocukları oldu.
Bazıları daha da yüksek okullara gitmek istedi.
Bazıları başka mesleklere kaydılar, yeni meslekler edindiler.
Bazıları ise yine öğretmen olmak için okumaya devam etti.
O çocuklar, öğretmen okulunda öğrenci olan o çocuklar artık birer "öğretmen" olmuştu...
Kendilerine kendi öğretmenleri nasıl davrandı ise onu hiç unutmadılar.
Çok güzel bilgiler, çok güzel kişilik özellikleri kazandılar onlardan.
Her biri de kendi okulunda kendi öğrencisine en iyi bilgileri vermek istediler.
Güvenilen, vicdanlı ve güzel ahlaklı insan olmak istediler.
Asıl yapmaları gerekenin önce iyi bir insan olmak ve böylelikle de ancak bir “öğretmen” olunacağını kavramak oldu.
Bir okulunda memleketin her hangi bir sınıfta öğretmenlik yapmak değildi esas olan.
Bir öğretmenin "öğretmen olabilmesi" için gerekli olan en temel özellikler için, “olmazsa olmazlar” için yaşadılar.
Görevlerinin bilincinde bir öğretmen olmanın bilincinde yaşadılar, hem okulunda hem de okul dışında.
İyi bir öğretmen, az öğretmen, çok öğretmen, kötü öğretmen ve benzeri tanımlar ise bu meslek için aslında en baştan belirlenmesi gerekendir.
Dünyanın her yerinde birçok meslek vardır.
Bu meslekler için gereken eğitimler, öğretimler verilir.
Mesleklerin özellikleri ve koşulları da tabii ki çok farklıdır.
Mesleklerini iyi yapmayanlar başarılı olmayanlar, genelde önce kendilerine zarar verirler.
Öğretmenlik ise tüm meslekler içinde en farklı özellikleri olan ve de en “kutsal” olan meslektir.
Bu mesleği seçmiş olan ve bu mesleğin içinde olan kişi bir “öğretmen” olmalıdır her şeyden önce.
Bir öğretmenin özellikleri ne olması gerekir ise onları üzerinde taşımak zorundadır.
Eğer öğretmen olamayacak ise, kendi kişisel özellikleri buna uygun değilse, kimseye zarar vermeden ayrılıp, kendine "başka bir iş" bulmalıdır.
Birçok kişisel yanlışlıkları nedeni ile öğrencisine yanlış ve kötü davranan kişi artık bir öğretmen değildir.
O ancak öğretmenlik "işini" yapan birisidir ne yazık ki...
Onun bu meslekte tutulması çok yanlıştır.
Önce anne ve baba gelir bir çocuğun yaşamında en önemli olan.
Daha sonra anaokuluna gidiyor ise oradaki görevliler gelir.
İlkokul ise bir çocuğun yaşamının en önemli dönemidir.
İlkokul öğretmeni en önemli kişidir bir çocuk için.
Yaşamın kendisinden beklediklerini öğrenecektir çocuk burada.
Artık yanında öğretmeni olacaktır ona sevgiyi verecek, güzel ve doğru bilgiler öğretecek olan.
Çocuğun öğretmeni ona insan olmanın en güzel yönlerini öğretecektir.
Saygıyı, sevgiyi, kendine güvenmeyi, dürüst olmayı, acıma duygusunu, sevinmeyi, görev alabilmeyi ve değerler kavramını çocuğa “öğretmen”i öğretecektir ona.
Çocuk okula geldiğinde o öğretmene bir “emanet”tir.
Her şeyi ile çocuk o öğretmene “teslim” edilmiştir.
Devlet ve yasalar öğretmene bu “görev”i vermiştir.
Anne ve babası en adil bir biçimde davransın diye “güvenerek” çocuğunu bu öğretmene vermiştir,.
Şimdi sormak gerekecektir bu kişiye:
- Sen bir “öğretmen” olabildin mi?
- Kendini "gerçek" bir öğretmen olarak hazırladın mı?
- Vicdanın, bilgini kalbini ruhun ve davranışlarınla sen bir “öğretmen”misin?
- Genel tanımıyla “sen iyi bir öğretmen” misin?
Okulda çocukla, öğrenci ile karşı karşıya gelen her görevli her zaman kendine bu soruyu sormak ve kendini denetlemek zorundadır:
- Sen gerçek bir öğretmen olabildin mi?
- Hem bugün için, hem de "yarın için" öğrencine iyi davranıyor musun?
- Onu en adil bir biçimde yetiştirebiliyor musun?
- Ruhen ve bedenen ona iyi davranıyor musun?
- Dilin, elin, beynin ve de yüreğin bu çocuğun iyiliği ve iyi bir insan olması için çalışıyor mu?
Öğretmen önce kendi "vicdanıyla" baş başa olmalıdır.
En yüce mahkemeyi kendi "iç dünyasında" yapmalıdır.
Öğretmene verilen yetkiler hiç bir zaman çocuğa eziyet etmek, ona ruhen ve bedenen kötü davranmak hakkını vermez.
O küçücük çocuk ya da o gencecik insan eğer o öğretmenin bir öğrencisi ise her zaman ve her koşulda ona iyi davranmak zorundadır.
Öğrenci bir “yanlış” yapabilir, “görev”ini, “ödev”ini tam olarak yerine getiremeyebilir.
Bir öğretmene düşen ise tam da bu durumda öğrencisine “doğru” davranarak ona “iyi yolu” göstermektir.
Okul, öğretmen, öğrenci ilişkisi bir suç-ceza ilişkisine dönemez.
Ancak çağdaş ve doğru yöntemlerle doğru yol gösterilebilir, öğüt verilebilir.
Gerçek bir “öğretmen” olarak davranamamış kişiler, eğer öğrencilerine kötülük yapmışsa, yıllar da geçse unutulmaz.
O kişiler hem o çocukların gözünde hem de kendi öz vicdanlarında hep yargılanırlar.
Öğretmenlerin yanlış ve şiddete yönelik davranışları nedeni ile okuldan uzaklaşmış, okumayı bırakmış çocuklar olmuştur.
Bu ise çok üzücü bir durumdur.
Çok acıdır.
O çocuk yaşamı boyunca buna neden olan kişiye hep neler demiştir acaba?
Bir çocuğun, bir gencin yaşamı ile, onu kişiliği ile oynamaya, ona “zarar vermeye”, “eziyet etmeye” hiç kimsenin hakkı yoktur.
Bu nedenle bizler her zaman okullarımızda gerçek “öğretmen”lerin olmasına, hasta ve sapık ruhlu olanların olmamasına çalışmalıyız.
Çocuk haklarını, öğrenci haklarını tanımak ve onları kollamak zorundayız.
Eğer bizim vicdanımız varsa, bir kalp taşıyor isek, huzur içinde yaşayan iyi insan olmak istiyor isek, insan haklarına, hukukuna uymalı ve saygı göstermeliyiz.
Tabii ki her şeyin başında o küçük insanlara, çocukların haklarına sahip çıkmalıyız.
“İnsan onuru dokunulmazdır”, yücedir.
Buraya kadar çok şey söyledim, bir değerlendirme ve öneriler dizgisi yaptım.
Ama bir de işin başka yanı var tabii ki...
- Sen devlet olarak nasıl bir sistem nasıl bir yöntem kurmak istedin?
- Milli eğitimin, Türk maarif sisteminin yapısı ve durumu nedir, nasıldır?
Onlarca yıldır okullar yapıldı bu ülkede, bir sürü yüksek okul-üniversite açıldı.
Yeni, yeni yapılar ortaya çıktı.
Yeni kuruluşlar, şirketler, özel okullar, vakıflar yayıldı her bir yana...
Sanki bir sihirli el son yıllarda Türkiye’de parlak bir dönem (!) açtı.
Anneler babalar çocukları için en küçük yaşlarda bir cendere içerisinde buldular kendilerini.
Çocukları için her şeyin en iyisini istemeye başladılar.
Tüm çocuklar ve gençler yıllarca kurslara, dershanelere gönderildi.
Çuvalla paralar harcayan da oldu, üzülen de, sevinenler de...
Türk halkına bu işleri bir seçenek olarak sundular:
- "Devlet okullarına değil özel okullara gönderin!"
Türk maarifi, eğitim sistemi kökten yanlış yola girdi.
- Çocuklarımız nasıl bir eğitim almalıdır?
- Nasıl bir insan, nasıl bir Türk yurttaşı oluşturulmalıdır?
- Hangi ilkeler, hangi kurallar, hangi yöntemler bizim toplumumuzun geleceği için önemlidir?
- Çocuklarınız kimler tarafından okutulacaktır, onların öğretmenleri nasıl insanlar olacaktır?
- Öğretmenlerimiz nasıl yetiştirilecektir?
- Öğretmen yetiştirmede ana unsurlar neler olacak?
- Mesleğe “uyuşuk, yeteneksiz” kişiler girmesin diye neler yapılacak, hangi sınavlardan geçirilecek?
- Öğretmenin adil, vicdanlı ve “güzel ahlaklı” olması nasıl sağlanacaktır?
- Öğretmenin “saygınlığı” nasıl sağlanacaktır?
- Okullarımızın donanımı nasıl “çağdaş” bir modele kavuşmalıdır?
- Öğretmenin toplumdaki “sosyo ekonomik” konumu nasıl olacak?
- Onlara nasıl bir “aylık” vereceksiniz?
- Hali, vakti yerinde olmayanların çocuklarının gelecekleri için nasıl bir “şans eşitliği” sağlayacaksınız?
Türkiye insanının en iyi yetiştirilmesini isteyen bir sistemi hedefleyemeyen partilere, kişilere yer vermeyiniz, onlara destek vermeyiniz.
Siyasi partilerde bunu sorgulayınız.
- Üye olduğunuz siyasi partilerde yaptığınız çalışmalarda maarif konusunu sorgulayabiliyor musunuz?
- Türkiye insanının dünya ülkeleri içinde nerelere gelmesini istiyorlar mı, bunun için neler düşünüyorlar?
Türkiye insanının yetişmesini ciddiye almayan bir siyasi partiyi ciddiye almayınız.
Türkiye tarihine ve milli karakterine sahip çıkmalıyız.
Türkiye insanının kendi anadiline ve kültürüne sahip çıkan donanımlı insanlardan oluşmasını istemeliyiz.
Türkçe çok güçlü bir dildir.
Türkçe ile her şeyi anlatabiliriz, düşünüp, fikir geliştirebiliriz, bilim yapabiliriz.
İkinci dilleri öğrenmede en güçlü dildir Türkçe'miz.
- Milli eğitimin içerisinde Türkçe daha güçlü olarak yer almalıdır.
Bir Türk çocuğu doğumundan emekliliğine değin her zaman kendi anadiline, Türkçe’ye güvenmeli, sahip çıkmalı ve kendini bu alanda devamlı geliştirmelidir.
Diline sahip çıktıkça okuyan ve yazan insanlarımız olmalıdır.
Dün Çanakkale’de “yendik” dediğimiz emperyal güçler inanın hiç bir zaman uyumamışlardır.
Daha da yayılarak, güçlenerek "global güç" olarak yaşamın her yanına egemen olmuşlardır.
Bu güçlere karşı dayanabilmek için para, pul, silah, sanayi değil önce güçlü bir MİLLİ EĞİTİM gerekecektir.
Bunu sağladığımızda zaten çocuklarımız kendi ülkelerinin kalkınmasına ve savunulmasına da sahip çıkacaktır.
Emperyal güçlerin ve onların ülke içindeki taraftarlarının ve kuruluşlarının, parti ve vakıflarının en "korktuğu" da budur zaten:
- Ulusal bilinç ile oluşmuş bir MİLLİ EĞİTİM!
Bu nedenle de maarif konusunda ilk önce başarılı olmuşlardır, içini boşaltıp, kendi çıkarlarına yönelik yollara sokmuşlardır.
Türkiye’de bir Köy Enstitüsü vardı ve bu model ile kimler, nasıl eğitilmişti, nasıl öğretmenler yetiştirilmişti?
Köy enstitülerini kapattırmışlardır.
Eğitim enstitülerini kapattırmışlardır.
İlköğretmen okullarını kapattırmışlardır.
Sanat enstitülerini kapattırmışlardır.
Yerine ise boyalı, paralı, testli, özentili, amerikancı... özel okullar getirmek istemişlerdir.
Bundan 100 yıl önce verdiğimiz “ulusal kurtuluş savaşı”nı ve bunun sonucunda kurulan “Türkiye Cumhuriyeti”ne ve “Başkomutan Gazi Mustafa Kemal”e sahip çıkmayan bir eğitim sisteminin bugün de ve gelecekte de Türkiye insanına bir yarar “getirmeyeceğini” çok iyi kavramalıyız.
Aklını kullanabilen, bilime, sanata değer veren, imanı ve kişiliği güçlü, yurt sever ve de insanlık ailesinde öz güveni ile dik duran çocuklarımız olursa ancak yarın bir “Türkiye” olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti özgür, bağımsız ve bir hukuk devleti olarak ayakta kalacaktır.
Kısaca söylersek, sorunların en başına hem öğretmen yetiştirmede hem de öğrenci hakları ve gelişimi için “Milli Eğitim”i koymak zorundayız.
Bunu da toplumun "her kesiminde" ilk sırada tutmalıyız.
Politik partilerin programlarını bu gözle incelemeli ve tartışmalıyız.
Bunları konuşmalı ve tartışmalıyız.
Bizim başka bir yolumuz yoktur.
Atatürk'ün söylediklerini asla unutmamalıyız:
. "Cumhuriyet sizden "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" nesiller ister."
. "Öğretmenler; Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcilerini, sizler yetiştireceksiniz ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır…"
. "Öğretmenler her fırsattan istifade ederek halka koşmalı, halk ile beraber olmalı ve halk, öğretmenin çocuğa yalnız alfabe okutur bir varlıktan "ibaret olmayacağını" anlamalıdır."
. "Yeni kuşak, en büyük cumhuriyetçilik dersini bu günkü öğretmenler topluluğundan ve onların yetiştirecekleri öğretmenlerden alacaktır."
. "Benim asıl anlatılacak yanım öğretmenliğimdir. Topluma, milletime ben, öğretmenlik yapabiliyorsam, beni onunla anlatın. Yoksa kazandığım zaferler, yaptığım öteki işlerle beni anlatmanız pek önemli değildir."
.  Bizler için asıl gündem bunlar olmalıdır.
.  Bir öğretmenler günü gelip, her yeri kutlamalar sardığında beni bu konular düşündürdü…
Anne ve babalarımıza ve öğretmenlerimize sağlıklı ve umut dolu yarınlar, güvencelerle dolu bir toplum diliyorum…
.  Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 27.11.2022, MŞ.

*************************************************************

5 EKİM Öğretmenler Günü

 .  5 EKİM - Öğretmenler Günü - Tag des Lehrers   .
.  Öğretmenleri belirli bir alanda ve genel olarak toplumdaki "özel" başarılarından dolayı onurlandırmak için çeşitli kutlamalar ve anmalar, istemler ile geçecek bir gündür.
. Nitelikli eğitimin, öğretimin ancak yeterli sayıda "nitelikli öğretmen olması" durumunda mümkün olabileceği konusunda uyardığı “Öğretmenlerin Statüsü Şartı”nın anısına kutlanmaktadır.
. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından "Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi" isimli tavsiye kararının 5 Ekim 1966 tarihinde imzalanmasının yıl dönümüdür.
. Öğretmenleri ve tüm öğretim emekçilerini ilgilendiren "uluslararası belgelerin" en kapsayıcısı Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi’dir.
. Dünya Öğretmenler Günü, öğretmenlerin çalışmalarını kutlamak için her yıl 5 Ekim'de kutlanan uluslararası bir gündür.
. 30 Temmuz 1993 tarihinde düzenlenen UNESCO 27. Genel Konferansı'nda alınan kararla 1994 yılından beri kutlanan bugün ülkede "öğretmenliğin" ve "öğretmenlerin durumunun" gözden geçirilmesi, sorunlarının irdelenip, tartışılması ve çözüm önerilerinin geliştirilmesi gereken bir gündür.
. Ulusça, birlik ve beraberlik içinde, çağcıl, demokratik ve yurtsever, bilimden yana bir ÖĞRETİM sisteminin, öğretmen yetiştirmenin gerçekleşmesi için emek ve çaba harcanılmalıdır.
. Öğretmen, öğretime, devlet olarak ne gibi haklar ve olanaklar sunuyorsun?
. Öğretmenin yetiştirilme, koşulları nasıl?
. Okulların, devlet okullarının durumu nasıl?
. Öğretmenlerin özlük hakları, gelir düzeyi, mesleki ilerleme ve geliştirme olanakları nasıl?
. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde öğretmenlere verilen değer nasıldı?
. Bugün toplumda öğretmene verile değer ve öğretmenin konumu nasıldır?
. Yarın nasıl olacak, nasıl bir ülkede ve toplumda yaşayacaksınız, bunda bugünün öğretmenleri nasıl bir etkide bulunabilecek?
- İyi eğitim öğretmenlere ihtiyaç duyar. Dünya çapındaki öğretmen eksiklikleriyle mücadele edilmelidir.
- Meslek yeniden daha çekici hale gelmelidir. Daha fazla genci harika bir meslek olan öğretmenlik mesleğine çekebilmemizin tek yolu budur.
- Halka açık olun! Eğitime gereken ödenekleri sağlayın.
- Hükümetleri öğretmenlere ve yüksek kaliteli "kamu eğitimine" daha fazla yatırım yapmaya çağırıyoruz.
- Öğretmenler geleceğin eğitimini şekillendiriyorlar; bu nedenle öğretmenin kalitesi hep yüksek olmalıdır.
- Eğitim hakkı, ayni zamanda "nitelikli öğretmen hakkı" demektir.
- Öğretmen açığının olduğu, yatay geçişlerle ilgili tartışmaların olduğu ve öğretmen eğitiminde acilen ihtiyaç duyulan değişikliklerin olduğu bu dönemde sorunların çözümüne gidilmelidir.
- Bu günde, dünyanın pek çok yerinde öğretmenlere o kadar çok pozitif enerji veriliyor.
- Her yıl bu gün kendi öğretmenlerimizi düşünüyoruz ve en azından düşüncelerimizde onlara teşekkürlerimizi iletiyoruz. .
- Halk olarak bu günü bizimle kutlayın, öğretmenlere teşekkür edin, eğitime erişemeyen tüm çocukları düşünün!
- Nitelikli, çağcıl, demokratik bir eğitim-öğretim isteyin ve bunu engelleyen yapılara karşı çıkıp, mücadele verin.
- Çok iyi ve sağlıklı düşünün: Eğer okul ve öğretmenler olmasaydı dünya daha kötü bir yer olurdu.
- Okulu olmayan, öğretmenin gitmediği hiçbir köy, kasaba, mahalle olmasın.
- Eğitim- öğretim devlet okullarında ve devletin kendi nitelikli öğretmenlerince, çağcıl koşullarda olmalıdır.
.  Özellikle dar boğazlardan geçen ülkemiz bugün temel sorunları düşünürken okulları ve öğretmenleri de en başta ele almalıdır.
. "Eğitim" hakkını, nitelikli öğretmen yetiştirmeyi, devlet okullarının anayasaya, Temel Eğitim Kanununa ve ülkede eğitim ve öğretimde BİRLİK yasasına uygun olarak düzenlenmesini ve donatılmasını düşünmeliyiz.
. 5 Ekim günü öğretmenlerin hakları ve talepleri için mücadele günüdür!
. Türkiye'de her yıl 24 Kasım günü Mustafa Kemal Atatürk'ün başöğretmen olduğu 24 Kasım günü Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır;
. 1981 "Atatürk Yılı"nda Kenan Evren tarafından 24 Kasım Öğretmenler Günü olarak ilan edilmiştir.
.  Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2024.10.05, MŞ.

*************************************************************************



3 Ekim 2024 Perşembe

Ahlakı Yüksek Çocuklarımız Olmalıdır























.  Ahlakı Yüksek Çocuklarımız Olmalıdır


EĞİTİM, EĞİTİLMEK, TERBİYE EDİLMEK

 


ALMANYA'da TÜRKÇE DERSLERİ ve DERNEKLER

 ALMANYA'da TÜRKÇE DERSLERİ ve DERNEKLER
Bilindiği gibi "Anadili Türkçe" dersleri Bavyera'da "oldukça iyi" bir konuma doğru giderken birden Alman Regierung'lara bağlı olan öğretmenlik kadroları kaldırıldı.
"Yabancı öğretmenlerin" kendi dillerinde Alman devlet okullarında verdikleri Anadili Dersleri için açılmış olan kadrolar donduruldu.
Türkiye "öğretmen göndermeyi üstlendi" ve oradan gelen öğretmenler ile ders verilmesi kabul gördü.
Gelen öğretmenler ise "konsolosluklara" bağlı olarak çalışan öğretmenler oldu....
Bunun ardında ne olduğu resmen açıklanmadı.
Yalnızca söylenilen şu oldu:
"Türkiye öğretmenimizi biz göndeririz, sizin orada kadro açmanıza gerek yok," diye bir girişimde bulunmuş....
Benim kısaca söyleyeceğim bu kadardır.
Şu anki dersler konusunda da pek bir bilgi alamıyorum....
Tüm Almanya genelinde ise durumu bu konu üzerine eğilenler ve düşünce üretenler, çalışanlar çok iyi gözlemliyor:
- Eyalet farkları ve de Alman siyasetindeki dalgalanmalar çok etkili...
- Türk kesimi, resmi makamlar, konsoloslar ise gittikçe bu dersleri "biz veririz" görüşüne yaklaşıyor.
- Velilerin tutumu ise çok bilinçli değil, kulaktan duyma bilgilerle, kendilerine anlatılanlarla hareket ediyorlar.
"Türk kesimin diplomalı" olanları ise ne yazık ki bu konu üzerinde yeterince odaklanamıyor.
Kurulmuş olan veli, eğitim, öğretmen dernekleri ise kuruluş amaçlarına ve hedeflerine uygun çok daha somut ve "ana hedeflerin dışına çıkmadan" yoğunluklu çalışmalar yapabilmelidir.
Çağcıl, demokrat ve bilimsel öğretimden yana olan aydınlık kesimden ise bugün artık çok ağırlıklı kadrolar ve "etken güçler" bulmanın zor olduğunu görüyoruz.
Göç ve göçe bağlı kalıcı "temel bir bilinç" ve "ortak istemler" üzerince yeterince çalışabilinmiş olmalı idi.
Ayrıca seçilmesi gereken "yol ve yöntemler" ve "ilkeler" için pek bir açıklık ve belirgenlik kazanmış olunmalı idi…
Buna bağlı olarak şunu da söyleyebiliriz:
- "Öğretim hedeflerine" yönelik olarak kurulmuş olan derneklerin ana amaçlarının dışına "çıkmadan" açık ve "bilimsel bir bakış" ile çalışmaları yararlı olacaktır, diyebiliriz.
Toplumsal, kültürel, sanatsal çalışmalara yönelişler için ise kendi türünde dernekler olmalı.
Türk öğretmen-veli-eğitim derneklerinin ise ana konunun ve hedefin Türk "öğrencilerin ve velilerinin çıkarları yönünde" etken ve istemli olmaları gerektiğini kendi "sınırları içerinde" tutmaları gerekir.
Siyasi, toplumsal çalışmalar, göç, migrasyon ve buna bağlı konular üzerinde çalışılması gerektiğinde ise ilgilenen insanların bu amaçla derneklerde  ve bu yönde örgütlenmesi gerekir.
Ancak bu açıklık ve sınırları sabit tutarak yapılabilecek yoğunlaştırılmış çalışmalar ile ortaya konulan hedeflere çok daha iyi ulaşılabiliriz.
İnsanların içinde bulundukları toplumda her zaman kendi öz kültürlerinden, anadillerinden ve birikimlerinden, değerlerinden de beslenerek ve güçlenerek gelişmeleri, eğitilmeleri ve başarıya yönelik ilerleyebilmeleri sağlıklı bir yapılanma olacaktır.
İçerisinde bulunulan toplumun tüm değerlerini ve de varsıllıklarını, kültürüne, dilini de ayni temel ilke içerisinde ve benimseyen bir paralellikte edinmek gerekmektedir.
Göç kökenli kitlelere, bireylere yönelik bu durum onların yükünü artırıyor gibi gözükse bile aslında bu yapılanma onların çok daha güçlü ve bilinçli olmasına da bir temel oluşturabilir.
Tüm bunlar için ise ilk ve en önemli olan bir bilinç, "ortak bir bilinç" oluşturmak olacaktır.
.    Öğretmen
Gönen ÇIBIKCI, 03.10.2024, MŞ.